İyi
Adamın, Kötü Adamın, Meraklı Adamın On Günü, Mehmet Eroğlu,
“Olabildiğince derinleşip onun
getireceği rafine zevklere,
hedonistçe boğulmalı mıdır insan?
Yoksa basitleşip hayatın acılarını ve sıkıntılarını anlamayacak, ayrımsamayacak, duyumsayamayacak kadar sıradanlaşıp,
kendini kurtarmalı mıdır varoluşun
ağırlığından?”
-------
Elveda Venedik, Hikmet Temel Akarsu
Aslında politik romanlar arasında
görülen kitaplarından bazılarını, kütüphanemin polisiye romanlar bölümüne koyup
koymamakta ikirciklendiğim yazar, bu söylediğim niteliği ile polisiyeye oldukça
yatkın birisidir.
Nitekim bu üçlemenin özellikle ilk ikisinde, Matruşka gibi
açılan kurguları ve dengeleri ile… merak ve ilgiyi sürekli ayakta tutabilmek
adına ilgili, ilgisiz ayrıntıları ile… İyi, Kötü ve Meraklı Adamın On Günü adını alan
romanlar, polisiye türünün benzer örnekleri arasındadır. Ancak, üçlemedeki
akıcı kurgu, karakterlerin savrulmasını önleyememektedir.
Söz üzerinden, üçlemede, roman kahramanı üzerinden Eroğlu’nun
derdi, suçludan çok, suçu ve suçluyu yaratan düzenledir. Kahramanı, konumunu adaleti
sağlamak adına ince bir çizgide belirlemektedir. Yalnız kurttur! Adalet adına
her şey yapılabilir. Haksızlık, hatta kötülük bile… ona göre, bu son derecede
doğaldır. Bu tanımla sosyo-ekonomik açıdan iyice yozlaşmış düzenin dedektifi olarak,
o, ezilenlerin yanında olacak, gerçeği
bulmak ve adaleti sağlamak uğruna her şeyi yapabilecek bir karakter olarak
karşımıza çıkacaktır! Bakalım öyle midir?
Üçleme, bu yönüyle, polisiye kalıpları içinde
felsefeden beslenen bir türler olarak
nitelendirilebilir. İyi Adamın On Günü’nde Dostoyevski’nin kahramanları
Mişkin ve Alyoşa tipleri üzerinden iyilik ile adalet, Kötü Adamın On Günü’nde
Hamlet üzerinden kötüye dönüşerek sağlanan adalet bu yargımızı güclendiren
öğelerdir.
Yazar, üçlemesinde, Sadık, Adil, Öc(al) ve ikincil
karakterler üzerinden iyilik ile kötülüğü, sadakat ile ihaneti, adalet ile
fırsatçılığı, güzellik ile çirkinliği birbirine kavuşturur, vuruşturur.
İstediğini elde etmek için kullanılan güzellik: çirkin olan güzelliğin, kötülük
sıfatı değil midir? Yazara göre; adaletin
sağlanması, en kaçınılmaz noktada korunması, sonunda kötülük ve şiddeti
gerektirebilir. Şaşırtıcı olsa da aslında birçok kötülüğün, iyilik kavramından,
iyiliği elde etme isteğinden doğduğu unutulmamalıdır. Birisine eziyet etmek,
yaman bir ceza mı vermek istiyorsanız, onu sürekli iyi olmaya mahkûm edin. Kötülük
doğaldır. İçimizde vardır.
Nitekim bu yazıyı yazdığım sırada kardeşim,
Cahit Oklap, kendisine ait kitap okuma yazısında, aynı konuya odaklanmış William
Golding’in Sineklerin Tanrısı kitabı hakkında bakın neler söylüyor.
