4 Mart 2014 Salı



Yüzbaşının Oğlu, Nedim Gürsel, 440-XXXXVI
---------------------------------------------
Nedim Gürsel’in Galatasaray Lisesindeki sınıf arkadaşlarına adadığı, adını ve ana temasını, komutanı yüzbaşının kızı ile bir Rus subayı arasındaki duygusal ilişkileri konu alan romanı Puşkin'in Yüzbaşı’nın Kızı, (Bendeki Varlık Yayınları, 3.Baskı, Şubat 1973) romanından almadıysa eğer, her halde bir tesadüftür.
Ama Nedim Gürsel’in kitabındaki kahramanın da arkadaşının annesi ile duygusal ötesi ilişkilerini ana tema alan, estetikten uzak, namussuzluğun da namusu var kuralından ırak, yeni yetme ağzı, bir ihtiyarın hezeyanları tadında yazılmış, roman değil, ergen okul günlüğü sıfatını ancak verebileceğim, Yüzbaşı’nın Oğlu değil Yüzbaşının Kızı’nın yanına yaklaşmak, kitaplığımda yer almaya, 4.kümeden bile uzaktır.
Oysa Boğazkesen, ki bana göre yazarın en iyi romanıdır, Resimli Dünya, içi içe öyküler anlattığı, Allahın Kızları ve sonra da bir hesaplaşmanın romanı Şeytan, Melek ve Komünist’ten sonra ya üslup farkı deneyeceğim diye ya da izini şu satırlarda bulduğum,
Demek ki yalnızca anılar değil, eski fotoğraflar da naftalin kokan sandıktan çıkarılmak için bazı yaşları bekliyor.”s.15
Herhalde Kafayı Yemiş Yaşlı Erkekler Dayanışması’na yardım dürtüsüyle üslubunu aşağıdaki satırlarda bulan,
“ don sözcüğünü telaffuz etmemi de kaba bulabilirsiniz, külot desem ne değişecek…”s.60
diye yazdığı,  bu kitabın bende bıraktığı hiçbir edebi iz de yok.
-0-
 “Allah annenin kalan ömrünü sana bağışlasın yavrum dediğini… O gün bu gündür annemin hayatını gasp ettiğim duygusuna kapıldığımı… itiraf etmeliyim.” s.22
Satırlarında anlam bulan, orta birden lise son sınıfa kadar, benim gibi yatılı okuyan ama bana kıyasla bir de annesi olmayan roman kahramanın yatılı okul hayatının tiplerini, günlük yaşantısını, sosyal ilişkilerini, karşılaştığı sorunları çok iyi anlamak hatta birebir yaşamakla birlikte cinselliği ve hele yatakhane gecelerindeki sistematik cinselliği abartı ötesi buldum…
“Geceleri yatakhanede çadır… bir şarkı vardı ki hala anımsarım: Sabahları erken…”s.76
“Nöbetçilerle anlaşıp köpekleri kandırarak kışlaya sokuyorlar. Köpekler de bu işten pek hoşlanmış olmalılar ki,”s.94
“Karatahtada ‘İbne De Gaulle’ yazılıydı… Çevirmen ‘Yaşasın De Gaulle’ diye tercüme etti.
Benim notum sanki heyette Türkçe bilen bir Fransız yoktu da…
General konuşmasını ‘İbne Galatasaray’ deyip bitirdi.”s.116
Aynı Milli Eğitim Bakanlığı yönetiminde, aynı dönemde okuduğumuza göre, okul yönetim ve yörelere göre anlayış biraz farklı olsa bile anlatılanların dozu ne yatakhanedekilerin ne de idarenin izin vermeyeceği ölçüde olduğu gibi sürekli tekrarındaki edebi inceliği, derinliği varsa ironiyi de kavrayamadım. Bu da benim cehaletim her halde… Yansız, ticari kaygısı olmayan eleştirmenler bana bir açıklasınlar hele.
Bu arada kendisinin Türk Edebiyatında yeri olan bazı yazarlara dil uzatmasının romanına ve kendisine yaptığı katkıyı da kavrayamadım.
“Cahit Sıtkı’nın –ona Sıktı da derdik aramızda- Baudelaire taklidi şiirleriyle gerçekten de sıkardı.”s.135
“Bizim bir başka milli yazara ihtiyacımız yok, Nobel Ödüllü yazarımız yetip de artıyor.”s.148
“Halit Ziya’nın dili gerçekten de azap, hatta azaptan da öte bir işkenceydi.”s.176
Öte yandan,
“Ama Atatürk’ün ….. Yunan’ı kovalarken İzmir Belkahve’de durduğu, kahveci Etem’in ….. bir sade kahve emri beklerken incecik, kadınsı bir sesin ‘Yap bir şekerli kahve’ demesiyle tüm dünyasının ve hayallerinin yıkıldığı… “s.43
Satırları ise incecik, erkeksi bir ergen günlüğünün müstesna bir şahikası. Kısacası bu kitabında, “Don yoluna gitti Nedimî.

Doğan Kitap, 1. Baskı, Ocak 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder