28 Mart 2018 Çarşamba




Unvansız Maktul, Andrea Camilleri, 41/ CLVIII
----------------------------------------------------------------------------------------------

“ Platon dostumdur, ama gerçek daha büyük dostumdur.[1]” s.191
İlk defa bir kitabını, iyi ki okuduğum, adı, İtalyan Edebiyatında edindiğim bilgilere göre döneminin önemli yazarları 1934 Nobel edebiyat ödülü sahibi Luigi Prandello ve Cavelleria Rusticana’nın yazarı Giovanni Verga ile birlikte anılan Adrea Camilleri’nin en büyük özelliği… bütün kitaplarını, yörenin kendine özgü davranış şifrelerini yansıtan, bu nedenle de kitaplarına gerçek canlılığını sağlayan Güney Sicilya’nın Vigata ağzı ile yazması, bunu İtalyan okurlara kabul ettirmesi ve hala bu şekilde yazmaya devam etmesidir. Vigata ağzının tıpkı Ladino gibi Sicilya’ya şu veya bu şekilde gelen, yerleşen ve aile kurarak soyunu devam ettiren yabancılardan, özellikle de Arapça konuşan yabancılardan oluştuğu kişisel görüşümdür.
Camilleri, kaleminin ucunu, kameranın vizörü gibi kullanıyor. Tıpkı İranlı Gulam Hüseyin Sâedi gibi… kitabında insanları, nesneleri, gelişen olayları, kısacası yaşamı bir senaryo tekniği içinde karelere, yorumunu da perdenin arkasına yansıtıyor. Kullandığı belge ve bilgileri olduğu ve biçimlendiği gibi kullanarak, okuyucuyu perdenin içine çekip, yumağın bir ucunu onun eline vererek, okuyucuyu da oyuncu kılıyor.
Kitap, kitaba konu olayla… eski Roma’nın güç ve otorite sembolu fasces lictorii (= lictorların demeti)’ni kendi siyasal görüşüne simge kılıp Faşizm’i türeten, Mussolini’nin İtalyan siyasetinde belirleyici bir etmen olarak ortaya çıktığı günlerde… Güney Sicilya’nın bir kentinde 21 Nisan 1921’de,  başlayıp, olayı izleyen sürecin son belgesi de kayıtlara resmen Mart 1931’de düşer ve etkilerini 21 Nisan 1941’e kadar sürdürürken, “dönem” günlere ve günlerin izdüşümü satırlara şöyle yansıyor.

  • “ ‘Maktulün ölümü’ 24 Nisan’da olmuşmuş; ama millî bayram Roma’nın kuruluş yıldönümüne, (MÖ 21 Nisan 753) denk gelsin diye ölüm yıldönümünü erkene almışlarmış” s.14

  • “ Adalet sarayında bilinen şeydi ki; evraklar, bir hâkimin masasından kendiliğinden hareket eder… aylar boyunca sır olur, sonra esrarlı bir biçimde, bir toplantı salonu masasının üstünde ortaya çıkar veya daha sıklıkla ise bir daha hiç ortaya çıkmazlardı.” S.138

  • “ Maktulün ölüm yıldönümünde, ölümüne ilişkin soruşturmaların odağı meyhaneye giden faşist grup, burada yiyip içtikten sonra hesabı ödemeyi reddetti. Sahibinin itirazı üzerine, burayı tahrip etti, sahibini coplayıp, hintyağı içmeye zorladılar… derhal soruşturma açılmasına karşın kimlikleri tespit olamadı.” S.149

  • “ Musosolini, hükümeti faşistlerden başka liberallerle, demokratlarla ve halkçılarla kurdu, ama merak etme, onlara ihtiyaç duymaz olduğunda, imanları gevrenme sırası onlara da gelecektir.” S.157

  • “ Mussolini’nin İtalyan halkına verdiği tek buyruk: Disiplin!” s.162

  • “ İtalyan halkının mutlak oy çoğunluğuyla belirlediği seçim zaferinin ardından yapılacak gösteriler için özel tren ve otobüs seferleri düzenlenecektir.” S.165

  • “… komünizme karşı çarpışan ve faşizmi temsil eden üç faşistin yaptıkları mı, haksızca şiddet?... kutsal şiddettir bu… her şeye kadir Tanrı’nın kutsadığı şiddet!... Hizaya gelmeyen bir yargı gücünün ne büyük bir tehlike olduğunu anlamalı ve anlatmalısın… İşleri usulünce ve usluca yapmasını bilmek lazım… avukatın anasını günü gelince belleriz, ama bu arada kibar tarafından, mesleğini icra edemeyecek hale getirmek için Minicipalli’ye telefon et, gereğini yapsın.” s.206-207

