Yüzbaşının Oğlu, Nedim Gürsel, 440-XXXXVI
---------------------------------------------
Nedim Gürsel’in Galatasaray Lisesindeki sınıf
arkadaşlarına adadığı, adını ve ana temasını, komutanı yüzbaşının kızı ile bir Rus subayı arasındaki
duygusal ilişkileri konu alan romanı Puşkin'in Yüzbaşı’nın Kızı, (Bendeki Varlık Yayınları, 3.Baskı, Şubat
1973) romanından almadıysa
eğer, her halde bir tesadüftür.
Ama
Nedim Gürsel’in kitabındaki kahramanın da arkadaşının annesi ile duygusal ötesi
ilişkilerini ana tema alan, estetikten uzak, namussuzluğun da namusu var
kuralından ırak, yeni yetme ağzı, bir ihtiyarın hezeyanları tadında yazılmış,
roman değil, ergen okul günlüğü sıfatını ancak verebileceğim, Yüzbaşı’nın Oğlu
değil Yüzbaşının Kızı’nın yanına yaklaşmak, kitaplığımda yer almaya, 4.kümeden
bile uzaktır.
Oysa Boğazkesen, ki bana göre
yazarın en iyi romanıdır, Resimli Dünya, içi içe
öyküler anlattığı, Allahın Kızları ve sonra da bir hesaplaşmanın romanı Şeytan,
Melek ve Komünist’ten sonra ya üslup farkı deneyeceğim diye ya da izini şu
satırlarda bulduğum,
“ Demek ki yalnızca
anılar değil, eski fotoğraflar da naftalin kokan sandıktan çıkarılmak için bazı
yaşları bekliyor.”s.15
Herhalde Kafayı Yemiş Yaşlı Erkekler Dayanışması’na yardım
dürtüsüyle üslubunu aşağıdaki satırlarda bulan,
“ don
sözcüğünü telaffuz etmemi de kaba bulabilirsiniz, külot desem ne
değişecek…”s.60
diye yazdığı, bu kitabın bende bıraktığı hiçbir edebi iz de
yok.
-0-
“Allah annenin kalan ömrünü sana bağışlasın
yavrum dediğini… O gün bu gündür annemin hayatını gasp ettiğim duygusuna
kapıldığımı… itiraf etmeliyim.” s.22
Satırlarında anlam bulan, orta birden lise son sınıfa kadar,
benim gibi yatılı okuyan ama bana kıyasla bir de annesi olmayan roman
kahramanın yatılı okul hayatının tiplerini, günlük yaşantısını, sosyal
ilişkilerini, karşılaştığı sorunları çok iyi anlamak hatta birebir yaşamakla
birlikte cinselliği ve hele yatakhane gecelerindeki sistematik cinselliği
abartı ötesi buldum…
“Geceleri
yatakhanede çadır… bir şarkı vardı ki hala anımsarım: Sabahları erken…”s.76
“Nöbetçilerle
anlaşıp köpekleri kandırarak kışlaya sokuyorlar. Köpekler de bu işten pek
hoşlanmış olmalılar ki,”s.94
“Karatahtada
‘İbne De Gaulle’ yazılıydı… Çevirmen ‘Yaşasın De Gaulle’ diye tercüme etti.
Benim notum
sanki heyette Türkçe bilen bir Fransız yoktu da…
General
konuşmasını ‘İbne Galatasaray’ deyip bitirdi.”s.116
Aynı Milli Eğitim Bakanlığı yönetiminde, aynı dönemde
okuduğumuza göre, okul yönetim ve yörelere göre anlayış biraz farklı olsa bile
anlatılanların dozu ne yatakhanedekilerin ne de idarenin izin vermeyeceği
ölçüde olduğu gibi sürekli tekrarındaki edebi inceliği, derinliği varsa ironiyi
de kavrayamadım. Bu da benim cehaletim her halde… Yansız, ticari kaygısı
olmayan eleştirmenler bana bir açıklasınlar hele.
Bu arada kendisinin Türk Edebiyatında yeri olan bazı
yazarlara dil uzatmasının romanına ve kendisine yaptığı katkıyı da
kavrayamadım.
“Cahit
Sıtkı’nın –ona Sıktı da derdik aramızda- Baudelaire taklidi şiirleriyle
gerçekten de sıkardı.”s.135
“Bizim bir
başka milli yazara ihtiyacımız yok, Nobel Ödüllü yazarımız yetip de
artıyor.”s.148
“Halit
Ziya’nın dili gerçekten de azap, hatta azaptan da öte bir işkenceydi.”s.176
Öte yandan,
“Ama
Atatürk’ün ….. Yunan’ı kovalarken İzmir Belkahve’de durduğu, kahveci Etem’in
….. bir sade kahve emri beklerken incecik, kadınsı bir sesin ‘Yap bir şekerli
kahve’ demesiyle tüm dünyasının ve hayallerinin yıkıldığı… “s.43
Satırları ise incecik, erkeksi bir ergen günlüğünün müstesna
bir şahikası. Kısacası bu kitabında, “Don
yoluna gitti Nedimî.
Doğan Kitap, 1. Baskı, Ocak 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder