26 Mart 2024 Salı

 

İşte Geldim Deniz Kenarı, Selçuk Altun

 

“ İtalya’da Borgias Sülalesi’nin otuz yıl süren hegemonyası sırasında savaş, terör, katliam ve mezalim vardı, ama Mikelanj, Leonardo da Vinci ve Rönesans üretildi. İsviçre’de kardeşçe sevgi, beş yüz yıl süren bir demokrasi ve barış ortamı olmuştu ve onlar ne üretti? Guguklu saat. “

Graham Greene

 

 

Bilindiği gibi Selçuk Altun’un, edebiyat dünyasının kısıtlı bir ansiklopedisi haline gelen, her bin maddede bir kitaplaşan ‘Kitap İçin’[1] “kıs(s)a”larına verdiği emeği ve devam eden yolculuğunu önemsiyorum. Kısıtlıdır, çünkü halkın derdi ve gerçekleri, onun hedefinden ve hedef kitlesinden uzaktır. Elbette, çalışmalarında tarafsız olmasını istemeye ve dünya görüşünü sorgulamaya hakkımız olmasa da fikirlerinden uzak, kendisine saygı duyarak, toplumun oldukça uç kesimi adına davranması, kendi deyişi ile “vasatlıkla, sığlığın“[2] tanımını çok dar bir kapsamda tutmasını göz önünde tutarız.

 

Selçuk Altun’un Türk edebiyatı ve kültürüne katkısı, ne yazık ki, yukarıdaki ön deyişin içinde saklı olan sömürüyü öven ve ilham alan öykülerden ibarettir.

 

Oysa kitabının arkasında yazdığı gibi: 2000’den itibaren 9 roman, 2 kısa roman ve 5 deneme kitabı yayımlanan… Romanları 14 yabancı dile çevrilen ve “özellikle” Anglo-Amerikan ülkelerinde ilgi gören… Türkçe ve yabancı dildeki kitapları “dünyanın önemli kütüphanelerinde bulunan,”  “Godot Neden Gelmeyecek” başlıklı denemesi Samuel Beckett Vakfı’nın resmi yayın organı “The Beckett Circle”de 2012’de yayımlanan ve bu yazısı ABD’nin belli başlı kütüphane arşivlerine kabul edilen…  2022’de Kitap İçin-5 adlı eseriyle Türkiye’nin en saygın edebiyat ödüllerinden Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazanan Selçuk Altun’u elbette ki kendi deyişi ile vasat saymak, yanlış olur. Ama bize göre ve ne yazık ki, renkli, entelektüel ve estet olan yazar, içinde her türlü konforu olan bir trenin kompartımanında, yaşadığı topraklara ve insanına şöyle bir bakarak, -Samuel Beckett’in II. Dünya Savaşı’ndaki “direnişçi” sıfatından uzak- yol almaktadır. Doğaldır ki, bu onun bileceği bir duruştur ve kendi heykelini bu biçimde yontmaktadır.

 

Selçuk Altun’un “Hayat Romanlardan Daha Tuhaf”  üçlemesi “İşte Geldim Deniz Kenarı” ile tamamlanıyor. 2017’de yayımlanan “Ardıç Ağacının Altında” adlı romanı ile 2020’de yayımlanan “Ayrılık Çeşmesi Sokağı” üçlemenin ilk ikisi.  

 

Yazar bu üçlemede baba-oğul çatışmasından doğan sorunları ele alırken bu romanın kahramanı Harun’un kimliğinde bir ben anlatıcı olarak kendisini ve hayata bakışını özetliyor. Roman, Harun’un değil de Selçuk Altun’un kendine özgün dünyasını Kitap İçin’in içinden anlatırken, kurgu savrulmasa da gerçeklerden bir o kadar uzaklaşıyor ama okuyucuyu kitapta tutuyor. Bu üçlemenin biçeminde var olan bilgi ve belge çıkınının büyüklüğü ne yazık ki, romanın içindeki karakterlerin bazılarından çıkacak, - örneğin Hacı Esat ve Teo adlı karakterler için yazılabilecek- öykülere ya da yazarın deyimiyle novellaya da engel oluyor.

