4 Mart 2014 Salı



Kapalıçarşı Cinayeti, Esra Türkekul 717/35-XXXV
-----------------------------------------------------------------
Bir süre önce eşinden ayrılmış olmasının yol açtığı ruhsal sorunlarını gidermek için sakinleştirici hap  kullanan ve hızla kilo aldığı için kendisiyle barışık bir kişiliğe sahip olmasına rağmen durumundan memnun olmayan, iş buldukça turist rehberliğinden başka işi olmayan roman kahramanının, babasının vefatından sonra dünya ile tek ilişkisi her gün aldığı Cumhuriyet Gazetesini son satırına kadar okumak olan annesiyle ilişkileri de gerilimlidir.
Roman, işte bu gerilimli günlerin birinde Berna’nın Amerikalı bir karı kocaya rehberlik etmesiyle başlayan ve akşam üzeri Andrew’un Kapalıçarşı Kazaz Han’da boynu kırılarak öldürülmesiyle sonuçlanan iş gününü izleyen haftada cinayetin çözülmesi için “de facto” detektiflik yapmasını anlatmaktadır.
Polis fezlekelerinde kullanılan Türkçenin kötülüğünü örneklerken, yazar, “kendisinin de bu olay nedeniyle İngilizceye serbestçe çevirdiği ve kendisine saygısı olan her ortaokul Türkçe Öğretmenini sinirden ağlatacak kadar kötü polis Raporları”ndan bahsederken de aynı alaycı ve mizahi dili kullanan, roman  kahramanının, kendisine, çevresindekilere ve olaylara “harbi” yaklaşımının, “Bir Ankara Polisiyesi: Behzat Ç”yi bilen ve sevenleri daha da saracağını düşünüyorum.
Alay edilenler arasında son yıllarda kitabevi raflarının önemli bir bölümünü işgal eden ve “Sevgi Katına Yolculuk” gibi tumturaklı isimlerle kodlanan “kişisel gelişim” ve “yaşam koçluğu” gibi yerli yazarlar arasında ÖUÇ gibi “sözde ünlü Türk Büyüklerinin !” de olduğu ve ne işe yaradıkları belli olmayan kitaplar ve bunlarla servet yapanlar da vardır.
Esra Ülkekul’un kullandığı sade, güzel ve akıcı dili ile özellikle anlatıcı kahramanın iç konuşmalarına yedirilmiş kararında ve muzip argo, yazarın cinayet-polisiye dalındaki bu ilk ama çok başarılı romanının çok hızlı ve keyifle okunmasını sağlıyor*.
·         Katilin maktulden çaldığı kıymetli eşyayı ve parayı saklamak için duvardan söktüğü ‘tuğla’nın, eşyalar zulalandıktan sonra tekrar yerine konduğunda ‘kiremit’e dönüşmesi s.254 ve “kuyruğunu dik tutmak” deyiminin “kuyruğunu havada tutmak” olarak yazılması gibi küçük dil özensizlikleri bu yargımı değiştirmemiştir.

Esen Kitap, Eylül 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder