6 Mayıs 2022 Cuma

 

Semenderlerle Savaş, Karel Čapek,  411 / CCVI

Çeviri: Ekin Uşşaklı

 

“ -Kim semenderlere para veriyor; Dünyanın Sonu’nu bu Yeni Tufan’ı kim finanse ediyor biliyor musun?

-Bütün fabrikalar. Bütün bankalar.  Bütün devletler.

-Sorun yalnızca semenderlere karşı, insanlardan ibaret olsaydı, belki yapılacak bir şeyler olurdu; ama

‘ akrep, akrebe etmez, insanın insana ettiğini ’

 

insana karşı insan…

İşte bunun önüne geçemezsin. ” S.284

 

-o-

Sevgili okul arkadaşım ve Burgazadaşım, Robert Schild’in okumamı önerdiği bu kitap, yazarlığında ilk uluslararası başarısını, R.U.R. (Rossum's Universal Robots = Rossum'un Evrensel Robotları), Türkçeye Halid Fahri Ozansoy tarafından çevrilen, Âlemşümûl Sun'î Adamlar Fabrikası adlı distopik oyunu ile kazanan ve dünyaya Robot sözcüğünü armağan eden Čapek tarafından yazılmış.

Özgün adı Válka S Mloky olan, yazarın Kapitalizm ve Faşizmin eleştirisini yaptığı kitap, Čapek'in keskin zekâsı ile ağır taşlama içeriyor. Bu özelliği ile de Naziler tarafından 1940'ta Almanya'da 1941'de de Nazi işgali altındaki Norveç’te kara listeye alınmış. Sanayi devrimi sonrası, insanlık adına, akıl almaz bir paylaşım savaşı öncesinin diyalektiğinde iktidara gelen milliyetçi ve faşist rejimleri, işaret ve simgelerle, iğneleyici ve alaycı sözlerle, semenderler üzerinden anlatan bu kitabı okumaya başladığımda… Aklıma ilk gelen Amin Maalouf’un Empodokles’in Dostları kitabının kapsamındaki alternatif insanlık oldu. Tıpkı semenderlerin kendilerini yetiştiren ve yerleştirildikleri kaidenin tepesinden onları seyrettikleri ve zaman zaman sıradan insanları haşladıkları gibi… Kim bilir? Amin Maalouf’un alternatif insanları, değişinim (=mutasyon) geçirmiş semenderlerdir belki.  

Kitap, dünyanın üzerine, büründüğü her türlü milliyetçi ve muhafazakâr rejimle çöken emperyalizmi, arka bahçelerinde yönettiği ve beslediği bu rejimleri alaycı dille aşağılayan bir yergi olmakla birlikte… Bir Çek vatandaşı olarak Nazilerle özel derdi olan Čapek, “… sadece Alman topraklarında keşfedilebilen ayak izlerindeki saf ve üstün formlarında,  asil, açık tenli, dik, dolikosefal, Alman Semenderleri’nin daha üstün bir ırk olarak yaşam alanlarını…”s.232 Almanlar’ın ezelî stratejik politikası Ostpolitik kapsamında genişletme haklarını da taşlamaktan geri kalmıyor.

Yazar, ezilen halkların sömürüsü üzerine kurulan her devleti yerdiği gibi Amerikalıların Kuzey Amerika’yı istilası ABD’nin diğer ulusların arasında üstün bir yerinin olduğunu iddiasını da yerer. Tıpkı, Tulsa Irkçı Katliamında, “ sözde beyaz bir kadının tecavüze uğradığı” söylemi nasılsa, semenderlerin de fiziksel imkânsızlıklarına rağmen, beyaz kadınlara tecavüz ettiği ve bu nedenle linç edildikleri kurgusu ile Amerikalılara dil uzatır.

Avrupa uluslarının kendileri kurtuldukları sürece, Çin’in bazı topraklarının semenderlere teslim edilmesine olur demeleri ve Çinlilerin umutsuz protestoları, bu kitabın yazılmasından bugüne kadar Batı’nın genelleşmiş ahlak dışı politikalarının hiç değişmediğinin bir göstergesi gibidir.

Tarafsızlığın, namussuz bir taraflılık göstergesi olduğunu vurgulayan, Čapek bu aymazlığa örnek olarak; kendi ülkesini dahi kitapseverlere hedef göstermekten, çekinmemektedir. s.278 -“ Semenderlere uygun eğitim verin!” diyerek,  semenderlerin insanlarla birlikteliğini savunan bir kadın önderin, bir başka kadının semenderlerle beraber havuza girmesi üzerine… kadına sinirlenmesi ve derhâl gidip yıkanmasını istemesini örnek gösterip… s.169“Eninde sonunda insanlarla bir değildiler, bu bilinci semenderlere aşıladığı için ruhani anneye şükran duymalıydılar… diyerek, alaycı bir dille, insanlığın ırkçı davranışlarını açıkça sergilemektedir.   

Čapek, ’"Tüm anti-faşist ve anti-militarist bilimkurgu bilimlerinin öncüsü" olarak nitelendirilen kitabın kapsamında günümüzün neoliberal-küresel ekonomisini öngörür biçimde aşırı tüketimi kışkırtan üretim biçim ve süreçlerini de sorguluyor.

Ancak, Čapek’in geleceği öngörmeye yönelik kurgusal başarısı semenderlerin fiziksel ve duygusal temelde tekdüzeliği, aralarında sınıflama olmadığı önermesinde sekteye uğruyor ki “… yaşlı ve genç semenderler arasında uzun süredir bir ideolojik çatışma olduğu gözleniyordu.” S.199

Bu, bazı yönden çelişkiler barındırıyor. Čapek’in kurgusuna göre aralarında hiçbir ayrılık bulunmayan semenderlerin daha zeki olanlarının az çalışması ya da çalışmayı reddetmesi…  Semenderler arasında herhangi bir hiyerarşi olmadığını vurguladığı halde, S-Trade, - Slave Trade diye de okuyabilirsiniz-, köle semenderler pazarında Yönetici, Ağır İşçi, İşçi, Gündelikçi ve işe yaramayan semenderlere göre fiyat listesi belirlemesi… S.148 Doğu’da Afrika’nın da doğusunda Lemurya’daki semenderlerini Kral Semender’in, Batı'da Avrupa ve Amerika’daki Atlantis semenderlerini, üstün Alman Semenderleri (?) dâhil, diktatör Şef Semender’in hükmü altına vermesi… s.286 fikirlerini oldukça hırpalıyor. Bence romanda ötekileştirme adına en üzücü satırlar, Doğu’ya Batı dünyası üzerinden bakılması ve Batı değerlerinin öne çıkarılması, kolonyal sistem ağzıyla Pencap, Senegambiya gibi sömürge yönetimleri altında yaşamış ve yaşayan bölgelerin her zaman gözden çıkarılabileceği algısının romanda yer almasıdır.  

Öte yandan romanda semenderlerin… bin dokuz yüz yirmilerden itibaren fikren ortaya çıkmaya… bin dokuz yüz otuzlardan itibaren yükselmeye başlayan ideolojileri ile Naziler olduğunu düşünmek, bazı okurlar için olası olsa da aynı semenderlerin bazı yerlerde çitler ve duvarlar ardına alınması, bu söylemi geçersiz kıldığı gibi toplama kamplarının varlığını öngörmeyi de romanın yazıldığı tarih, 1936 yılı, itibariyle geçersiz kılıyor. Romanın sonunda gönderme yapılan kıdemli başçavuşu da sadece tehlikeli bir siyasal figür olarak görmekten öteye gitmiyor. Özetle romanı özellikle son kitap Semenderlerle Savaş kısmına bakarak, II. Paylaşım Savaşı’nı önceden görmesi gibi değerlendirmelere gitmek ne kadar yanlışsa, Čapek’in kuvvetli sezgi ve entelektüel birikiminin topluma sunulması biçiminde değerlendirmek de o kadar doğru.

-0-

Bence kitaba asıl değer katan, Čapek’in öngörüleri, göndermeleri ve yergileri… Roman üç kitaba ve bölümlere ayrılmış. Birinci kitap: Andrias Scheuchzeri, İkinci kitap: Medeniyetin Aşamaları, Üçüncü Kitap: Semenderlerle Savaş. Kitabın tek bir kahramanı yok. En önemli üçü; Kaptan J. van Toch; girişimci Bay Gussie H. Bondy ve Bay Bondy'nin kâhyası Bay Povondra.

 

Birinci kitap: Andrias Scheuchzeri

Romanın birinci kahramanı, Kaptan von Toch’un Doğu Hint Adaları’nda miyosen döneme ait niteliksel gelişim göstermiş, başarılı bir evrim aşamasında olması mümkün, mutasyona özel bir örnek olabilecek semenderleri keşfi ile başlar. Sıradan insanların fiziksel özelliklerinin aynısını kolaylıkla yapabilen, düşünme yetisine,  dil öğrenip, kullanma yeteneklerine sahip bu alternatif insanlık, gezegenimizdeki evrim dehasının yaratıcı işlevini henüz tamamlamamış olduğunun işareti gibidir.

 

Semenderlerin bu yeteneklerinin inci üretimi ve ticarette ucuz işgücü olarak değerlendirilebileceğini gören Toch, gerekli yatırımı, ülkesinde yeterli fon kaynaklarına sahip, hemşerisi G.H. Bondy’nin ortaklığında sağlar ve Semender Konsorsiyumu’nun temellerini atarlar.

 

Bu kitapta, Semender Konsorsiyumu Genel Kurulu’nda yapılan tartışmalar üzerinden; artan inci üretimi ile düşen fiyatları…  fiyatların yükselmesi için mevcut incilerin stoklanması ve satış hattına sürülmemesi…  semenderlere verilen bıçak ve kaliteli aletler ile pahalı yiyeceklerle beslenmelerine yönelik eleştiriler… masrafların kısılması ve maliyetlerin düşürülmesi… semenderlerin daha kârlı projelerde çalıştırılmaları… olağandışı bir şekilde artan astronomik rakamlara ulaşacak semender nüfusu ile işçilik masraflarının daha da artacağı…  lojistik yerleşim alan ihtiyacının da hesaba katılması gereği işaret edilerek… Dünya coğrafyasının,  paydaşların çıkarlarına uygun olarak düzeltilmesi, dönüşüme alınarak  yeniden düzenlenmesi için;  semenderlerin, gereğince eğitilmiş ve nitelikli olanlarının mülkiyetinin şirkette kalması koşuluyla, sualtında operasyon yürütmek isteyenlere de satılması… yeni bir dikey tröst oluşturularak;  semenderler için metal aletler üretecek birimler, beslenme ve bakımları için ilaç ve gıda karteli, semender nakline özel hijyenik tanklar üretecek grup nakliyat şirketleri, sigorta şirketleri, konunun ihracatı ve finans alanlarına ilgi gösterecek şirketlerin tröstün paydaşları arasında yer alınması… gibi günümüz neoliberal-küresel ekonomisinin tanımını kapsayan satırların altı kalın çizilmelidir.

 

İkinci kitap: Medeniyetin Aşamaları

Kişisel inisiyatifiyle, ummadığı bir biçimde, semenderlerle, sıradan insanları bir anda bir arada yaşam zincirine sokan Bay Povondra’nın konuya ilişkin gazete kupürleri toplamasıyla başlayan bölüm, semenderlerin sosyo-ekonomik gelişimini, fizyolojik ve psikolojik özelliklerini, kültür ve eğitimlerini, dinî eğilimlerini, insanlarla ilişkilerini kapsayan Semender Medeniyeti’nin aşamalarını anlatan bir bütündür.

 

Bu semenderlerle insanlar arasındaki ilişkiler öyle çeşitlenmiştir ki her biri için ayrı bir tez yazılsa yeridir. Örneğin: İç organlarının bir kısmını bile kaybedip, olağanüstü hücre yenileme kapasiteleri ile hayatta kalabilen bu canlılar, 1. sınıf yok edilemez bir savaş canavarı olabilir mi?  Semenderler, yasal bir emtia, bir menkul veya mülk müdür? Sıradan insanlar ile semenderler arasındaki alışveriş düzenlemeleri bir önceki sorunun kapsamını ne kadar etkiler? Kapitalizmin hizmetindeki bu hayvanlar neredeyse bedavaya çok sıkı çalışmaları sıradan işçi sınıfının yaşam standartlarını ne biçimde tehdit etmektedir? v.b.g… Öte yandan, semenderlerin bilim adamı olarak yaptıkları çalışmalar, makaleler ve tezler, insan bilim adamlarını öfkelendirecek kadar çoğalmış, hatta semenderlerin tezlerinden alıntı yapan bir bilim adamı, insanlarca yapılan ırkçı baskı nedeniyle intihara sürüklenmiştir. Bütün bunlara rağmen semenderlerin toplum olarak kabulü yönünde hukuk doğmuş, - yazara sorarım, nedense sadece Hıristiyanlar tarafından, Matta İncili 28:19 - kapsamında vaftize davet edilmiş, Komintern de kendi içlerinde birleşmeleri için tavsiyede bulunmuştur. S. 189-191