 

Romanın öyküsünde, Londra’da bilgisayar mühendisliği akademisyeni olarak çalışan romanın kahramanı Harun, 11 yıl önce ayrıldığı İstanbul’a bir nedenle dönerek, yaşamının geçtiği Salacak sahiline gider.  Romanın ikinci bir roman kahramanı olarak görebileceğimiz Deniz Kenarı’nda geçmişini, hayranı olduğu Evliya Çelebi’nin üslubu altında ‘Kitap İçin’ “uzun”larına (!) dayanarak gezip gördüğü yerleri ve yaşadıklarını, yazarın sağlam kurgusunda, ama hayal dünyasında anlatmaya başlar.

 

Hayali öyle büyüktür ki; yazar, kahramanının IQ skorunun Einstein gibi 225 değil de 175 olduğunda bile hayıflanır; “Bir hayalperest yolunu ancak ay ışığında bulabilendir. Cezası da şafağı dünyanın geri kalanından önce görmesidir.” diyerek yüceltir.

 

Üçlemedeki kahramanlarının hepsi de aile bağları zayıf ama olağanüstü eğitimli… Bazen bu işi öyle abartır ki, bu romanda özel kıldığı ve anlamlar yüklediği kahramanına Üsküdar’daki bir Amerikan Lisesi’nde Osmanlıca bile öğretir. (!) Oysa kahramanının bu lisede okuduğu yıllarda böyle bir ders hiç olmamıştır. Seçkin, edebiyat ve güzel sanatlara düşkün… Yazarın çizdiği Epikuros[3] hazcılığını savunan - kariyerlerinde hep dört ayaküstüne düşen… Genelde herkesi kendine hayran bırakan… Aynı sosyal sınıftan görüşüp tanıştıkları insanların sonsuz güveni ve sevgisi yanında taşınır değerlerinden ve taşınmaz mallarından pay çıkaran(!) Allah’ın “Yürü ya kulum, kim tutar seni?” kullarındandır.  Her şeyin en iyisi onlara, kalanı yaban kullaradır. Kahramanları yazarın biraz olsun vicdani utancından olsa gerek, elbette diğer sosyal sınıftan insanlarla da görüşürler ama bu insanların masum yanlışlarına bile katlanamazlar. Ancak bu yakınlıkları, öyle candan ve içten olmamalı, içli dışlı hukuk doğmamalıdır. Genelde budur kapsamı romanın ve…

 


Romanın IV. Bölümünden itibaren hızlı ve sarsıcı bir biçimde ilerleyen kurgu, tam bir düş kırıklığıdır. Satır aralarında, finansal kaynakları arasında emekçilerin rızkından çalınan paraların da bulunduğunu imleyerek, ünlü bir istihbarat servisini yücelten yazar, finalde -kendi deyişiyle- tam bir “vasatlıkla”  “Haro, Haro!” çığlıkları atan kayınbirader adayına sarılarak, romanı bitirir!

 

Kalın tasasız, sağlıklı ve her zamanki gibi kitapla…   



22 Mart 2024 mehmetealtin, 686 / CCXXVI

https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/

-----------------------------------------------------------   

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2. Baskı, Eylül 2023



[1]  Selçuk Altun’un 2005 yazından itibaren Cumhuriyet Kitap'ta, "Kitap İçin" başlığıyla kırk hafta boyu yayımlanan Cumhuriyet Kitap’ta başlayan, şimdi ise OT Dergi’ sinde devam eden  ‘Kitap İçin’ Edebiyat ile güzel sanatlar için aforizma, alıntı ve kıs(s)a notlardan mürekkep kıs(s)aları her bin maddede bir kitaplaşıyor.

[2] Hayat mı roman mı, gerçek ya da yalan mı? Eray Ak, Selçuk Altun ile İşte Geldim Deniz Kenarı üzerine söyleşi, Nisan 28, 2023

[3] Epikuros, Aristippos'un bedensel hazzına karşı tinsel hazzı yeğler. Onun için en büyük haz, ruh dinginliğidir. Buna da bedensel zevkler peşinde koşmakla değil, bilgelikle varılır. Ancak gerçek haz sürekli olandır. Sürekli olan hazza da bilgelikle varılabilir. Epikuros'a göre hazzın niteliği önemlidir. Ona göre, şiddetli hazlardan kaçınılmalı ve dingin hazlar tercih edilmeli, anlık olarak haz veren şeylerin gelecekteki hazları azaltabileceğini öngörerek hareket etmelidir.


