Semenderlerle
Savaş, Karel Čapek, 411 / CCVI
Çeviri: Ekin
Uşşaklı
“ -Kim semenderlere para veriyor; Dünyanın Sonu’nu
bu Yeni Tufan’ı kim finanse ediyor biliyor musun?
-Bütün fabrikalar. Bütün bankalar. Bütün devletler.
-Sorun yalnızca semenderlere karşı, insanlardan
ibaret olsaydı, belki yapılacak bir şeyler olurdu; ama
‘ akrep, akrebe etmez, insanın insana ettiğini ’
insana karşı insan…
İşte bunun önüne geçemezsin. ” S.284
-o-
Sevgili okul arkadaşım ve
Burgazadaşım, Robert Schild’in okumamı önerdiği bu kitap, yazarlığında ilk
uluslararası başarısını, R.U.R. (Rossum's Universal Robots = Rossum'un Evrensel
Robotları), Türkçeye Halid Fahri Ozansoy tarafından çevrilen, Âlemşümûl Sun'î Adamlar Fabrikası adlı distopik
oyunu ile kazanan ve dünyaya Robot sözcüğünü
armağan eden Čapek tarafından yazılmış.
Özgün adı Válka S Mloky olan,
yazarın Kapitalizm ve Faşizmin eleştirisini yaptığı kitap, Čapek'in keskin zekâsı
ile ağır taşlama içeriyor. Bu özelliği ile de Naziler tarafından 1940'ta
Almanya'da 1941'de de Nazi işgali altındaki Norveç’te kara listeye alınmış.
Sanayi devrimi sonrası, insanlık adına, akıl
almaz bir paylaşım savaşı öncesinin diyalektiğinde iktidara gelen milliyetçi ve
faşist rejimleri, işaret ve simgelerle, iğneleyici ve alaycı sözlerle, semenderler
üzerinden anlatan bu kitabı okumaya başladığımda… Aklıma ilk gelen Amin
Maalouf’un Empodokles’in Dostları kitabının kapsamındaki alternatif insanlık
oldu. Tıpkı semenderlerin kendilerini yetiştiren ve yerleştirildikleri kaidenin
tepesinden onları seyrettikleri ve zaman zaman sıradan insanları haşladıkları
gibi… Kim bilir? Amin Maalouf’un alternatif insanları, değişinim (=mutasyon)
geçirmiş semenderlerdir belki.
Kitap,
dünyanın üzerine, büründüğü her türlü milliyetçi ve muhafazakâr rejimle çöken emperyalizmi,
arka bahçelerinde yönettiği ve beslediği bu rejimleri alaycı dille aşağılayan
bir yergi olmakla birlikte… Bir Çek vatandaşı olarak Nazilerle özel derdi olan Čapek, “… sadece Alman topraklarında
keşfedilebilen ayak izlerindeki saf ve üstün formlarında, asil, açık tenli, dik, dolikosefal, Alman
Semenderleri’nin daha üstün bir ırk olarak yaşam alanlarını…”s.232
Almanlar’ın ezelî stratejik politikası Ostpolitik
kapsamında genişletme haklarını da taşlamaktan geri kalmıyor.
Yazar,
ezilen halkların sömürüsü üzerine kurulan her devleti yerdiği gibi Amerikalıların
Kuzey Amerika’yı istilası ABD’nin diğer ulusların arasında üstün bir yerinin
olduğunu iddiasını da yerer. Tıpkı, Tulsa Irkçı Katliamında, “ sözde beyaz bir kadının tecavüze uğradığı” söylemi nasılsa, semenderlerin
de fiziksel imkânsızlıklarına rağmen,
beyaz kadınlara tecavüz ettiği ve bu nedenle linç edildikleri kurgusu ile
Amerikalılara dil uzatır.
Avrupa
uluslarının kendileri kurtuldukları sürece, Çin’in bazı topraklarının semenderlere
teslim edilmesine olur demeleri ve Çinlilerin umutsuz protestoları, bu kitabın
yazılmasından bugüne kadar Batı’nın genelleşmiş ahlak dışı politikalarının hiç değişmediğinin
bir göstergesi gibidir.
