17 Temmuz 2017 Pazartesi



Babıâli’de Cinayet, Haluk Şahin, 256/ CXLIV
------------------------------------------------------------------------------------

Haluk Şahin, polisiye ‘romanımsı’ bu kitabında bir suikast tehdidi üzerinden, gazeteciyi ve gazeteciliği kimin öldürdüğünü araştırıyor (gibi)… romanın polisiye yanı zayıf, sonucu başından belli. Zaten istenen de gazeteciliği sorgulamak. Romanın hangi zaman diliminde geçtiği de belli değil. Okuduklarımdan çıkardığım, Ergenekon ve Balyoz davaları sürecinde geçiyor (gibi)… roman tek bir kahramana çakılıp kalmış, oysa konusu itibariyle değil bir roman, bir nehir roman demeti çıkar(dı.)

Romanla bağlantılı olarak yadırgadığım en önemli şey, Haluk Şahin gibi  ‘ gazeteciliği ile tanınan ve bilinen birinin roman kahramanı olarak kendi sektöründen birisini sadece adını vermeden tıpa tıp kullanması, adeta klonlanmış gibi … bence bu çok yanlış ve etik değil… ya da kendisinin öz güveni çok yüksek.

Romanın ikincil kahramanı, eski bir işkencecinin, birkaç satırda pişman olup tövbe ettirildikten sonra bağışlanması da bir romancı refleksinden çok bir gazeteci refleksi mi? Bilmem, bu da birinci paragrafın son satırlarında gizli olsa gerek…

Aşağıda okuyacağınız alıntılar, romanla ilgili size bir şeyler anlatır.

“ Bir gazeteci ağabeyi yıllar önce ‘Babıâli’de ima ile mana birlikte yaşar. Ne imayı mana sanıp kavga et, ne de manayı ima sanıp kendini aldat.’ “ s.31 “Gazetecilik temas ve mesafe mesleğidir her ikisine de ihtiyaç vardır.” S.52

“Holding’in altın madeni ruhsat geçerliliği gereği yasa değişimini de kovalayan Kahraman teybi kapattıktan sonra bakana…’ Madencilik Yasası, biraz daha update edilmeli, zamana uydurulmalı…’ dedi.” S.35 Gazetenin sahibi Rıdvan Beytepe, Kahraman’a ‘Altın işinde asıl para, çıkan külçenin satışından değil, borsadaki hisselerin yükselişinden kazanılır… maden şirketi yükselince bileşik kaplar misali diğer bağlı şirketlerin hisseleri de yükselir’ dedi.” S.38

“ Rıdvan Bey, Genel Yayın Yönetmeni Korhan’ın… gazeteyi kendisine karşı bile koruyan tutumundan memnun değildi… ama gazetesi Küre’nin sahibi olmanın özellikle toplumsal ve siyasal açıdan kendisine getirdiği artıların farkındaydı.” S.51 “ … toplantılarda görüş bildirmekten kaçınanlar, böyle yapmanın Korhan ile Kahraman arasından birini seçmek anlamına geleceğini biliyorlardı. “ s.56 “ Korhan’ın haftalık Küre’sel Bakış yazısı şöyle sona eriyordu… ‘ yalnız bağlı olduğu, siyasal partinin, tarikatın, örgütün, şirketin işine gelen haberleri veren kişi gazeteci değildir. Başka bir şeydir. Uygun kelimeyi bulmayı size bırakıyorum.’ “ s.156-157

“Ses sanatçısı yeni ilahe ‘Zeyna’ydı işte! Onun yükselmesinde ‘ Kahraman’ın’, kendisinin de payı olmuştu.” S.43 “Kahraman’ Gazetecilik atlatmaktır…’ dedi. Emniyet Md. Şuayip, ‘ Aldatmak mı dediniz’ diye sordu.” S.140 “ Şuayip Bey ‘ Ceset de var, Katil de…’ dedi. “ s.226, “ Bazen ayak izleri denizin kenarına kadar gider, sonra yokluk denizinde kaybolur.” S.77 “ Dönem sadece algı yönetimi değil, aynı zamanda hayal yönetimi dönemiydi! “ s.154

Notlar:

Not 1. : Yazar, eskiden tuvaletlerde kullanılan taharet bezini, topun makine bölümü ile personelini koruyan “Taret” bezi haline getirmiş! S. 109

Not 2. : Yazar “ Tesisin önüne gelen büyük Jipler, Mercedes’ler, BMW’ler hatta Jaguarlar…” s.107 derken, hatta ile neyi kastetmiş?

18. 07. 2017 mehmetealtin
-------------------------------------- 
KırmızıKedi Yayınevi, 2. Baskı, Mayıs 2017


5 Temmuz 2017 Çarşamba



Tanrının Pembesi, Hasan Namir, 260 / CXLIII
------------------------------------------------------------------------------------

Günümüzde eşcinsellik hakkında yeteri kadar bilimsel bir açıklama yok. Bunun başlıca nedenlerinden biri de akademik çevrelerin bu konuya pek el atmak istememelerinden, diğer deyişle çekinmelerinden kaynaklanabilir. Ama, yine de psikiyatristler kesinlikle iyileştirilemeyecek eşcinsellik vakalarının var olduğunu söylemekteler… ben de LBGT bireylerin hiçbir şekilde sorumluluk taşımadıkları ve isteseler dahi bunları değiştirme yetileri bulunmayan ayırt edici kişisel özelliklerinden dolayı yadırganmaları için hiçbir haklı neden olmadığı düşüncesindeyim. Bütün bu nedenlerle, Irak’lı Hasan Namir’in sanırım kendinden de izler taşıyan homoseksüel bir bireyle ilgili anlatısını, hiçbir yorum, güzelleme ve yerme katmadan bilginize sunmayı uygun buldum.

Anlatı, bir üniversite öğrencisi olan Ramy ile yerel bir dini lider olan Ammar arasında kompartımanlara ayrılıyor. Ramy, bir yandan, Irak’ın parçalanmasından sonra İslamcı grupların yükselen gücünün ve şiddetinin korkutucu zemine karşı kendi içindeki ayırt edici özellikleri ile bir dizi sorunla boğuşurken, bir yandan da İmam Ammar'ın rehberliğini ve desteğini istemektedir. Kitap bu iki karakter ile melek Gabriel ve Kuran, arasındaki çatışmanın ve hesaplaşmanın bir özetidir ki;

“ Kur’an-ı Kerim’i iki kere okudum. Allah bizi sevmiyor. Peki o zaman bizi neden yarattı? S.18 “ Allah’ın bana yardım etmeye istekli olduğunu sanmıyorum. Sözde elçileri bile yardım etmeye istekli değilken, beni kimse ‘günah işlemek’ ile suçlayamaz. “ s.43

“ Şeyh olmak, yalnızca vaaz vermek, ibadet etmek değildir. İhtiyacı olanlara yardım etmek zorundasın. “ s.21

05.07.2017 mehmetealtin
-------------------------------------- 

SUB Yayınları, 1. Baskı, Mart 2016