2 Şubat 2024 Cuma

 


Kayıp Yüz, Elçin Poyrazlar

 

Günümüzde sıradanlaşan gerek aile içindeki, gerekse de aile dışındaki çocuk istismarları, bunu insanlık dışı bir biçimde iş edinenler, onların kötülüklerini besleyen kurumlar ve hepsinin üzerinde mafya… daha da kötüsü bunların arasındaki ilişkileri düzenleyen, ilişkilere yasal kılıf hazırlayan kamu görevlileri ile kurgulanmış polisiye romanlar, siyasi ve evrensel türler haline geldi. Elçin Poyrazlar’ın bu romanı da bunun örneklerinden bir tanesi.

Kayıp Yüz adlı romanın bana göre en önemli özelliği, 2023 Kasım ayında ülke gündeminde yer tutan, Meclis Kürsüleri’nde dillendirilen bir savın, tam da bir yıl önce, 2022 Kasım ayında, Elçin Poyrazlar tarafından cam küreye bakan bir kâhin gibi kurgulanarak kaleme alınması.

Bu romanı özel kılan bir diğer unsur da yazarın, -zemini sağlam, kolonları kaygan ilk romanı, “Gazetecinin Ölümü”ne göre,- zemininin de kolonlarının da oldukça sağlam olması. 

***

Romanın kahramanı, saçları kısa, kaşları çatık, uzun boylu, her zaman siyah ceket, siyah tişört, siyah kot ve bot giyen, bakıldıkça güzelleşen komiser Suat Zamir: Erkek egemen bir toplumda, üstelik bir polis teşkilatında onunla başa çıkamayan, ama ona tutkun ikincil karakter Selim’e göre diğer kadınlardan farklıdır. Beraberliklerinde onu eksiksiz bir erkek gibi hissettiren seksi bir kadın olduğu kadar, sürekli değişen, kabına sığmayan, sivri diliyle onu sokan, erkeksi bir dişidir. Öyle ki, Selim onu tanıdığını zannettiği her anda, onun hangisi olduğunu bilemiyor; Suat’ın yüzü kayboluyor, Suat’la birlikteliğini yüzüne, gözüne bulaştıran Selim de onun kaybolan yüzünde kayboluyordu.

 

Romanı;

1)   Suat Zamir’in, amiri, -Tilki değil, Tiki de değil- Tikli Kadir’e alaysı bir dille sorduğu “Devlet ve polise sızmış fuhuş çetesini çökerten kahraman bir polis olarak,  karşılığında soruşturmanın uzandığı suç odaklarına dokunmayacağım. Hem kendimin hem de başkalarının kariyerini kurtarırken Teşkilat’ın da imajını koruyacağım. Öyle mi? Bu mudur Polis Akademisi’nde bana öğretilen, Teşkilat’ta bana emredilen?” sözleriyle sisteme karşı bir başkaldırı,

 

2)   Onun kiminle ne zaman ve hangi koşullarda sevişeceğine dair teşkilatın aldığı kararların sonucunda; yerleştirildiği pis ve karanlık ofisinde, bir yanda iğreti meslektaşlarıyla adeta dalga geçerken, bir yandan da savaş baltasını çıkarmış feminist bir başkaldırı,

 

olarak da okuyabilirsiniz.

Suat Zamir ile beraber, kurgunun akışına uygun bölüm aralarına özel dizilimle yerleştirilen sayfalardaki replikleriyle ikinci bir anlatıcı olan, yaşlanma, güzelliğin kaybı, giderek beğenilmeme kaygıları içindeki Oya Camcı, öykünün gizemini elinde tutan ve öyküye yön veren önemli bir kişidir. Oya Camcı, replikleriyle Teşkilat’ı da, okuyucuyu da nefes nefese bırakmakta ve meraklandırmakta oldukça beceriklidir.

