26 Haziran 2020 Cuma




Fırtına , İlya Ehrenburg, 334-336/CLXXXVII,
I., II. ve III. Ciltler
Çeviri: Aydın Emeç
1196 sayfa


“Faşizm atılan ilk bombalarla başlamaz, gazetelerde üzerine bir şeyler yazılanlarla başlamaz.
Faşizm insanlar arasındaki ilişkilerde başlar. İki insanın arasındaki ilişkide başlar.
Eğer sen hoş görmeseydin, hatta çoğu zaman baskıyı desteklemeseydin, zalimlerden çoktan kurtulmuş olurdun.”
Jale Sancak, Fırtına Takvimi

Sokağa çıkma yasağı süresi içinde kütüphanemde bulduğum ve neden okuyamadığımı bilemediğim İlya Ehrenburg’un bu üç ciltlik, 1196 sayfalık romanını bir solukta okuduğumu, -ihanet edenler dışında- bütün Rus karakterlerin kusursuzluğu nedeniyle ikircikli ama soluksuz kalmadığımı söyleyebilirim

Bolşevik hareketin öncü kadrolarının arasında yer alan Ukraynalı yazar, ilk tutuklanması sonrasında Paris'e yerleşir. 1917 yılında Ekim Devrimi sırasında ülkesine döner. Devrimden sonra bir süre daha Avrupa’da kalan İlya Ehrenburg ilk romanını yazar ve savaş muhabiri olarak İspanya iç savaşını izler ve sonrasında ünlü üçlemesi Paris Düşerken, Fırtına ve Dipten Gelen Dalga romanlarını kaleme alır.
Yazılanlara göre Ehrenburg, edebi yeteneklerini Almanlara karşı nefret kampanyası yürütmeye kullanmakla suçlanan Sovyet yazarlardan biridir. Savaş sırasında  Almanların Sovyet topraklarında işledikleri savaş suçları göz önüne alındığında bu anlaşılır olmakla birlikte, bu romanda da Sovyetlerin işlediği savaş suçlarından, örneğin Katyn Katliamı[1] gibi suçlardan bahsedilmemekte romanda Sovyet asker ve bireylerine toz kondurulmamakta, hepsi ikonik ve mitolojik değerlerle yüceltilmektedir.
Bu bağlamda Stalin Ödülüne de sahip olan Fırtına’daki ana kahramanlar, Kızıl Ordu’da fedakârca savaşan erler ve subaylar, Alman ordusunda savaşan Naziler ve orduya katılmak zorunda olanlar, Fransa’da direnişi yürüten partizanlar, vicdanlı demokratlar ile siyasetleri rüzgâra bağlı olanlar, kısacası eksikleri, sevinçleri, korkuları ve özlemleriyle bu gerçek insanlar… savaşın bünyesinde taşıdığı iç ve dış değişkenlerle bambaşka kılığa girecek… savaş öncesi ve savaş sırası eylemleri ile tarih önünde yargılanacaklardır.
-0-
Roman Kızıl Ordu istihkam subayı Sergey ile burjuva Fransız kızı, Mado’nun aşkı etrafında gelişir.
Bu aşkın etrafında romanı geliştiren Rus karakterler: Sergey’in annesi Nina Georgiyevna, kız kardeşi Olga ile kocası Minaef, erkek kardeşi Vassia ile karısı Nataşa, arkadaşları Ossip ve karısı Raya… Fransız karakterler: Mado’nun babası Lancier, erkek kardeşi Louis ile kocası Berty, Lancier’in ortağı, aynı zamanda Ossip’in kardeşi Fransız uyruklu Leo Albert ile çalışanı Pepe Jean Milet, Lancier’in etrafında oluşan çemberde yer alan Lejean, ressam Sembat, doktor Dumas, Vichy’e bağlı polis Nivelle… Alman karakterler: Dumas’a misafir olabilecek yakınlıkta Alman akademisyen Keller, mimar Richter ve belirleyici bir karakter olarak Nazi Schirke ile Sovyet ve Alman ordularındaki erler ve subaylar, Fransız partizanlar ile diğer Rus, Alman ve Fransızlar bu büyük duvar resmini tamamlayan betilerdir.
İlya Ehrenburg’un bu uzun romanında iç içe geçen olayların içinde matruşka gibi iç içe geçen kişilerin çokluğuna rağmen sağlam ve mantıklı kurgusu, eseri bir solukta okunur kılmaktadır. Kişiler romana adeta Yalçın Gökçebağ’ın[2] resimleri gibi tek tek işlenmiş, biri birinden olmazsa olmazı durumuna gelmiş ve bütünlükçü bir gözle bakılır kılnmıştır.
-0-
Sergey’in Paris’e gitmesi, Mado ile tanışması ile başlayan roman, Fransızların aymazlığında, vurdumduymazlığında, şaşkınlığında, Halk Cephesinin burjuvazinin Hitler’e geçit vermesine olanak verecek kadar güçlü, iktidara gelemeyecek kadar güçsüz, dalgınlık ve dağınıklığında… Almanlara karşı değil de kendi aralarında savaşırlarken,  Almanların Fransa’ya girmesi ve Paris’in düşmesi ile gelişmeye başlar. O sıralarda Fransızlar, daha dorusu Fransız Genel Kurmayı Fransa için ölmeyi unutmuş, Fransa sevmediği biriyle zorla evlenmiş gibidir.
Münih anlaşmasını[3] haber aldıkları akşam sevinen Fransızlar, Münih’in ardından Almanların Rusya’ya saldırmasını isteyen ancak Von Ribbentrop ile Molotov arasında imzalanan Saldırmazlık Paktı[4] ile üzülen aynı Fransızlar, Paris’in düşmesinden sonra Paris’in çekilip emilen ruhunun depresyonuna girmiş gibidir.
Almanya’nın 22 Haziran 1941'de Sovyetler Birliği'ne saldırmasıyla daha büyük ivme kazanan romanda karakterler, savaşın etkisinde yeniden şekillenmeye başlarken;
·         Kızıl Ordu’nun İstihkâm sınıfında başarılarıyla ünlenen iyi bir asker olan Sergey, anavatan savunmasında, her anında Mado’yu yanında duyarak, karısı Nataşa’nın duyarlı sıcaklığını yanına alarak iyi bir insan olmayı da sürdürecek, adı tarihin saygın sayfalarında ve mazlum anaların bağrında, Louis ile beraber  minnetle taşınacak,
·         Sergey’in Sovyetler Birliği’ne dönmesini olgunlukla karşılayan ama oldukça sarsılan Mado, Sembat’ın tek taraflı aşkında, annesinin ölümü, kasasını kurtarmak için ülkesinden vazgeçmeye hazır babası Lancier’e isyan ederek Britanya saflarında savaşa katılan kardeşi Louis’in etkisinde, babasının günü ve şirketi kurtarmak adına ısrarıyla bir evlilik yapacak… sonrasında adı: Lyon’un karanlık kuytu girintili iki kapılı avlularına yayılan siste, Marsilya’nın karmakarışık ve gürültücü kalabalığında rıhtım orospularının kahramanca çalıştığı, insancıl filozofların her şeyi sattıklarının arasında, Saint Etienne’nin dumanlı uzunluğunda, kırk yıllık hoppa Nice’de, sonbahar yağmuru camlara vururken partizanların kanıyla yazılacak,
·         Raya’nın tüfeğinde son bulan hayat, Ossip’in gözünden gezine aşka dönüşüp, yeniden hayat bulacak,
·       Uzun bir süre önce ölen, insanlara bir takım aklı başında yasalar bırakan eşsiz yasa koyucunun ülkesinde, Almanların aymazlığında, vurdumduymazlığında, hırslarında, Sosyal Demokratların ve Komünistlerin Hitler’e geçit vermesine olanak verecek kadar güçlü, iktidara gelemeyecek kadar güçsüz, dalgınlık ve dağınıklığında, (ben bunu başka bir şekilde de mi yazdım acaba)… 10 Mayıs 1940 tarihinde Fransa’ya, 22 Haziran 1941'de Sovyetler Birliği'ne saldıran Alman ordularının subay, astsubay ve neferlerinden… parlak bir gazeteci olabilecek ama kurnaz bir Yahudi’nin yerini aldığı, yanında çalıştığı milletvekilinin de ona uşak gibi davrandığı için Hitler’in “Almanya uyan!” sesine uyarak uyanan ve onun en azgın taraftarlarından biri olan Schirke, Almanların Avrupa’ya yerine getirmeleri bir düzen ve görevleri olduğuna, aksi halde Avrupa’nın bir ucunda çocukların oynadığı bahçe, diğer ucunda ihtiyarların pineklendiği bakımevi haline geleceğine, Almanların kültür taşıyıcıları olduğuna sonuna kadar,  inanan bir Nazi subayı olarak,
·         Savaşın başında Hitler’e dönük kuşkularında, Almanları zaferden zafere koşturunca onun bir dahi olduğuna inanan, tereyağlı ekmeklerinin varlığında  toplarına şükreden, sonunda ise bütün Alman gençliğini cehenneme itip yüzüstü bırakılmasını… belki de bir saat sonra öleceklerini… Alçakça ama neden öleceklerini… Versailles anlaşmasıyla[5] kurulan diktatörlük ve zenginler iktidarıyla işbirliği yapan Marksistler yüzünden askere alınıp savaşmak zorunda bırakılmalarını… Nazileri iyi savaşan ama ısırganlarla beraber çiçekleri de koparan, hatta gülleri ısırgan sanan bir güruh olarak gören iki tipik küçük burjuva Richter ile Keller, galibin yanında normal hayatlarına dönmenin dolambaçlı yollarındayken,
·  Fransa yeniden hainler, işbirlikçiler, Alman Marklarını tam zamanında Amerikan Dolarlarıyla değiştirenler tarafından yönetilmeye devam edecektir.