Tarafsızlığın,
namussuz bir taraflılık göstergesi olduğunu vurgulayan, Čapek bu aymazlığa
örnek olarak; kendi ülkesini dahi kitapseverlere hedef göstermekten,
çekinmemektedir. s.278 -“ Semenderlere
uygun eğitim verin!” diyerek, semenderlerin insanlarla birlikteliğini
savunan bir kadın önderin, bir başka kadının semenderlerle
beraber havuza girmesi üzerine… kadına sinirlenmesi ve derhâl gidip yıkanmasını
istemesini örnek gösterip… s.169 – “Eninde sonunda
insanlarla bir değildiler, bu bilinci semenderlere aşıladığı için ruhani anneye
şükran duymalıydılar… diyerek, alaycı bir dille, insanlığın ırkçı
davranışlarını açıkça sergilemektedir.
Čapek,
’"Tüm anti-faşist ve anti-militarist bilimkurgu bilimlerinin öncüsü"
olarak nitelendirilen kitabın kapsamında günümüzün neoliberal-küresel
ekonomisini öngörür biçimde aşırı tüketimi kışkırtan üretim biçim ve
süreçlerini de sorguluyor.
Ancak,
Čapek’in geleceği öngörmeye yönelik kurgusal başarısı semenderlerin fiziksel ve
duygusal temelde tekdüzeliği, aralarında sınıflama olmadığı önermesinde sekteye
uğruyor ki “… yaşlı ve genç semenderler
arasında uzun süredir bir ideolojik çatışma olduğu gözleniyordu.” S.199
Bu,
bazı yönden çelişkiler barındırıyor. Čapek’in kurgusuna göre aralarında hiçbir
ayrılık bulunmayan semenderlerin daha zeki olanlarının az çalışması ya da
çalışmayı reddetmesi… Semenderler
arasında herhangi bir hiyerarşi olmadığını vurguladığı halde, S-Trade, - Slave
Trade diye de okuyabilirsiniz-, köle semenderler pazarında Yönetici, Ağır İşçi, İşçi, Gündelikçi ve işe yaramayan semenderlere
göre fiyat listesi belirlemesi… S.148 Doğu’da
Afrika’nın da doğusunda Lemurya’daki semenderlerini Kral Semender’in, Batı'da
Avrupa ve Amerika’daki Atlantis semenderlerini, üstün Alman Semenderleri (?) dâhil,
diktatör Şef Semender’in hükmü altına vermesi… s.286 fikirlerini
oldukça hırpalıyor. Bence romanda ötekileştirme adına en üzücü satırlar,
Doğu’ya Batı dünyası üzerinden bakılması ve Batı değerlerinin öne çıkarılması,
kolonyal sistem ağzıyla Pencap, Senegambiya gibi sömürge yönetimleri altında
yaşamış ve yaşayan bölgelerin her zaman gözden çıkarılabileceği algısının
romanda yer almasıdır.
Öte yandan romanda semenderlerin…
bin dokuz yüz yirmilerden itibaren fikren ortaya çıkmaya… bin dokuz yüz
otuzlardan itibaren yükselmeye başlayan ideolojileri ile Naziler olduğunu
düşünmek, bazı okurlar için olası olsa da aynı semenderlerin bazı yerlerde
çitler ve duvarlar ardına alınması, bu söylemi geçersiz kıldığı gibi toplama
kamplarının varlığını öngörmeyi de romanın yazıldığı tarih, 1936 yılı,
itibariyle geçersiz kılıyor. Romanın sonunda gönderme yapılan kıdemli başçavuşu
da sadece tehlikeli bir siyasal figür olarak görmekten öteye gitmiyor. Özetle romanı
özellikle son kitap Semenderlerle Savaş kısmına bakarak, II. Paylaşım Savaşı’nı
önceden görmesi gibi değerlendirmelere gitmek ne kadar yanlışsa, Čapek’in kuvvetli sezgi ve
entelektüel birikiminin topluma sunulması biçiminde değerlendirmek de o kadar
doğru.
-0-
Bence kitaba asıl değer katan, Čapek’in öngörüleri, göndermeleri ve
yergileri… Roman üç
kitaba ve bölümlere ayrılmış. Birinci kitap: Andrias
Scheuchzeri, İkinci kitap: Medeniyetin Aşamaları, Üçüncü Kitap: Semenderlerle
Savaş. Kitabın tek bir kahramanı yok. En önemli üçü; Kaptan J. van Toch; girişimci
Bay Gussie H. Bondy ve Bay Bondy'nin kâhyası Bay Povondra.
