30 Eylül 2022 Cuma

 

İyi Adamın, Kötü Adamın, Meraklı Adamın On Günü, Mehmet Eroğlu,

 

“Olabildiğince derinleşip onun getireceği rafine zevklere, 

hedonistçe boğulmalı mıdır insan?

 Yoksa basitleşip hayatın acılarını ve sıkıntılarını anlamayacak, ayrımsamayacak, duyumsayamayacak kadar sıradanlaşıp,

kendini kurtarmalı mıdır varoluşun ağırlığından?”

-------

Elveda Venedik, Hikmet Temel Akarsu

 -o-

 Mehmet Eroğlu’nun, İyi Adamın On Günü, Kötü Adamın On Günü, Meraklı Adamın On Günü, adlarıyla, tamamı 783 sayfa tutan polisiye üçlemesinin, birbirine bağlı kurgu, kahramanları ve bileşenleriyle, üçünü birden incelemenin daha doğru olacağını düşündüğümden, sunumumu üç kitabı bir arada değerlendirerek yapacağım.

 

Aslında politik romanlar arasında görülen kitaplarından bazılarını, kütüphanemin polisiye romanlar bölümüne koyup koymamakta ikirciklendiğim yazar, bu söylediğim niteliği ile polisiyeye oldukça yatkın birisidir.

 

Nitekim bu üçlemenin özellikle ilk ikisinde, Matruşka gibi açılan kurguları ve dengeleri ile… merak ve ilgiyi sürekli ayakta tutabilmek adına ilgili, ilgisiz ayrıntıları ile…  İyi, Kötü ve Meraklı Adamın On Günü adını alan romanlar, polisiye türünün benzer örnekleri arasındadır. Ancak, üçlemedeki akıcı kurgu, karakterlerin savrulmasını önleyememektedir.  

Söz üzerinden, üçlemede, roman kahramanı üzerinden Eroğlu’nun derdi, suçludan çok, suçu ve suçluyu yaratan düzenledir. Kahramanı, konumunu adaleti sağlamak adına ince bir çizgide belirlemektedir. Yalnız kurttur! Adalet adına her şey yapılabilir. Haksızlık, hatta kötülük bile… ona göre, bu son derecede doğaldır. Bu tanımla sosyo-ekonomik açıdan iyice yozlaşmış düzenin dedektifi olarak, o,  ezilenlerin yanında olacak, gerçeği bulmak ve adaleti sağlamak uğruna her şeyi yapabilecek bir karakter olarak karşımıza çıkacaktır! Bakalım öyle midir?

Üçleme, bu yönüyle, polisiye kalıpları içinde felsefeden beslenen bir türler olarak  nitelendirilebilir. İyi Adamın On Günü’nde Dostoyevski’nin kahramanları Mişkin ve Alyoşa tipleri üzerinden iyilik ile adalet, Kötü Adamın On Günü’nde Hamlet üzerinden kötüye dönüşerek sağlanan adalet bu yargımızı güclendiren öğelerdir.

 

Yazar, üçlemesinde, Sadık, Adil, Öc(al) ve ikincil karakterler üzerinden iyilik ile kötülüğü, sadakat ile ihaneti, adalet ile fırsatçılığı, güzellik ile çirkinliği birbirine kavuşturur, vuruşturur. İstediğini elde etmek için kullanılan güzellik: çirkin olan güzelliğin, kötülük sıfatı değil midir? Yazara göre; adaletin sağlanması, en kaçınılmaz noktada korunması, sonunda kötülük ve şiddeti gerektirebilir. Şaşırtıcı olsa da aslında birçok kötülüğün, iyilik kavramından, iyiliği elde etme isteğinden doğduğu unutulmamalıdır. Birisine eziyet etmek, yaman bir ceza mı vermek istiyorsanız, onu sürekli iyi olmaya mahkûm edin. Kötülük doğaldır. İçimizde vardır.

 

Nitekim bu yazıyı yazdığım sırada kardeşim, Cahit Oklap, kendisine ait kitap okuma yazısında, aynı konuya odaklanmış William Golding’in Sineklerin Tanrısı kitabı hakkında bakın neler söylüyor. 

