Fırtına , İlya
Ehrenburg, 334-336/CLXXXVII,
I., II. ve III. Ciltler
Çeviri: Aydın Emeç
Çeviri: Aydın Emeç
1196 sayfa
“Faşizm atılan
ilk bombalarla başlamaz, gazetelerde üzerine bir şeyler yazılanlarla başlamaz.
Faşizm insanlar arasındaki ilişkilerde başlar. İki insanın
arasındaki ilişkide başlar.
Eğer sen hoş
görmeseydin, hatta çoğu zaman baskıyı desteklemeseydin, zalimlerden çoktan
kurtulmuş olurdun.”
Jale Sancak, Fırtına Takvimi
Sokağa çıkma yasağı süresi içinde
kütüphanemde bulduğum ve neden okuyamadığımı bilemediğim İlya Ehrenburg’un bu
üç ciltlik, 1196 sayfalık romanını bir solukta okuduğumu, -ihanet edenler
dışında- bütün Rus karakterlerin kusursuzluğu nedeniyle ikircikli ama soluksuz
kalmadığımı söyleyebilirim
Bolşevik hareketin öncü kadrolarının arasında
yer alan Ukraynalı yazar, ilk tutuklanması sonrasında Paris'e yerleşir. 1917
yılında Ekim Devrimi sırasında ülkesine döner. Devrimden sonra bir süre daha
Avrupa’da kalan İlya Ehrenburg ilk romanını yazar ve savaş muhabiri olarak
İspanya iç savaşını izler ve sonrasında ünlü üçlemesi Paris Düşerken, Fırtına
ve Dipten Gelen Dalga romanlarını kaleme alır.
Yazılanlara göre Ehrenburg, edebi yeteneklerini
Almanlara karşı nefret kampanyası yürütmeye kullanmakla suçlanan Sovyet yazarlardan
biridir. Savaş sırasında Almanların Sovyet topraklarında işledikleri
savaş suçları göz önüne alındığında bu anlaşılır olmakla birlikte, bu romanda da
Sovyetlerin işlediği savaş suçlarından, örneğin Katyn Katliamı[1]
gibi suçlardan bahsedilmemekte romanda Sovyet asker ve bireylerine toz
kondurulmamakta, hepsi ikonik ve mitolojik değerlerle yüceltilmektedir.
Bu bağlamda Stalin Ödülüne de sahip olan Fırtına’daki ana kahramanlar, Kızıl Ordu’da fedakârca savaşan erler ve
subaylar, Alman ordusunda savaşan Naziler ve orduya katılmak zorunda olanlar, Fransa’da
direnişi yürüten partizanlar, vicdanlı demokratlar ile siyasetleri rüzgâra
bağlı olanlar, kısacası eksikleri, sevinçleri, korkuları ve özlemleriyle bu gerçek
insanlar… savaşın bünyesinde taşıdığı iç ve dış değişkenlerle bambaşka kılığa girecek…
savaş öncesi ve savaş sırası eylemleri ile tarih önünde yargılanacaklardır.
-0-
Roman Kızıl Ordu istihkam subayı Sergey ile burjuva Fransız kızı, Mado’nun
aşkı etrafında gelişir.
Bu aşkın etrafında romanı geliştiren Rus karakterler: Sergey’in annesi Nina
Georgiyevna, kız kardeşi Olga ile kocası Minaef, erkek kardeşi Vassia ile
karısı Nataşa, arkadaşları Ossip ve karısı Raya… Fransız karakterler: Mado’nun
babası Lancier, erkek kardeşi Louis ile kocası Berty, Lancier’in ortağı, aynı
zamanda Ossip’in kardeşi Fransız uyruklu Leo Albert ile çalışanı Pepe Jean
Milet, Lancier’in etrafında oluşan çemberde yer alan Lejean, ressam Sembat,
doktor Dumas, Vichy’e bağlı polis Nivelle… Alman karakterler: Dumas’a misafir
olabilecek yakınlıkta Alman akademisyen Keller, mimar Richter ve belirleyici
bir karakter olarak Nazi Schirke ile Sovyet ve Alman ordularındaki erler ve
subaylar, Fransız partizanlar ile diğer Rus, Alman ve Fransızlar bu büyük duvar
resmini tamamlayan betilerdir.