Taraflı ama karakterler temelinde, güçlü kalem darbeleri ile tablo gibi işlenmiş bu romanı okumanızı önerirken, Aydın Emeç’e de anlaşılır ve temiz çevirisinden dolayı teşekkür ederim. Kalın kitapla, tasasız ve sağlıkla…








26.06.2020 mehmetealtin, 
----------------------------------------------------------- 
Sosyal Yayınları, 2. Baskı, Mayıs 1976



[1] Katyn Katliamı veya Katyn Ormanı Katliamı, 1940 yılında yaklaşık 22.000 Polonyalı subay, sivil ve aydınların başlarına birer kurşun sıkılarak gerçekleştirilen toplu infaz.[1] Sovyetler Birliği hükûmeti uzun yıllar bu olayda kendisinin sorumlu olmadığını açıkladı, olayın Nazi Almanyası tarafından gerçekleştirildiğini savundu. Ancak 1990 yılında Mihail Gorbaçov yaşananların Sovyetler tarafından gerçekleştirildiğini kabul etti. Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından 1992 yılında Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin, Polonya Devlet Başkanı Lech Walesa'ya infaza dair Josef Stalin'in imzaladığı emrin orijinal belgelerini verdi.
[2] Yalçın Gökçebağ,  İlkokul öğrenimimi tamamladıktan sonra, 1954 yılında sınavla, önceki adı Gönen Köy Enstitüsü olan, Gönen İlk Öğretmen Okulu’na girdi. Okuldayken, resim ve müzik derslerinde, diğer derslerine oranla çok daha başarılı olduğundan 1957 yılında İstanbul'daki Çapa İlk Öğretmen Okulu Resim Semineri'ne katıldı. Sanatçı halen Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ndeki görevine devam etmektedir.


