Komplocular,
Kim Un-su, 418 / CXCIII,
“ Suikast açığa çıktığında polisin ilk arayacağı
tetiği kimin çektiğidir. Oysa bu hiç önemli değildir. Polis tetiği çekeni
bulur, komplocular da bu beyinsizi ortadan kaldırır ve sorun hallolur.
İşin eğlenceli yanı, aslında tetiği çeken bu beyinsizin olay
hakkında hiçbir bilgisinin bulunmamasıdır.”
-o-
Oligarşinin sindirici eylemlerinin en ağırı
suikasttır. Bu türden eylemleri tiksindirici bir şekilde kanıksadığımız bir
coğrafyada yaşasak ve bize hiç yabancı gelmese de… bu kitap bize bir kere daha
hatırlatıyor ki; ırk, kavim, aşiret, dil, din yalanlarında vatan dediğimiz
toprakların sınır çizgileri, ezilen ve sömürülenlerin kanı ile çizilir, sınır taşlarını kemikleri belirlerken, o
sınırlar içinde siyaset, ticaret ve din üçgeninde, derin devlet ile yeraltı
dünyasının işbirliğinde… ezenlerin güç kullanma yöntemlerinin özü her yerde aynı…
Güney Koreli Kim Un-su’nun bu kitabı, eleştirmenler
tarafından polisiye olarak nitelense de bence polisin figüran bile olamadığı siyasi
yanı oldukça ağır bir roman… bir manifesto metni bile diyebiliriz.
Kitap sanırım yazarın ailesinin nesiller boyu
yaşadığı Güney Kore liman kenti Busan’dan da izler taşıyor. Öyle ki;
liman ve çevresindeki işlerle ilgili bilgisi ve görüşleri oldukça net. Öte
yandan kitaptaki karakterler genellikle yalnız…
Ana teması tarihi değiştiren cinayetlerin arkasında
profesyonel bir komplocu, Kore diliyle kitaba adını veren “solgecadıl” olduğu
varsayımına dayanan bu romanın kahramanı; mesleği suikastçılığın yanında kendi
kendine öğrendiği okumaya da tutkulu olan Reseng … belki de bu tutkusudur ki;
onu soru sormaya ve bekleyip de beklemediği sonuçlara götürecek. Nitekim, hem
manevi babası, hem de işvereni Rakun bir gün ona şöyle der… “ Kitap okursan utanç verici ve korkunç bir
hayat yaşarsın. Yine de okumayı düşünüyor musun?”
… ve Rakun elindeki kanları temizlemek adına şöyle
devam eder… “
İnsanoğlunun bulunan en eski kafatasında mızrak izi vardır. Fahişelik ve
pezevenklik çiftçilikten daha eski mesleklerdir. İnsan ırkı en başından beri
durmaksızın birbirini öldürmektedir. Kurban veren taraf, ya öldüren tarafa
asalak gibi yapışmakta ya da karşı taraftan intikam almaktadır. İşin özeti
budur.”
… ve yine devam eder… içinde yer
aldığımız, mezbaha: “ … yasalar, adalet, erdem ve ahlâk sebebiyle kayıp
giden hayatların ve yolunu kaybeden ve/veya kaybedilen malların kendine bir
delik bulup girdiği yerdir. Bu nedenle savcı ve dedektiflerin bazıları onlar
için altın yumurtlayan bir tavuk olan mezbahayı kullanırlar. Bu nedenle
mezbahayı yok ederlerse avuçlarını yalayacaklarını da bilirler. Sadece bir
mühür basan adlî tıpçılar da bu işe böyle girerler. Ve piyonlardan birisi öldü diye
satranç tahtası devrilmez. Ancak komplocular açığa çıktığında, ortadan
kaldırılmaları daha fazla gizlilik, dikkat ve sessizlik gerekir.
Mezbahanın gelişimini hızlandıran ise cunta sonrası
dönemin yöneticileridir. Geçmiş dönemin gözdesi İhtiyar Rakun gittikçe gözden
düşerken, Stanford Üniversitesinden yüksek lisans tezi almış Hunca, yasal bir
güvenlik şirketinin koruyucu tüzel kişiliği altında paralı asker ve komplocular
yetiştirmeye başlar. Ona göre hem aşıya hem de virüse sahip olmaktan daha
iyi bir iş yoktur. “
Kitap şöyle başlar;
“ Hedef: cunta döneminden bir komutandı. Hem
Kuzey Koreli eski bir general, hem de Güney Kore Merkezi İstihbarat
Teşkilatının kilit adamlarından biriydi… suikast yapılacak hedeflerin listesini
hazırlar ve halkın vergileriyle İhtiyar Rakun’un Kütüphanesinde suikastçı
kiralardı. Çinli reformist Deng Şiaoping’in dediği gibi ‘ kedi ister siyah
olsun ister beyaz yaptığı şey aynıydı.”
… ve Reseng günler ve sayfalar geçtikçe kendini metaforlar
üzerinden sorgular;
“ ‘Ben neden
normal bir ayı değil de kutup ayısıyım?’ diye soran, kendine göre bir felsefesi
olan kutup ayısı, kendisinin ne tür bir ayı olduğunu öğrenmek üzere bir buzul
üzerinde Güney’e doğru yola çıkar. Çıkar ama Güney’e indikçe buzul erir, kara
görünmez. Kendi, kendine ‘ Ne yaparsam yapayım, Kuzey Kutbundan
ayrılamayacağım. Herhâlde bunun için bir kutup ayısıyım.’ der. Tekrar kutba
doğru yüzmeye başlar”
Romanda, Reseng’in hayatında yer tutan kadim bir
arkadaşı ile giderek tanıştığı dört kadın, hayatının akışını, dünya görüşünü
değiştiren önemli kişiler olarak göze çarpmakta ve onu sona doğru adeta sürüklemektedirler.
“
Balinaların, yaralı arkadaşlarını yüzeye çıkartıp nefes almalarını
sağladıklarına dair hikâyeleri bir yerlerden duymuş gibiyim.”
Okurken coğrafyamıza, göndermelerde bulunan, ama
eğer mezbaha olarak anılan bu dünyanın aynasının arkasında neler var neler… öğrenmek
istiyorsanız bu kitabı, alıp okumanızı öneririm.
Akıcı ve oldukça anlaşılır bir dille yazılmış
kitaba derin bir zenginlik katan çevirmen, Erciyes Ü. Kore Dili ve Edebiyatı
Bölüm Başkanı, Prof. Dr. S. Göksel Türközü’nü de kutlamak gerek.
23.02.2020 mehmetealtin,
-----------------------------------------------------------
Doğan Kitap, 1. Baskı, Ekim 2019