İlya Ehrenburg’un bu uzun romanında iç içe geçen olayların içinde matruşka
gibi iç içe geçen kişilerin çokluğuna rağmen sağlam ve mantıklı kurgusu, eseri
bir solukta okunur kılmaktadır. Kişiler romana adeta Yalçın Gökçebağ’ın[2] resimleri gibi tek tek işlenmiş, biri birinden olmazsa olmazı durumuna
gelmiş ve bütünlükçü bir gözle bakılır kılnmıştır.
-0-
Sergey’in Paris’e gitmesi, Mado ile tanışması ile başlayan roman,
Fransızların aymazlığında, vurdumduymazlığında, şaşkınlığında, Halk Cephesinin burjuvazinin
Hitler’e geçit vermesine olanak verecek kadar güçlü, iktidara gelemeyecek kadar
güçsüz, dalgınlık ve dağınıklığında… Almanlara karşı
değil de kendi aralarında savaşırlarken, Almanların Fransa’ya girmesi ve Paris’in
düşmesi ile gelişmeye başlar. O sıralarda Fransızlar, daha dorusu Fransız Genel
Kurmayı Fransa için ölmeyi unutmuş, Fransa sevmediği biriyle zorla evlenmiş
gibidir.
Münih
anlaşmasını[3]
haber aldıkları akşam sevinen Fransızlar, Münih’in ardından Almanların Rusya’ya
saldırmasını isteyen ancak Von Ribbentrop ile Molotov arasında imzalanan
Saldırmazlık Paktı[4]
ile üzülen aynı Fransızlar, Paris’in düşmesinden sonra Paris’in çekilip emilen
ruhunun depresyonuna girmiş gibidir.
Almanya’nın 22 Haziran 1941'de Sovyetler Birliği'ne saldırmasıyla daha büyük
ivme kazanan romanda karakterler, savaşın etkisinde yeniden şekillenmeye
başlarken;
·
Kızıl Ordu’nun İstihkâm
sınıfında başarılarıyla ünlenen iyi bir asker olan Sergey, anavatan
savunmasında, her anında Mado’yu yanında duyarak, karısı Nataşa’nın duyarlı
sıcaklığını yanına alarak iyi bir insan olmayı da sürdürecek, adı tarihin
saygın sayfalarında ve mazlum anaların bağrında, Louis ile beraber minnetle taşınacak,
·
Sergey’in Sovyetler Birliği’ne dönmesini olgunlukla
karşılayan ama oldukça sarsılan Mado, Sembat’ın tek taraflı aşkında, annesinin
ölümü, kasasını kurtarmak için ülkesinden vazgeçmeye hazır babası Lancier’e
isyan ederek Britanya saflarında savaşa katılan kardeşi Louis’in etkisinde,
babasının günü ve şirketi kurtarmak adına ısrarıyla bir evlilik yapacak… sonrasında
adı: Lyon’un karanlık kuytu girintili iki kapılı avlularına yayılan siste, Marsilya’nın
karmakarışık ve gürültücü kalabalığında rıhtım orospularının kahramanca
çalıştığı, insancıl filozofların her şeyi sattıklarının arasında, Saint
Etienne’nin dumanlı uzunluğunda, kırk yıllık hoppa Nice’de, sonbahar yağmuru
camlara vururken partizanların kanıyla yazılacak,
·
Raya’nın tüfeğinde son bulan hayat, Ossip’in gözünden gezine aşka dönüşüp,
yeniden hayat bulacak,
· Uzun bir süre önce ölen,
insanlara bir takım aklı başında yasalar bırakan eşsiz yasa koyucunun ülkesinde,
Almanların aymazlığında, vurdumduymazlığında,
hırslarında, Sosyal Demokratların ve Komünistlerin Hitler’e
geçit vermesine olanak verecek kadar güçlü, iktidara gelemeyecek kadar güçsüz, dalgınlık ve dağınıklığında, (ben bunu başka bir şekilde de
mi yazdım acaba)… 10 Mayıs 1940
tarihinde Fransa’ya, 22 Haziran 1941'de Sovyetler
Birliği'ne saldıran Alman ordularının subay, astsubay ve neferlerinden… parlak bir
gazeteci olabilecek ama kurnaz bir Yahudi’nin yerini aldığı, yanında çalıştığı
milletvekilinin de ona uşak gibi davrandığı için Hitler’in “Almanya uyan!”
