Yabancı Bir Ülkeden Haber Geldi, Alberto
Manguel 25/CLXXX
Çeviri:
Yeşim Seber
Alberto Manguel çok uluslu
bir yazar. Arjantinli, çocukluğu İsrail’de geçmiş. Çek bakıcısından İngilizce
ve Almanca, anadili İspanyolcayı, yedi yaşında Arjantin’e dönünce öğrenmiş.
Yaşamını, Fransa, İtalya ve İngiltere’de sürdüren Manguel Kanada vatandaşı.
Bütün bunlar romana yansımış. Yayılmacı dünyanın en pis arka bahçesine bakan kitap,
Kanada, Cezayir, Fransa ve Arjantin dörtlemesi üzerinden kurulmuş.
BURASI,
Percé, Kanada, s.1 ve 193
Hayatını tutkuyla kızı Ana'ya
adamış, buna rağmen ondan uzak duran, rahatsız karısı Marianne’e özenle bakan, kitapları
arasında huzurla yaşadığını varsayan emekli Fransız askeri Antoine Berence,
karısı Marianne ve kızı Ana etrafında örülen hikâyede, Kanada, kirli geçmişle
hesaplaşılan huzursuz ve sonu acı bir dönem… Kanada polisinde çalışan ve Cezayir’deki
eski yol arkadaşı Clive’in bir suikastın önlenmesi için yardım istediği an,
Antonio’nun geçmişi ile yüzleşmesi de başlar… ve bu sürede iki de ölümle
karşılaşır. Ana'nın oyun arkadaşı yanlışlıkla boğulur. Bundan kısa
bir süre sonra, da bir patlama ile evin bir bölümü yok olur ve Marianne'i öldürür.
Okudukça, bu olayların her ikisinin de Antonio Berence'ın geçmişinden geldiğini
fark ederiz; bir çift öç alınmaktadır. Birisi dolaylı, diğeri ise doğrudan.
“ Peder de az önce ebediyetin altında
yatan mantığı Tanrısal adaletin yerine gelmesine imkân vermek diye
açıklamıştı.” S.39
“Marianna’nın anlam ve önemini yitirmiş rutine
ait devinimleri, artık var olmak adına hiçbir gerekçesi bulunmayan eylemleri
usulca yerine getiren kocaman ve kör hayvanınkinden farksızdı.” S.62
“… bana bir gurup Arjantinlinin bir
adamı bulmak üzere Quebec’e geldiğini, aradıklarının Percé’de bulunduğunu,
Buenos Aires’ten getirdiğimiz Rebecca’nın bunlarla işbirliği yaptığını ve çok
yakında birine bir şey yapacaklarını mı söylüyorsun?” s.70
“… intikamı tek başına elinde tutan
biz değiliz. O’dur.. Dua edelim.” S.75
ORASI,
Cezayir, s.87
Antoine’nın görev yaptığı dönemde Fransız
sömürgesi olan Cezayir’de sömürge yöneticilerinden birinin kızı, bağımsızlık
öncesi Cezayir'de büyüyen, kendisini Cezayirlilere yakın hisseden karısı,
Marianne’yi tanıdığı, kendi Cezayirlileri dışında diğerlerinin pek de iyi
olmadığını öngördüğü, ileride kendisinin de utanç duyabileceği mahrem
eylemlerini anımsatan bir dönemdir.
“ … on üç yaşındaki bir oğlan arkadaşları
tarafından ateşe verildi. Çocuk Fransız ve yöredeki duvarcı ustasının oğluydu;
arkadaşları ise genç Cezayirlilerdi.” S.87
“ Fatıma’nın babası Doktor
Benşerif’in işi, Fransız askerlerinden olanları Cezayirli kadınların bedeninden
çıkarmaktı. ‘O şeyin bizim aramızda adı olamazdı.’ Dedi Fatıma. ‘ Bir hayalet
olurdu. Adı olmayan, kanı olmayan, gölgesi olmayan. Fransız olmazdı ama Arap da
olmazdı.’” s.94
“ Arkadaşım Fatıma’nın babası Doktor
Benşerif’in aynadan bana, gözlerimin içine baktığını gördüm. Onun gördüğü şeyi
ben de gördüm ve yüzümü onun görmesini dilediğim bir halde oynattım. Üstümü
çıkarmamıştım… “ s.98
“ Tanrı’yla sarhoş olan içindeki
kutsal tutkuyla küle dönüşür. Ruh hâkimiyeti alır, bedene dönüşür. Sonra da
çekip gider. En-nefs celes. Tenimin seraptan ibaret olduğunun kanıtıdır bu.”
S.109
“ Kendi Arapları dışında, diğerleri
Fransız düş gücünde, gerçek dışı ama her daim var olan bir güruhtu.” S.114
ORASI,
Paris, Fransa s.127
Bir
sonraki dönemde ise Antoine, Marianne ile evlidir. Paris'te yaşamaktadır. Konumu
gereği ailesine çok az şey söylediği askeri görevleri nedeniyle çoğu zaman
uzaktadır. Marianne ise yalnızdır, kendi başına bir hayat kurmaya çalışmaktadır.
Ortada Antoine’nun sessizliğinin ve yokluğunun boşluğu vardır.
“Gecenin ilerleyen saatlerindeki
seslerin, toplumsal kurallardan ve tanınabilir ortamlardan ayrı düşmüş halde
sürdürdükleri kendilerine ait bir varoluşları olur. Kurutma kâğıdına dökülmüş
mürekkep misali hoparlörü ele geçirir ve odayı dolduruverir. S.148
ORASI,
Buenos Aires, Arjantin, s.158
Paris’ten
sonra Antonio Arjantin’de görev alır. Kanada’da evlerinde çalışan Rebecca’nın
ailesinin cunta döneminde öldürülmesine denk gelen bu süreçte, kendisi
Arjantinli görevlilere sorgu tekniklerini öğreten bir istihbarat subayı
kimliğindeyken, hayatı her daim sorgulayıcı olan Marianne, çeşitli tür ve
sınıflardaki Arjantinlilerle arkadaşlık kurmaktadır.
“Lorenza, Buenos Aires’e ellili yıllarda,
Péron yoksullara ‘ gelip kısmetlerini kendi elleriyle yakalama’ çağrısı
yaptığında La Rioja’dan çıkıp gelmişti.” S.159 “ Lorenza ile aynı odayı
paylaşan Rebecca’nın erkek kardeşlerinden biri veya eniştesi çöplükte ölü
bulunmuştu… olaydan hükümetin sorumlu olup olmadığını sorduğumda ‘ İnsanlar
kendi ölümlerinden kendileri sorumludurlar. ’dedi.” S.169
“… ‘duygularınızın, korkularınızın,
felsefî düşüncenizin bu bağlamda kıymeti yoktur… bir kenara bırakılmaları…
görev sona erdikten sonra doğru, dürüst adamlar olmaya devam etmeniz
gerekmektedir… görevin maksadı vardır. Elde edilmesi gereken bilgiyi
sorgulamak, sorgucunun görevi değildir. Sorgucunun görevi bilgiyi elde
etmektir.2” S.186
“… ‘sorgulanan kişinin ıstırabının
parçası değilsiniz. Bunu başına açan sorgulanandır. Siz sadece işiniz
yapıyorsunuz ve iyi yapmak zorundasınız.’” S.187
Çevirmen Yeşim Seber’e de saygımla,
okumanızı önereceğim bu kitapla kalın, tasasız ve sağlıkla…
Yapı
Kredi Yayınları, 1. Baskı, Mayıs 2018