 

“Sineklerin Tanrısı çocuklar için yazılmış bir serüven roman saymak yanlıştır. Hatta Sineklerin Tanrısı’na roman demek de yersizdir, çünkü bu kitap bir roman değil, gerçekçi bir anlatımla yazılmış olmakla beraber, bir alegoridir, yani simgesel anlamları olan bir öyküdür.” Kitabın kahramanlarından Simon, adadaki bütün çocukların korktukları canavarın dış dünyada değil çocukların kendi içlerinde olabileceğini ‘bizden başka canavar yok belki de… ‘ derken, Golding’in de belirttiği gibi, ‘insanlığın başlıca hastalığını’ dile getirmek ister. Sineklerin Tanrısı işte bu hastalığı, yani insanların içindeki kötülüğü simgeler.” Cahit Oklap, 17 Eylül 2022

İyi Adamın On Günü

 

“İyi Adamın On Günü”, üçlemenin, iyilik, kötülük ve sadakat kavramlarının,  iyiliğin ve kötülüğün sınırlarının Sadık Demir üzerinden sorgulandığı hayatın doğal akışına en uygun olan kitabıdır. Annesiyle, babasının hatırlamakta zorluk çektiği ölümlerinden sonra, sert bir kadının, -babaannesinin-  buyruğu altında, sevgide ayrıcalıklı dört kuzeninin gölgesinde, öksüzlerin gittiği yatılı okula başlayıncaya kadar, evdekilere kendini sevdirmeye mahkûm çocukluğu ile sürekli hesaplaşan…  içinden sayarak zamanı hesaplayıp, zamanı tam kestirecek kadar zamana düşkün, sayması ile saniyeleri karşılaştırma merakından dolayı başı derde girip, kulakları sivri babaanne tırnaklarıyla delinen… romanlara, seyretmekten hoşlandığı filmlere, bulmaca ve bilmeceye meraklı, romanın ana kahramanı, yazın bile üşüyen Sadık, hukuk fakültesinden tanıştığı, uğruna hapis bile yattığı, güzeller güzeli bir tanrıça tarifindeki karısı, Rezzan’dan ardı ardına gelen ağır darbelere rağmen yıkılmamıştır.

 

Yaşamın kıyısındaki Sadık’tan önce Rezzan’a âşık olan yakın arkadaşları Avukat Maide’nin verdiği ufak tefek işler, Sadık’ın hayatını sürdürmesine yetmemekte, düdük kadar bir eve gölgesiyle ancak sığmakta, yoksulluğunda atık su borusundaki atıklar, sefaleti, dertleri, kırık hayat hikâyesi ve başka neleri varsa büyük bir gürültüyle aşağıya doğru gitmektedir.

 

Dişi ve anaç karakterler, Kastamonu’dan gelip, üç yıl içinde şalvarlı bir genç kız Seval’den, çekici bir kadına nasıl dönüştüğünü kimsenin anlayamayacağı Fatoş… bir barda tanıştığı, sanatla –nasıl kurduğunu çözemediğim- bağı kopalı çok olan, sessizliğini güclü bir bağla paylaştığı, üçlemedeki bağı da pamuk ipliğine bağlı Meral, kendisine moral destek vermektedir.

 

Birinci kitabın kilit kişisi ise Maide’nin evinde çalışan kadının oğlu Tevfik ile sınıf atlamak için her yolu deneyen, Pınar adını bu nedenle kendine yakıştıran kız kardeşi Hatice… diğer tanımla, Sadık’ın bütün kızgınlığına rağmen, sonunda, “madden!” ve “manen!” korumasına aldığı, üçlemenin bir diğer kahramanı Pınar… ve romanın omurgasında, kilit taşı; birbirinin rüyasına girip, birbirinin rüyasını gören, aslında birbirlerine dokunamayacak kadar çaresiz, sosyal korkuları olan, kötülükleri – dıştan değil- içten birbirlerine âşık iki kardeş…

 

Tekrarla, sadık ve güvenilir Sadık, iyi birisidir. Bereketsiz ve hemen sönen öfkesi ile karısına kızgın değildir. Boynuna bir yular geçirip onu kullanışlı bir enayiye çevirebileceğini sezen, bir çocuğun sevebileceği kadar, iyilikle kötülük arasında en küçük bir ayrım yapmaksızın sevdiği karısına duyduğu kırgınlık, her gün koparılıp atılmasına rağmen sürekli büyüyen,  çimleri saran ayrık otuna benzeyen bir kırgınlıktır. Bu da onu, panjurları, perdeleri örtülmüş, gerçeklerin karartıldığı bir dünyada donmuş bir zamanın içinde yaşamaya mahkûm etmiş, üşüten yalnızlık ve hüznünde, yalnızlığa sığınmıştır. Geçmişinin Rezzan’la olan kendini mutlu hissettiği kısmını, araya çocukluğuna, babaannesine ait acılı anıları sıkıştırarak, hayalinde yaşattığı yolculuklarla, yan hikâyelerle kendini korumakta kalleşçe terk edilişin utancından kurtulmanın ne denli zor olduğu zamanlarda tüm kırgınlığına ve kızgınlığına rağmen adımlarını, yeni bir şehirde yeni bir hayata başlamak üzere yönlendirmiş… bir köpek gibi kenara çekilip, yarasını yalaya yalaya sessizce iyileştirmektedir. Ancak, verilen eğitim ve kurallarla sonradan edindiği iyilik ve sadakati, bu şehirde yediği ağır bir darbeyle sonlanmıştır. Sadık olmayı sonlandırmıştır. Adil olmaya karar vermiştir. Kendi deyişi ile artık “ İyilik, adaletin peşine düştüğünde kötülüğe dönüşebilir.”  