Birinci kitap: Andrias
Scheuchzeri
Romanın birinci kahramanı,
Kaptan von Toch’un Doğu Hint Adaları’nda miyosen döneme ait niteliksel gelişim göstermiş, başarılı bir
evrim aşamasında olması mümkün, mutasyona özel bir örnek olabilecek
semenderleri keşfi ile başlar. Sıradan insanların fiziksel özelliklerinin
aynısını kolaylıkla yapabilen, düşünme yetisine, dil öğrenip, kullanma yeteneklerine sahip bu
alternatif insanlık, gezegenimizdeki evrim dehasının yaratıcı işlevini henüz tamamlamamış
olduğunun işareti gibidir.
Semenderlerin
bu yeteneklerinin inci üretimi ve ticarette ucuz
işgücü olarak değerlendirilebileceğini gören Toch, gerekli yatırımı, ülkesinde yeterli
fon kaynaklarına sahip, hemşerisi G.H. Bondy’nin ortaklığında
sağlar ve Semender Konsorsiyumu’nun temellerini atarlar.
Bu
kitapta, Semender Konsorsiyumu Genel Kurulu’nda yapılan tartışmalar üzerinden;
artan inci üretimi ile düşen fiyatları…
fiyatların yükselmesi için mevcut incilerin stoklanması ve satış hattına
sürülmemesi… semenderlere verilen bıçak
ve kaliteli aletler ile pahalı yiyeceklerle beslenmelerine yönelik eleştiriler…
masrafların kısılması ve maliyetlerin düşürülmesi… semenderlerin daha kârlı
projelerde çalıştırılmaları… olağandışı bir şekilde artan astronomik rakamlara
ulaşacak semender nüfusu ile işçilik masraflarının daha da artacağı… lojistik yerleşim alan ihtiyacının da hesaba
katılması gereği işaret edilerek… Dünya coğrafyasının, paydaşların çıkarlarına uygun olarak
düzeltilmesi, dönüşüme alınarak yeniden
düzenlenmesi için; semenderlerin, gereğince
eğitilmiş ve nitelikli olanlarının mülkiyetinin şirkette kalması koşuluyla, sualtında
operasyon yürütmek isteyenlere de satılması… yeni bir dikey tröst oluşturularak;
semenderler için metal aletler üretecek
birimler, beslenme ve bakımları için ilaç ve gıda karteli, semender nakline özel
hijyenik tanklar üretecek grup nakliyat şirketleri, sigorta şirketleri, konunun
ihracatı ve finans alanlarına ilgi gösterecek şirketlerin tröstün paydaşları
arasında yer alınması… gibi günümüz neoliberal-küresel ekonomisinin tanımını
kapsayan satırların altı kalın çizilmelidir.
İkinci kitap: Medeniyetin
Aşamaları
Kişisel
inisiyatifiyle, ummadığı bir biçimde, semenderlerle, sıradan insanları bir anda
bir arada yaşam zincirine sokan Bay Povondra’nın konuya ilişkin gazete kupürleri
toplamasıyla başlayan bölüm, semenderlerin sosyo-ekonomik gelişimini, fizyolojik
ve psikolojik özelliklerini, kültür ve eğitimlerini, dinî eğilimlerini, insanlarla
ilişkilerini kapsayan Semender Medeniyeti’nin aşamalarını anlatan bir bütündür.
Bu semenderlerle
insanlar arasındaki ilişkiler öyle çeşitlenmiştir ki her biri için ayrı bir tez
yazılsa yeridir. Örneğin: İç organlarının bir kısmını bile kaybedip, olağanüstü
hücre yenileme kapasiteleri ile hayatta kalabilen bu canlılar, 1. sınıf yok
edilemez bir savaş canavarı olabilir mi?