sesine uyarak uyanan ve onun en azgın taraftarlarından biri olan Schirke, Almanların
Avrupa’ya yerine getirmeleri bir düzen ve görevleri olduğuna, aksi halde
Avrupa’nın bir ucunda çocukların oynadığı bahçe, diğer ucunda ihtiyarların pineklendiği
bakımevi haline geleceğine, Almanların kültür taşıyıcıları olduğuna sonuna
kadar, inanan bir Nazi subayı olarak,
·
Savaşın başında Hitler’e dönük kuşkularında, Almanları zaferden
zafere koşturunca onun bir dahi olduğuna inanan, tereyağlı ekmeklerinin varlığında
toplarına şükreden, sonunda ise bütün Alman
gençliğini cehenneme itip yüzüstü bırakılmasını… belki de bir saat sonra öleceklerini…
Alçakça ama neden öleceklerini… Versailles anlaşmasıyla[5]
kurulan diktatörlük ve zenginler iktidarıyla işbirliği yapan Marksistler
yüzünden askere alınıp savaşmak zorunda bırakılmalarını… Nazileri iyi savaşan ama ısırganlarla beraber çiçekleri de
koparan, hatta gülleri ısırgan sanan bir güruh olarak gören iki tipik küçük
burjuva Richter ile Keller, galibin yanında normal hayatlarına dönmenin
dolambaçlı yollarındayken,
· Fransa yeniden hainler, işbirlikçiler, Alman Marklarını
tam zamanında Amerikan Dolarlarıyla değiştirenler tarafından yönetilmeye devam
edecektir.
Taraflı ama karakterler temelinde, güçlü kalem
darbeleri ile tablo gibi işlenmiş bu romanı okumanızı önerirken, Aydın Emeç’e
de anlaşılır ve temiz çevirisinden dolayı teşekkür ederim. Kalın kitapla,
tasasız ve sağlıkla…
26.06.2020 mehmetealtin,
-----------------------------------------------------------
Sosyal
Yayınları, 2. Baskı, Mayıs 1976
[1]
Katyn Katliamı veya Katyn
Ormanı Katliamı, 1940 yılında yaklaşık 22.000 Polonyalı subay, sivil ve
aydınların başlarına birer kurşun sıkılarak gerçekleştirilen toplu infaz.[1] Sovyetler
Birliği hükûmeti uzun
yıllar bu olayda kendisinin sorumlu olmadığını açıkladı, olayın Nazi Almanyası tarafından gerçekleştirildiğini savundu. Ancak 1990 yılında Mihail
Gorbaçov yaşananların
Sovyetler tarafından gerçekleştirildiğini kabul etti. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından 1992 yılında Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, Polonya Devlet Başkanı Lech Walesa'ya infaza dair Josef Stalin'in imzaladığı emrin orijinal belgelerini verdi.
[2] Yalçın Gökçebağ, İlkokul öğrenimimi
tamamladıktan sonra, 1954 yılında sınavla, önceki adı Gönen Köy Enstitüsü olan,
Gönen İlk Öğretmen Okulu’na girdi. Okuldayken, resim ve müzik derslerinde,
diğer derslerine oranla çok daha başarılı olduğundan 1957 yılında İstanbul'daki Çapa İlk Öğretmen Okulu Resim
Semineri'ne katıldı. Sanatçı halen Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki
görevine devam etmektedir.
[3] Avrupa'nın büyük devletleri arasında başgösteren Südet Krizi sonucu olarak 1938'de Münih'te toplanan Münih Konferansı, Hitler, Mussolini, Birleşik Krallık başbakanı Neville
Chamberlain ve Fransa
başbakanı Édouard
Daladier arasında
düzenlenmiştir. Konferansa Fransa'nın taraf olması, Çekoslovakya ile
aralarındaki 1924 yılında yapılmış olan ve Çekoslovakya'nın toprak bütünlüğünün
garantisi niteliğindeki antlaşmadır. Bu antlaşma, Çekoslovakya'nın toprak
bütünlüğünü tehdit edecek bir saldırı durumunda Sovyetler Birliği'nin askeri
müdahalesini, Fransa'nın müdahalesi önşartına bağlamaktadır. Dönemin Sovyet
Dışişleri Komiseri Maxim Litvinov, Sovyetler Birliği'nin bu antlaşmadan doğan
yükümlülüğünü yerine getireceğini sıklıkla belirtmiştir. Bununla birlikte
Sovyetler Birliği konferansta temsil edilmemiştir.