 

Üçüncü Kitap: Semenderlerle Savaş 

Son bölüm, semenderler ile sıradan insanlar arasındaki bir dizi çatışmayı anlatır. Semenderlerin yaşam alanlarını genişletmek için yeni kıyı şeritleri oluşturmak ve ihtiyaçları gereği dünya coğrafyasının bir kısmını yok etme, değiştirme, ekleme istekleri ve bu konularda hiçbir tartışma ya da karşı koymaya yer bırakmamaları,  savaşın patlak vermesiyle sonuçlanır.

 

Semenderlerle, insanlar arasındaki görüşmeler, anlaşmaya yönelik engelleme girişimleri ile bundan çıkar sağlama aymazlıkları… ve sonunda insanların Nuh’un Gemisi’ni bile arar bir konuma düşmeleri, gerekli önlemler alınmazsa günümüz insanlığının tartıştığı sorunların uzun erimli aynadan yansıması gibidir. Tek başına mutlu olabilen veya mutlu olduğunu zanneden insanlığın en büyük yıkımı, kendini geniş bir sınıflama ve bölünme sıralamasına dönüştürmesiyle başlamış…  metafizik dehşet, kaygı ve doğa dışı davranışları ile kendi içinde yaşadığı heterojen sürünün kurallarını, biyolojik kurallardan üstün tuttuğu için bedelini durdurulamaz bir süreçte, kargaşayla ödemektedir. Bütün bunlar Bay Povondra’nın mı yüzünden mi, yoksa kendi yüzünden midir?

-0-

Roman,  Čapek 'in ütopyası kapsamında, totalitarizme ve kapitalist ekonominin eleştirisine bir katkı olarak görülebilirken, tam da romanın yazıldığı yükseliş dönemindeki proletaryanın ütopyası, işçi sınıfının kapitalizme karşı birliğini, çözüm olarak öngörmez. Romanı bu yönde de kurgulamaz. Bunun nedeni, romanın yazılışı sırasında, Čapek’in bir Çek vatandaşı olarak, Südetler üzerinde hak iddia eden Nazileri, 97. sayfada büyük harflerle -“SAVAŞ ÇIKACAK” diye yazacak kadar daha yakın bir tehdit olarak gördüğünden, bütün Çek ulusunun bu soruna kilitlenmesinden midir?... bilinmez. Bilinmez, çünkü Čapek, Nazilerin Südetleri işgalinden az önce 1938’de ölmüştür. Ama bilinen odur ki Čapek, Sovyet sempatizanı da değildir.

Özetle roman: Čapek’in ütopyası kapsamında; insanlığın üretim araçlarının kullanımı ve paylaşımında; gerekli olandan fazla üretip, mülk oluşturarak, din ve ahlak kuralları ile kendi doğasından uzaklaşıp… çıkarlarını korumak için silahlı yaptırım gücünü de ekleyip, aklını kötüye… üretim gücünü doğayı yok etmeye doğru kullandıkça… kapitalizmin ve teknolojinin insanlığı çektiği karadeliği, semenderleri aracı kılarak gösteren bir yapıttır.

-0-


Roman, - “ Peki, ya sonra? “ sorusu ile bitiyor. Sonrasını ben de bilmiyorum. Ama yapılacak bir şey mutlaka vardır… Alın kitabı, başlayın okumaya, benim bilemediğimi siz bilebilecek ve yapılabilecek o bir şeyi bana diyebilecek misiniz acaba? Kalın sağlıkla ve kitapla…




 

06 Mayıs 2022 mehmetealtin,

https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/

-----------------------------------------------------------

Jaguar Kitap, 1. Baskı Ağustos 2021