[3] Avrupa'nın büyük devletleri arasında başgösteren Südet Krizi sonucu olarak 1938'de Münih'te toplanan Münih KonferansıHitlerMussolini, Birleşik Krallık başbakanı Neville Chamberlain ve Fransa başbakanı Édouard Daladier arasında düzenlenmiştir. Konferansa Fransa'nın taraf olması, Çekoslovakya ile aralarındaki 1924 yılında yapılmış olan ve Çekoslovakya'nın toprak bütünlüğünün garantisi niteliğindeki antlaşmadır. Bu antlaşma, Çekoslovakya'nın toprak bütünlüğünü tehdit edecek bir saldırı durumunda Sovyetler Birliği'nin askeri müdahalesini, Fransa'nın müdahalesi önşartına bağlamaktadır. Dönemin Sovyet Dışişleri Komiseri Maxim Litvinov, Sovyetler Birliği'nin bu antlaşmadan doğan yükümlülüğünü yerine getireceğini sıklıkla belirtmiştir. Bununla birlikte Sovyetler Birliği konferansta temsil edilmemiştir.
[4] Alman-Sovyet Saldırmazlık PaktıMolotov-Ribbentrop Paktı olarak da bilinir. II. Dünya Savaşı öncesi Münih Anlaşması ile Çekoslovakya'nın Südetler bölgesinin Almanya'ya bırakılması üzerine Batı ile yaptığı ittifaklara güveni azalan Stalin, yaklaşan savaş için hazırlıkları tamamlamak için gerekli olan zamanı kazanabilmek maksadıyla Hitler'le anlaşmaya karar verdi. Yahudi asıllı Dışişleri Bakanı Litvinov'u görevden alarak yerine Molotov'u atadı. Yine 10 Mart'ta verdiği bir demeçte Batılıları bir Alman-Sovyet savaşı çıkarmakla suçladı. Aynı şekilde Adolf Hitler de bir Batı-Sovyet yakınlaşmasından endişe ediyordu. Bütün bu gelişmeler sebebiyle 20 Ağustos'ta Hitler, Dışişleri Bakanı Ribbentrop'u görüşmek üzere Moskova'ya yolladı ve 23 Ağustos'ta da Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalandı. Bu paktın ışığında Almanya Polonya'ya saldıracak ve II. Dünya Savaşı başlayacaktır.
Antlaşmanın odak noktasını Doğu Avrupa'nın paylaşımına dair gizli protokol oluşturuyordu. Ribbentrop Polonya'nın 1914 sınırları doğrultusunda etki alanlarına bölünmesini önerdi. Tek fark Varşova'nın Almanya'ya bırakılan batı bölümünde yer alması olacaktı. Bu etki alanlarında ayrı bir Polonya devletinin varlığının sürdürülüp sürdürülmeyeceği veya bu alanların Almanlar veya Sovyetlerce işgal edilip edilmeyeceği konusu protokole dahil edilmedi. Baltık devletleri konusunda Ribbentrop'un önerisi Finlandiya ve Estonya'nın Sovyet etki alanı, Litvanya'nın Alman etki alanına dahil edilmesi; Letonya'nın ise bölüşülmesi idi.
Almanya’nın 22 Haziran 1941'de Sovyetler Birliği'ne saldırmasıyla bu paktı çiğnemiştir.
Not: Komintern üzerinden Sovyetler Birliği Komünist Partisi'ne bağlı olan kardeş komünist partilerde bu antlaşma ölümcül sarsıntılara yol açacak, örneğin işgal altındaki Yunanistan'da faaliyet gösteren Yunanistan Komünist Partisi dağılmanın eşiğine gelecektir. 1941 yılında Almanya'nın Sovyetler Birliği'ne saldırmasıyla toparlanan komünist partiler Avrupa çapında işgale karşı direniş mücadelesine önderlik edeceklerdir.

[5] I. Dünya Savaşı sonunda İtilaf Devletleri ile Almanya arasında imzalanan barış antlaşmasıdır. 18 Ocak 1919'da başlayan Paris Barış Konferansı'nda müzakere edilmiş, 7 Mayıs 1919'da son metin Almanlara deklare edilmiş, 23 Haziran'da Alman Parlamentosu'nca kabul edilmiş ve 28 Haziran'da Paris'in Versay banliyösünde imzalanmıştır.
İçerdiği ağır koşullardan ötürü Versay Antlaşması Almanya'da büyük tepkiye yol açmış ve "ihanet" olarak kabul edilmiştir. Birçok tarihçi Almanya'da 1920'lerde yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlığa, Nazi Partisi'nin iktidara gelişine ve II. Dünya Savaşı'na nihai olarak Versay Antlaşması'nın neden olduğu düşüncesindedir.