[4]
Alman-Sovyet
Saldırmazlık Paktı, Molotov-Ribbentrop Paktı olarak
da bilinir. II. Dünya Savaşı öncesi Münih Anlaşması ile Çekoslovakya'nın Südetler bölgesinin Almanya'ya
bırakılması üzerine Batı ile yaptığı ittifaklara güveni azalan Stalin,
yaklaşan savaş için hazırlıkları tamamlamak için gerekli olan zamanı
kazanabilmek maksadıyla Hitler'le
anlaşmaya karar verdi. Yahudi asıllı
Dışişleri Bakanı Litvinov'u görevden alarak yerine Molotov'u
atadı. Yine 10 Mart'ta verdiği bir demeçte Batılıları bir Alman-Sovyet savaşı çıkarmakla
suçladı. Aynı şekilde Adolf Hitler de bir Batı-Sovyet yakınlaşmasından endişe
ediyordu. Bütün bu gelişmeler sebebiyle 20 Ağustos'ta Hitler, Dışişleri
Bakanı Ribbentrop'u görüşmek üzere Moskova'ya
yolladı ve 23 Ağustos'ta da Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalandı. Bu
paktın ışığında Almanya Polonya'ya saldıracak ve II. Dünya
Savaşı başlayacaktır.
Antlaşmanın odak noktasını Doğu
Avrupa'nın paylaşımına dair gizli protokol oluşturuyordu. Ribbentrop
Polonya'nın 1914 sınırları doğrultusunda etki alanlarına bölünmesini önerdi.
Tek fark Varşova'nın Almanya'ya bırakılan batı bölümünde yer alması
olacaktı. Bu etki alanlarında ayrı bir Polonya devletinin varlığının sürdürülüp
sürdürülmeyeceği veya bu alanların Almanlar veya Sovyetlerce işgal edilip
edilmeyeceği konusu protokole dahil edilmedi. Baltık devletleri konusunda
Ribbentrop'un önerisi Finlandiya ve Estonya'nın
Sovyet etki alanı, Litvanya'nın Alman etki alanına dahil edilmesi; Letonya'nın ise
bölüşülmesi idi.
Almanya’nın 22 Haziran 1941'de
Sovyetler Birliği'ne saldırmasıyla bu paktı çiğnemiştir.
Not: Komintern üzerinden Sovyetler Birliği Komünist
Partisi'ne bağlı olan kardeş komünist partilerde bu antlaşma ölümcül
sarsıntılara yol açacak, örneğin işgal altındaki Yunanistan'da faaliyet
gösteren Yunanistan Komünist Partisi dağılmanın
eşiğine gelecektir. 1941 yılında Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırmasıyla
toparlanan komünist partiler Avrupa çapında işgale karşı direniş mücadelesine
önderlik edeceklerdir.
[5] I. Dünya Savaşı sonunda İtilaf Devletleri ile
Almanya arasında imzalanan barış antlaşmasıdır. 18 Ocak 1919'da başlayan Paris Barış
Konferansı'nda müzakere edilmiş, 7 Mayıs 1919'da son metin Almanlara
deklare edilmiş, 23 Haziran'da Alman Parlamentosu'nca kabul edilmiş ve 28
Haziran'da Paris'in Versay banliyösünde imzalanmıştır.
İçerdiği ağır koşullardan ötürü Versay Antlaşması Almanya'da büyük
tepkiye yol açmış ve "ihanet" olarak kabul edilmiştir. Birçok tarihçi
Almanya'da 1920'lerde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlığa, Nazi Partisi'nin iktidara gelişine ve II. Dünya Savaşı'na nihai
olarak Versay Antlaşması'nın neden olduğu düşüncesindedir.