 

Kötü Adamın On Günü

 

…Yediği ağır bir darbeyle iyilik ve sadakatini sonlandıran Sadık, ‘Kötü Adamın On Günü’nde yaşam felsefesini: “Melankolik, kararsız ve zayıf iradeli Hamlet’in öfke ve intikamı seçtiği gibi adaleti sağlamak adına her şey yapılabilir. Haksızlık, hatta kötülük bile…” özdeyişine dönüştüren Sadık Adil, iyi olmaktan vazgeçerek Öc(al)ıcı, - cinayet işleyen ve işleten bir dedektif(!) - kimliğine bürünmüştür.  Bir mafya babasının imkânlarını terk ederek, çulsuzluğunda kendisine sadık, eski askerlerden devşirme, ciddiyetten uzak, abartılı komiklikten, kararlı eylemcilere kadar dönüşen, “aslında biz de iyi insanlarız ama adaletin peşinde, kader işte” tarifindeki Zeynel ve Hüso ile… sınıf atlamak için her şeye azimli Pınar, sınıf atlama yolunda zamanımızın yükselen, “inanılmaz” karakterlerine örnek biri olarak ikinci kitabın da önde gelenlerinden biridir… bu üç kişinin arasında Mayk Hammer kitaplarını aratmayan, yinelenen söyleşi ve şakaları… ve beni biraz bıktıran, polisiyede olmazsa olmaz mı, sorusunu bana yine sordurtan, kızı gördüğü Pınar ile erotizmine karşılık… Sadık’ın edebiyat ve yaratıcı yazarlık derslerine katılıp, Hamlet üzerinden tezi ile iyi, kötü ve adalet gibi kavramlarla, kendini irdeleyen felsefi tartışmaları… TV dizilerdeki engel atlayan kurgular gibi okuru, artan bir şaşkınlığa, bağımlı kılmaktadır.

Hamlet, yasını geciktiren birisidir. Melankolisinin nedeni de budur. Hamlet gösterişe meraklı dışa dönük bir karakterdir ama aynı zamanda korkutucu biçimde içine dönüktür. Onu büyüleyici yapan da bu birbirini tamamlayan zıtlıktır.

Melankoli sevdiğimiz bir şeyi kaybetmekle ortaya çıkar. Giderek kendinizi değersiz hissedersiniz. Egonuz aşınıp un ufak olur… Sevme yeteneğinizi yitirirsiniz.

 

Yitirdiğine, henüz alışamayan ve unutamayan Adil de gizlice ağlamakta ve ağlarken düşündüğü ve kuşandığı andan itibaren üzerinde eğreti duran rol modellerinin iyi biçilerek dikilmemiş giysiler gibi üzerinden kayıp gittiğinin farkındadır.

 

Bu arada bu kitapta da Sadık için evine tanımadığı diğer kişileri de alan,  yazara tarafından tapusuz bir araziye yatırım yaptırılan Meral, ikinci kitapta da dalgalı bir karakter seyri izlemektedir.

Kurgunun yön değiştirmesinde önemli rol oynayan, liberal ekonominin acımasız karakterleri, acımasızlıklarını ideal uğruna gerçekleştirmelerinin normal olabileceğini söyleyen, -Sadık’ın gözleminde çarpık ilişkileri ile- doktor kuzenler Buket ve Gülşah… ile Kötü Adamın On Günü’nde halalarına, Meraklı Adamın On Günü’nde teyzelerine dönüşen!, acımasızlıkta yeğenleri ile yarışan İsmet Köseoğlu’nu atlamamak gerekir.

Kötülükten yola çıkarak, yeni bir hayat yaratmayı tasarlayan bu üç kadının gücü Sadık’ı etkilemekte ve onların amaçlarına ulaşmak için kötücül çabalarını zımnen desteklemektedir.