Semenderler, yasal bir emtia, bir menkul veya mülk müdür? Sıradan
insanlar ile semenderler arasındaki alışveriş düzenlemeleri bir önceki sorunun
kapsamını ne kadar etkiler? Kapitalizmin hizmetindeki bu hayvanlar neredeyse bedavaya
çok sıkı çalışmaları sıradan işçi sınıfının yaşam standartlarını ne biçimde tehdit
etmektedir? v.b.g… Öte yandan, semenderlerin bilim adamı olarak yaptıkları
çalışmalar, makaleler ve tezler, insan bilim adamlarını öfkelendirecek kadar
çoğalmış, hatta semenderlerin tezlerinden alıntı yapan bir bilim adamı, insanlarca
yapılan ırkçı baskı nedeniyle intihara sürüklenmiştir. Bütün bunlara rağmen
semenderlerin toplum olarak kabulü yönünde hukuk doğmuş, - yazara sorarım, nedense
sadece Hıristiyanlar tarafından, Matta İncili 28:19 - kapsamında vaftize davet
edilmiş, Komintern de kendi içlerinde birleşmeleri için tavsiyede bulunmuştur. S. 189-191
Üçüncü Kitap:
Semenderlerle Savaş
Son bölüm, semenderler
ile sıradan insanlar arasındaki bir dizi çatışmayı anlatır. Semenderlerin yaşam
alanlarını genişletmek için yeni kıyı şeritleri oluşturmak ve ihtiyaçları
gereği dünya coğrafyasının bir kısmını yok etme, değiştirme, ekleme istekleri
ve bu konularda hiçbir tartışma ya da karşı koymaya yer bırakmamaları, savaşın patlak vermesiyle sonuçlanır.
Semenderlerle,
insanlar arasındaki görüşmeler, anlaşmaya yönelik engelleme girişimleri ile
bundan çıkar sağlama aymazlıkları… ve sonunda insanların Nuh’un Gemisi’ni bile
arar bir konuma düşmeleri, gerekli önlemler alınmazsa günümüz insanlığının
tartıştığı sorunların uzun erimli aynadan yansıması gibidir. Tek başına mutlu
olabilen veya mutlu olduğunu zanneden insanlığın en büyük yıkımı, kendini geniş
bir sınıflama ve bölünme sıralamasına dönüştürmesiyle başlamış… metafizik dehşet, kaygı ve doğa dışı
davranışları ile kendi içinde yaşadığı heterojen sürünün kurallarını, biyolojik
kurallardan üstün tuttuğu için bedelini durdurulamaz bir süreçte, kargaşayla
ödemektedir. Bütün bunlar Bay Povondra’nın mı yüzünden mi, yoksa kendi yüzünden
midir?
-0-
Roman, Čapek 'in ütopyası kapsamında,
totalitarizme ve kapitalist ekonominin eleştirisine bir katkı olarak
görülebilirken, tam da romanın yazıldığı yükseliş dönemindeki proletaryanın
ütopyası, işçi sınıfının kapitalizme karşı birliğini, çözüm olarak öngörmez.
Romanı bu yönde de kurgulamaz. Bunun nedeni, romanın yazılışı sırasında, Čapek’in bir Çek vatandaşı olarak, Südetler
üzerinde hak iddia eden Nazileri, 97. sayfada büyük harflerle -“SAVAŞ ÇIKACAK” diye yazacak kadar daha
yakın bir tehdit olarak gördüğünden, bütün Çek ulusunun bu soruna
kilitlenmesinden midir?... bilinmez. Bilinmez, çünkü Čapek, Nazilerin Südetleri işgalinden az önce 1938’de ölmüştür. Ama
bilinen odur ki Čapek,
Sovyet sempatizanı da değildir.
Özetle roman: Čapek’in ütopyası kapsamında; insanlığın üretim araçlarının
kullanımı ve paylaşımında; gerekli olandan fazla üretip, mülk oluşturarak, din
ve ahlak kuralları ile kendi doğasından uzaklaşıp… çıkarlarını korumak için silahlı
yaptırım gücünü de ekleyip, aklını kötüye… üretim gücünü doğayı yok etmeye
doğru kullandıkça… kapitalizmin ve teknolojinin insanlığı çektiği karadeliği, semenderleri
aracı kılarak gösteren bir yapıttır.
-0-
Roman, - “ Peki, ya sonra? “ sorusu ile bitiyor. Sonrasını ben de bilmiyorum. Ama yapılacak bir şey mutlaka vardır… Alın kitabı, başlayın okumaya, benim bilemediğimi siz bilebilecek ve yapılabilecek o bir şeyi bana diyebilecek misiniz acaba? Kalın sağlıkla ve kitapla…
06 Mayıs 2022 mehmetealtin,
https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-----------------------------------------------------------
Jaguar Kitap, 1. Baskı Ağustos 2021