 Sonuç olarak, bir siyasi irade ve o siyasi iradenin dümen suyunda giden gazeteler… yani medya ve iktidar tarafından yönlendirilen kamuoyunun şiddet kullanarak ve kullandırarak değiştirilmeye çalıştığı bir gerçeğin ilk şehidi olan maktulün ölümü üstüne ve adına hiç saygı gösterilmeden yapılan bir çarpıtma ile gerçek ortadan kaldırılıyor… ve yerine sanal bir gerçek yerleştiriliyordu.


Faşizmin gönüllü yolcusu, maktul, Gigino Gattuso bu uğurda canını verirken, olayda katil zanlısı olarak damgalanan duvarcı ustası Michele Ferrara ise yıllarca tutuklanma, sürgün, açlıkla boğuşarak, sanal gerçeğin dişlileri arasında ufalanırken, geçmişine ve geleceğine ağlıyordu.

Unvansız maktul iki tanedir. Biri Gigino Gattuso, diğeri Michele Ferrara.

Anafikri, yukarıda yazarın kelimesi, kelimesine tümcelerinde yazılı bu kitabı, tarihten günümüze yansımaları eşliğinde, mutlaka okuyun derim.



28.03.2018 mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-------------------------------------- 
Doğan Kitap, 1. Baskı, Şubat 2003


[1] ) Aristo

25 Mart 2018 Pazar




Baudolino, Umberto Eco, 687/ CLVII
------------------------------------------------------------------------------------
Aynı zamanda dünyanın sayılı bibliyofillerinden biri olan, ünlü yazar Umberto Eco, elinin altındaki kaynak zenginliğinden yararlanarak, mitoloji, söylence ve yalanlara keskin zekâsı ile entelektüel birikimini de katarak, artık klasikler sınıfına giren Gülün Adı’ından sonra yine kurmaca ile gerçek ilişkisinin… bürüm, bürüm iç içe geçtiği yalan ve algıların nasıl gerçeğe dönüşebileceğini satır satır irdeleyen çok güzel kurmaca bir romana daha imza atmış.
Kitap, on ikinci yüzyılın başı 1204 yılında Doğu Roma İmparatorluğu başkenti Konstantinopolis’in, Haçlılar tarafından işgali ve yağmalanması birinci düzleminde başlarken… romana adını veren kuzeybatı İtalya’nın Piomonte’nin bölgesinin güneyinde Alessandria’da kentinde doğan, kurnaz, tescilli bir yalancı, bukalemun gibi kılık değiştiren, kıvrak bir zekaya sahip Baudolino’nun Avrupa’da ve uzak doğunun bilinmeyen gizemli yerlerinde geçen altmış yıllık hayatı ise ikinci düzleminde gelişiyor. Bu düzlemde Baudolino’ya eşlik eden ikinci kahraman  Doğu Roma İmparatorluğu yüksek yargıcı, meraklı ve iyi bir dinleyici olan, sakin karakterli, gurme ve estet Yunanlı Niketas.
2003 ilk baskısı ile sahaflardan elime geçen ancak okuma fırsatı bulduğum bu kitapta, on ikinci yüzyılın başlarındaki bilinmeyen tarihi olaylar, dönemin düşünce yapısı, sosyo kültürel hayatı, o dönemde yaşayanların felsefi ve tarihi bakışı, yazar tarafından hayal gücü ve mizahî renklerle ilmek ilmek örülürken, kitabın çevirmeni Şemsa Gezgin’in de akıcı ve temiz Türkçe ’si ile Hristiyan dininin inceliklerine hakim olan yazarın, konusu Hristiyan dini,  dinsel kavram ve inanışları sorgulayıcı eda ve tavırları okuyucuyu merakta tutup, sorgulama ve yorum yapmasına da olanak vererek eleştirisini sonuna kadar sürdürüyor.  
Özellikle dinler tarihine meraklı olan, arkadaşlarıma önereceğim bu kitapta altını çizdiğim satırlar aşağıdaki gibiyken, 100. Sayfadaki birinci paragrafta anılan Alâeddin, bana Haşhaşileri hatırlattı. 

  • “ O kentlerden sana vermek istemediklerini almakta direnirsen, ömrünü onları kuşatmakla… bir kaç ay içinde eskisinden daha kibirli bir biçimde ortaya çıktıklarını görmekle geçirirsin…” s.54 “Siste doğan kendini siste rahat hisseder.”  S.163 “ Nitekim bir imparator, aklına doğru fikirler geldiği için imparator değildir, ama fikirler onun aklına geldiği için doğrudur, çünkü onun aklına gelir o kadar…” s.66
  • “ İsa bir marangozun oğluydu… tüm hayatı boyunca aynı ve dikişsiz bir giysi giyen bir insan, altından lapis-lazulli, laciverttaşı ile süslü bir kupadan nasıl şarap içer?” s.287       “ Tek tanrısal töz, yarattığı için Tanrı’dır, yaratıldığı için Oğul’dur, kutsadığı için Ruh ’tur… Bir töz üç insan yoktur. Aksi takdirde, Tanrı’nın kendisi çarmıha gerildi!” s.399 “ Oğul etten değilse, ‘bu ekmek benim etim’ nasıl diyor?” s.383 “ Hiç kundakta bir Tanrı, iki aylık bir Tanrı, çarmıha gerilmiş bir Tanrı düşünülebilir mi? Yalnızca paganlar tanrılarına bir anne bulur! “ s.349 “ Başka dünyaların olması seni neden ilgilendiriyor ki? Çünkü varsa İsa Efendimiz her biriyle ayrı ayrı ilgilenmek zorunda kalırdı. Ya da her birinde ayrı bir İsa…” S.104

  • “Tanrı kötülüğü yanında buldu, istemeden, kendisinin karanlık bir tarafı gibi.”s.441

·          “ Asla görülmemiş kutsal emanetler yapacağız, herkesin bildiklerinden de… çünkü çevrede onlar konuşuluyor ve fiyatları günden güne artıyor.” S.490 “ Her prens, marki, veya vasal dindarların görmek için evlerine koşacağı ve bağışların yapılacağı kutsal bir şey almak isteyecektir.” S.281 “ Kutsal emanetler yapıyorum… hem Asya’dan, hem de Avrupa’dan çok istek var… bunları birbirlerinden uzak yerlere yollamak yeterli…” s.312

25.03.2018 mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-------------------------------------- 
Doğan Kitap, 1. Baskı, Şubat 2003

7 Mart 2018 Çarşamba




Mermer Köşk, Mehmet Eroğlu 453-CLVI
-----------------------------------------------------------------------
Mehmet Eroğlu’nun bu romanı, günümüz Türkiye’sinin sosyo ekonomik dinamiklerinde önemli rol oynayan ve aldıkları devlet ihaleleri nedeniyle, siyasetin tahterevallisinde dengesini arayan bir holdingin sahipleri ile ona dokunanların hayatını konu almış.

Her zaman yaptığı gibi yakın tarihi gerçekçi bir biçimde yansıtmaya çalışan, eleştirilerini türlü çeşitli yollarla kaleme dökebilen, hayatı dokuz virgül yetmiş beş santimetrekareye sığdırma başarını gösteren, yeni bir Mehmet Eroğlu kitabı daha okuyacağım düşüncesiyle bu kitabı okuduğumda… eşek olsa iyi, zürafanın tepesinden düşüp,  kendimi toz toprak içinde,   bir zengin kız fakir oğlan tematiğinin, güncellemesinde buldum.

Kısaca, “’Umut, çaresizliğin yavrusudur, intikamsa sessizliğin kızı…’ s.295”  ile özetlenebilecek bu kitap, aile içi sırlarla sosa bulanmış bir aşk öyküsünden ibaret.
Oysa benim bildiğim Eroğlu Mehmet, bir yandan, kitabının sadece 274 ve 275. Sayfalarında, mahcup bir edayla dokunduğu siyasetin tahterevallisinin dengesini sarsar... bir yandan da varsılların bir tapınak gibi sırtlarında taşıdığı Mermer Köşk’ün meşum gölgesi altındaki yoksulların dünyasını her zaman elinde bulundurduğu iç içe geçmiş aynalarına, diyalektiğin şaşmaz kuralları içinde, yansıtırdı elbet... Ne çare ki; “ insan… En iyi kendisini aldatır.” S.338 “ Hele araya en kötü şey, para girmişse…” s.375

Bu kitaptan aklımda kalan, “Devasa beton bir teflon tavayı andıran yeşilden yoksun sevimsiz meydan… “ s.66

07.03.2018 mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-----------------------------
İletişim Yayınları, 1. Baskı, 2017