Meraklı Adamın On Günü

 

Meraklı Adamın On Günü, üç ayrı olayın çözülmesi anlatılır. Sadık, Adil, Öcal yani (Vigilante= Öc alan kişi, Tanrı olmaktan vazgeçip, olaylara biraz daha meraklı, sıradan birisinin gözüyle bakmaya başlar. İçinde adım, adım ilerleyen arsız bir sarmaşığa benzeyen, dört taraftan kuşatıp, durmadan büyüyen, insanın ruhunu kemiren cinsten bir sarmaşığı yok etmeye, karar verirken…“- Kimim? Karakter özelliklerim neler?” diye sorar. “-Uzun bir süre iyiydim; iyilik işe yaramayınca kötülüğe terfi ettim. Kötülüğün sonu da kötü bitince, bu kez yalnızlığı seçtim. Yani, düne kadar bu soruya ‘Sessizliğin, yalnızlığın peşinde olan birisiyim.’… derken...Kişi ancak yalnız tek başına kaldığında özgürdür, yalnızlığın dışındaki her şey özgürlüğünün düşmanıdır.’ der.

“Sessizliğin gizlerini keşfederken, bazılarınınki yaygaracı, bazılarınınki görkemlidir… üstlerini sıyırır, eğilip yakından bakarsanız, sessizlik dediğimiz şeyin çoğu kez yalan ve inkârdan ibaret olduğunu görürsünüz. Yalnızlık modern çağın bir belirtisiyken, tek başınalık onun eleştirisidir. Yalnızlıklar cesaret içerir, çünkü yalnızlık insanın korkaklığı ile yüzleştiği bir arenadır.”der.

Mors certa, vita incerta. Ölüm kesin ama yaşam belirsiz. İyilik ve kötülük, her iki elbiseyi de giydim; iyilik yakıştı, kötülükse eğreti durmadı; şimdi meraklı olmaya çalışıyorum…” diyerek, kendini, kendine yanıtlar.  

Üçüncü kitapta, acılı bir çocukluk, sakatlık ve yalnızlığı ile Metelik, önemli karakterlerden birisidir. Taşra kurnazı Mutena’nın sonu ise iyi değildir. Bir dedektif için bulunması gerekenler ile yanıtlanması gereken sorular vardır. Örneğin karısının birisiyle ilişkili olduğunu sandığı adam ne yapar? İntikam! Ya, Kötü Adamın On Günü’nden tanıdığımız iki kadın birbirlerini seviyorsa? Onlara karşı meraklı olacağım; belki biraz da merhametli

 

Son kitapta Sadık yediği dayaktan baygın yatarken açık kapıdan aniden giren Meral, yine romana dâhil olur. Bu kez, kendisine tiyatro yönetmeni süsü vermiş bir dolandırıcının güya sahneye koyacağı bir oyuna yapımcı ve oyuncu olarak para koyarak, elinde kalan son kuruşları da kaptırmak üzere olan bir Meral vardır karşımızda.

 

Son kitaptaki Pınar, artık tamamen farklı bir genç kadındır. Okula dönmüş, kariyer hedeflerini belirlemiş, Sadık’a kör kütük âşıktır. Uyumlu, becerikli, akıllı bir yöneticidir. Sadık’ın ilk iki maceradan etrafına toplamış olduğu eksik gedik yaralı tipleri hem büyük bir ustalıkla hem de sevecenlikle idare etmektedir. Bencil ve paragöz kız kaybolmuştur. Densiz ve bencil olarak tanıdığımız genç kızın bir yıldan çok daha az bir zamanda üst düzey yönetici sekreterliğine ulaşabilme becerileri, olgunluğu ve sabrının kaynağı okurun merakını ve sabrını oldukça zorlamaktadır.

 

-0-

Özet olarak, iyinin hareketi olarak doğan, giderek kötünün ve sistemin yanında saf tutan bu üçlemenin bir tür kötülük ve suç işleme kardeşliği manifestosu mudur? Okuya, okuya öğreneceğiz. Kitaplarımız bu nedenle vardır.

Kalın sağlıkla, her zamanki gibi kitapla…

  

29.09.2022 mehmetealtin, 954-69, 955-70, 956-71 / CCX

https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/

-----------------------------------------------------------

İyi Adamın On Günü, İletişim Yayınları, 1. Baskı 2019,

Kötü Adamın On Günü, İletişim Yayınları, 1. Baskı 2020,

Meraklı Adamın On Günü, İletişim Yayınları, 1. Baskı 2021,