“Sineklerin Tanrısı çocuklar için
yazılmış bir serüven roman saymak yanlıştır. Hatta Sineklerin Tanrısı’na roman
demek de yersizdir, çünkü bu kitap bir roman değil, gerçekçi bir anlatımla
yazılmış olmakla beraber, bir alegoridir, yani simgesel anlamları olan bir
öyküdür.” Kitabın kahramanlarından Simon, adadaki bütün çocukların korktukları
canavarın dış dünyada değil çocukların kendi içlerinde olabileceğini ‘bizden
başka canavar yok belki de… ‘ derken, Golding’in de belirttiği gibi, ‘insanlığın
başlıca hastalığını’ dile getirmek ister. Sineklerin Tanrısı işte bu hastalığı,
yani insanların içindeki kötülüğü simgeler.” Cahit Oklap, 17 Eylül 2022
İyi Adamın On Günü
“İyi Adamın On Günü”, üçlemenin,
iyilik, kötülük ve sadakat kavramlarının,
iyiliğin ve kötülüğün sınırlarının Sadık Demir üzerinden sorgulandığı
hayatın doğal akışına en uygun olan kitabıdır. Annesiyle, babasının
hatırlamakta zorluk çektiği ölümlerinden sonra, sert bir kadının,
-babaannesinin- buyruğu altında, sevgide
ayrıcalıklı dört kuzeninin gölgesinde, öksüzlerin gittiği yatılı okula
başlayıncaya kadar, evdekilere kendini sevdirmeye mahkûm çocukluğu ile sürekli hesaplaşan… içinden sayarak zamanı
hesaplayıp, zamanı tam kestirecek kadar zamana düşkün, sayması ile saniyeleri
karşılaştırma merakından dolayı başı derde girip, kulakları sivri babaanne tırnaklarıyla
delinen… romanlara, seyretmekten hoşlandığı filmlere, bulmaca ve bilmeceye
meraklı, romanın ana
kahramanı, yazın bile üşüyen Sadık, hukuk fakültesinden tanıştığı, uğruna hapis
bile yattığı, güzeller güzeli bir tanrıça tarifindeki karısı, Rezzan’dan ardı ardına
gelen ağır darbelere rağmen yıkılmamıştır.
Yaşamın kıyısındaki Sadık’tan
önce Rezzan’a âşık olan yakın arkadaşları Avukat Maide’nin verdiği ufak tefek
işler, Sadık’ın hayatını sürdürmesine yetmemekte, düdük kadar bir eve
gölgesiyle ancak sığmakta, yoksulluğunda atık su borusundaki atıklar, sefaleti,
dertleri, kırık hayat hikâyesi ve başka neleri varsa büyük bir gürültüyle
aşağıya doğru gitmektedir.
Dişi ve anaç karakterler, Kastamonu’dan
gelip, üç yıl içinde şalvarlı bir genç kız Seval’den, çekici bir kadına nasıl
dönüştüğünü kimsenin anlayamayacağı Fatoş… bir barda tanıştığı, sanatla –nasıl
kurduğunu çözemediğim- bağı kopalı çok olan, sessizliğini güclü bir bağla
paylaştığı, üçlemedeki bağı da pamuk ipliğine bağlı Meral, kendisine moral
destek vermektedir.
Birinci kitabın kilit kişisi ise Maide’nin evinde çalışan
kadının oğlu Tevfik ile sınıf atlamak için her yolu deneyen, Pınar adını bu
nedenle kendine yakıştıran kız kardeşi Hatice… diğer tanımla, Sadık’ın bütün
kızgınlığına rağmen, sonunda, “madden!” ve “manen!” korumasına aldığı,
üçlemenin bir diğer kahramanı Pınar… ve romanın omurgasında, kilit taşı;
birbirinin rüyasına girip, birbirinin rüyasını gören, aslında birbirlerine
dokunamayacak kadar çaresiz, sosyal korkuları olan, kötülükleri – dıştan değil-
içten birbirlerine âşık iki kardeş…
Tekrarla,
sadık ve güvenilir Sadık, iyi birisidir. Bereketsiz ve hemen sönen öfkesi ile
karısına kızgın değildir. Boynuna bir yular geçirip onu kullanışlı bir enayiye
çevirebileceğini sezen, bir çocuğun sevebileceği kadar, iyilikle kötülük
arasında en küçük bir ayrım yapmaksızın sevdiği karısına duyduğu kırgınlık, her
gün koparılıp atılmasına rağmen sürekli büyüyen, çimleri saran ayrık otuna benzeyen bir
kırgınlıktır. Bu da onu, panjurları, perdeleri örtülmüş, gerçeklerin
karartıldığı bir dünyada donmuş bir zamanın içinde yaşamaya mahkûm etmiş,
üşüten yalnızlık ve hüznünde, yalnızlığa sığınmıştır. Geçmişinin Rezzan’la olan
kendini mutlu hissettiği kısmını, araya çocukluğuna, babaannesine ait acılı
anıları sıkıştırarak, hayalinde yaşattığı yolculuklarla, yan hikâyelerle
kendini korumakta kalleşçe terk edilişin utancından kurtulmanın ne denli zor
olduğu zamanlarda tüm
kırgınlığına ve kızgınlığına rağmen adımlarını, yeni bir şehirde yeni bir hayata
başlamak üzere yönlendirmiş… bir köpek gibi kenara çekilip, yarasını yalaya
yalaya sessizce iyileştirmektedir. Ancak, verilen eğitim ve kurallarla sonradan
edindiği iyilik ve sadakati, bu şehirde yediği ağır bir darbeyle sonlanmıştır.
Sadık olmayı sonlandırmıştır. Adil olmaya karar vermiştir. Kendi deyişi ile
artık “ İyilik, adaletin peşine düştüğünde
kötülüğe dönüşebilir.”
Kötü Adamın On Günü
…Yediği ağır bir
darbeyle iyilik ve sadakatini sonlandıran Sadık, ‘Kötü Adamın On Günü’nde yaşam
felsefesini: “Melankolik, kararsız ve
zayıf iradeli Hamlet’in öfke ve intikamı seçtiği gibi adaleti sağlamak adına
her şey yapılabilir. Haksızlık, hatta kötülük bile…” özdeyişine dönüştüren
Sadık Adil, iyi olmaktan vazgeçerek Öc(al)ıcı, - cinayet işleyen ve işleten bir
dedektif(!) - kimliğine bürünmüştür. Bir
mafya babasının imkânlarını terk ederek, çulsuzluğunda kendisine sadık, eski
askerlerden devşirme, ciddiyetten uzak, abartılı komiklikten, kararlı
eylemcilere kadar dönüşen, “aslında biz
de iyi insanlarız ama adaletin peşinde, kader işte” tarifindeki Zeynel ve
Hüso ile… sınıf atlamak için her şeye azimli Pınar, sınıf atlama yolunda zamanımızın
yükselen, “inanılmaz” karakterlerine örnek biri olarak ikinci kitabın da önde
gelenlerinden biridir… bu üç kişinin arasında Mayk Hammer kitaplarını
aratmayan, yinelenen söyleşi ve şakaları… ve beni biraz bıktıran, polisiyede
olmazsa olmaz mı, sorusunu bana yine sordurtan, kızı gördüğü Pınar ile
erotizmine karşılık… Sadık’ın edebiyat
ve yaratıcı yazarlık derslerine katılıp, Hamlet üzerinden tezi ile iyi,
kötü ve adalet gibi kavramlarla, kendini irdeleyen felsefi tartışmaları… TV dizilerdeki
engel atlayan kurgular gibi okuru, artan bir şaşkınlığa, bağımlı kılmaktadır.
Hamlet,
yasını geciktiren birisidir. Melankolisinin nedeni de budur. Hamlet gösterişe
meraklı dışa dönük bir karakterdir ama aynı zamanda korkutucu biçimde içine
dönüktür. Onu büyüleyici yapan da bu birbirini tamamlayan zıtlıktır.
Melankoli
sevdiğimiz bir şeyi kaybetmekle ortaya çıkar. Giderek kendinizi değersiz
hissedersiniz. Egonuz aşınıp un ufak olur… Sevme yeteneğinizi yitirirsiniz.
Yitirdiğine,
henüz alışamayan ve unutamayan Adil de gizlice ağlamakta ve ağlarken düşündüğü ve
kuşandığı andan itibaren üzerinde eğreti duran rol modellerinin iyi biçilerek
dikilmemiş giysiler gibi üzerinden kayıp gittiğinin farkındadır.
Bu arada bu kitapta da Sadık için
evine tanımadığı diğer kişileri de alan,
yazara tarafından tapusuz bir araziye yatırım yaptırılan Meral, ikinci kitapta da dalgalı bir karakter
seyri izlemektedir.
Kurgunun yön
değiştirmesinde önemli rol oynayan, liberal ekonominin acımasız karakterleri,
acımasızlıklarını ideal uğruna gerçekleştirmelerinin normal olabileceğini
söyleyen, -Sadık’ın gözleminde çarpık ilişkileri ile- doktor kuzenler Buket ve
Gülşah… ile Kötü Adamın On Günü’nde halalarına, Meraklı Adamın On Günü’nde
teyzelerine dönüşen!, acımasızlıkta yeğenleri ile yarışan İsmet Köseoğlu’nu
atlamamak gerekir.
Kötülükten yola
çıkarak, yeni bir hayat yaratmayı tasarlayan bu üç kadının gücü Sadık’ı etkilemekte
ve onların amaçlarına ulaşmak için kötücül çabalarını zımnen desteklemektedir.
Meraklı Adamın On Günü
Meraklı
Adamın On Günü, üç ayrı olayın çözülmesi anlatılır. Sadık, Adil, Öcal yani (Vigilante= Öc alan kişi,
Tanrı olmaktan vazgeçip, olaylara biraz daha meraklı, sıradan birisinin gözüyle
bakmaya başlar. İçinde adım, adım ilerleyen arsız bir sarmaşığa benzeyen, dört
taraftan kuşatıp, durmadan büyüyen, insanın ruhunu kemiren cinsten bir
sarmaşığı yok etmeye, karar verirken…“- Kimim?
Karakter özelliklerim neler?” diye sorar. “-Uzun bir süre iyiydim; iyilik işe yaramayınca kötülüğe terfi ettim.
Kötülüğün sonu da kötü bitince, bu kez yalnızlığı seçtim. Yani, düne kadar bu
soruya ‘Sessizliğin, yalnızlığın peşinde olan birisiyim.’… derken... ‘Kişi ancak yalnız tek başına kaldığında
özgürdür, yalnızlığın dışındaki her şey özgürlüğünün düşmanıdır.’ der.
“Sessizliğin gizlerini keşfederken, bazılarınınki yaygaracı, bazılarınınki
görkemlidir… üstlerini sıyırır, eğilip yakından bakarsanız, sessizlik dediğimiz
şeyin çoğu kez yalan ve inkârdan ibaret olduğunu görürsünüz. Yalnızlık modern çağın bir belirtisiyken, tek başınalık onun
eleştirisidir. Yalnızlıklar cesaret içerir, çünkü yalnızlık insanın korkaklığı
ile yüzleştiği bir arenadır.”der.
Mors certa, vita incerta. Ölüm kesin ama yaşam belirsiz. İyilik ve
kötülük, her iki elbiseyi de giydim; iyilik yakıştı, kötülükse eğreti durmadı;
şimdi meraklı olmaya çalışıyorum…” diyerek, kendini, kendine yanıtlar.
Üçüncü kitapta,
acılı bir çocukluk, sakatlık ve yalnızlığı ile Metelik, önemli karakterlerden
birisidir. Taşra kurnazı Mutena’nın sonu ise iyi değildir. Bir dedektif için bulunması gerekenler ile
yanıtlanması gereken sorular vardır. Örneğin karısının birisiyle ilişkili
olduğunu sandığı adam ne yapar? İntikam! Ya, Kötü Adamın On Günü’nden
tanıdığımız iki kadın birbirlerini seviyorsa? Onlara karşı meraklı olacağım; belki biraz da
merhametli
Son kitapta Sadık yediği dayaktan
baygın yatarken açık kapıdan aniden giren Meral, yine romana
dâhil olur. Bu kez, kendisine tiyatro yönetmeni süsü vermiş bir dolandırıcının
güya sahneye koyacağı bir oyuna yapımcı ve oyuncu olarak para koyarak, elinde
kalan son kuruşları da kaptırmak üzere olan bir Meral vardır karşımızda.
Son kitaptaki Pınar, artık
tamamen farklı bir genç kadındır. Okula dönmüş, kariyer hedeflerini belirlemiş,
Sadık’a kör kütük âşıktır. Uyumlu, becerikli, akıllı bir yöneticidir. Sadık’ın
ilk iki maceradan etrafına toplamış olduğu eksik gedik yaralı tipleri hem büyük
bir ustalıkla hem de sevecenlikle idare etmektedir. Bencil ve paragöz kız
kaybolmuştur. Densiz ve bencil olarak tanıdığımız genç kızın bir yıldan çok
daha az bir zamanda üst düzey yönetici sekreterliğine ulaşabilme becerileri,
olgunluğu ve sabrının kaynağı okurun merakını ve sabrını oldukça zorlamaktadır.
-0-
Özet
olarak, iyinin hareketi olarak doğan, giderek kötünün ve sistemin yanında saf
tutan bu üçlemenin
bir tür kötülük ve suç işleme kardeşliği manifestosu mudur? Okuya, okuya
öğreneceğiz. Kitaplarımız bu nedenle vardır.
Kalın sağlıkla, her zamanki gibi kitapla…
29.09.2022 mehmetealtin, 954-69, 955-70, 956-71 / CCX
https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-----------------------------------------------------------
İyi Adamın On Günü, İletişim Yayınları, 1. Baskı 2019,
Kötü Adamın On Günü, İletişim Yayınları, 1. Baskı 2020,
Meraklı Adamın On Günü, İletişim Yayınları, 1. Baskı 2021,