 

***

Komiser Suat, Şeyma adlı bir genç kızın bir apartmanın bahçesinde ölü bulunması üzerine başladığı soruşturma sırasında Şeyma ile yakın arkadaşı Luna’nın istismara uğradıklarını anlar. Şeyma’nın kısacık ömrünün yarısı esirgeme yurtlarında geçmiştir. Luna ile adlarına kiralanan dairedeki karşı komşuları Ayhan Hanım onların durumlarının ve yaşantılarındaki farklılığın ayırdındadır. Ayhan Hanım’ın kızı, on dört yaşında durakta otobüs beklerken siyah lüks bir arabanın çarpmasıyla ölmüş; Ayhan Hanım, Şeyma ve Luna’yı kızları gibi benimsemiş ve onlara elinden geldiği kadar koruyucu annelik yapmaktadır. O güne kadar ne Şeyma, ne Luna, ne de Ayhan Hanım, Teşkilat’ı güvenilmez buldukları ve onların üniformalarından bile korktukları için durumları ile ilgili suç duyurusunda bulunmazlar. Ayhan Hanım kızının ölümünden sorumlu olan sürücünün yüzünün ve izinin, belgelerin altında kaybolmasından Teşkilat’ı sorumlu tutmaktadır.

 

Bütün bu duyumlar sonucunda Suat Zamir savaş baltasını kınından çıkarır. Başkaldırı, Suat ve Beren ikilisini aynı anda tetikler.

***

Suat Zamir’in sadık ve dürüst yardımcısı, ufak tefek, atkuyruğu dalgalı saçlarıyla, kahverengi gözlerinin altında her an gülümseyecek gibi dolgun dudaklı Beren, hayatının farklı alanlarını - iş, ev, yol, tatil, ablası ve diğerleri - kutularına ayırmış, not defterlerini de ona göre ayarlamıştı. Küçükçekmece’de ablasının dostu yaşlı bir kadının evini kiralamıştı; yaşlı kadın onun sürekli ders çalıştığını sanıyor, polis olduğunu bilmiyordu.


Beren, polisliğin sandığı kadar idealist bir meslek olmadığını; kişisel hedeflerin, kirli ilişkiler, rütbe hırsları, ayak kaydırmalarla kamu güvenliğinin önüne geçtiğini ne zaman anlayacak? Göreceğiz… Yoksa içindeki şefkati inatla koruyacak, kurtardığı birkaç kurban, bulduğu birkaç suçlu ve Hukuk Kitapları arasında kaybolmuş yamuk yüzlü bir adaletin arada sırada doğruyu göstermesiyle yetinecek midir? Olabilir… O da Suat gibi başka bir iş yapamayacağından emin olduğu, gidecek yeri olmadığı için, hayatın ona sunduğu ufacık bir halkanın içine sığdığı için mi Teşkilat’ta kalacaktı? Bilinmez.

***

İlk edindikleri somut bilgilere göre Kredi Yurtlar’da çalışan Nihan Kızılca suçlulardan birisidir. Kızların istismarında zincirin son halkasındaki yönetici,  Nihan Kızılca’nın telefonunda “Şef” olarak kayıtlıdır. Şefin yüzü kayıp, Suat ve Beren kayıp yüzün peşindedir.    

 

Asayiş Şube’den Ahlak ve Fuhuş Masası’nda görevli Başkomiser Nezahat[1] Eryılmaz, adının anlamını utandırırcasına, nam-ı diğer Kara Nezo, lakabını karanlık ilişkilerinden almıştı. Kara gözlerindeki parlak ışıklarda ne şefkat ne de görev aşkı belirtisi vardı. Güneydoğu’da Terörle Mücadele Bölümü’nde görev yapmış, “kadın düşmanı bir kadındı.” Polisliğin, hatta insanlığın en çarpık halinin somut bir kanıtı gibiydi. Suat bir dava peşindeyken Kara Nezo’nun elinden çocuk sayılabilecek bir kızı alabilmek için ona silah çekmişti ve bu nedenle aralarında süregelen derin bir düşmanlık vardı.

***

Öykü sekiz kadının egemenliğinde biçimlenir. Şeyma’yı çocuk istismarcılarının öldürdüğü kesindir. Şeyma’yı kim öldürmüş, ölüm emrini kim vermiştir? Kamu görevlilerinin bu işteki edilgen ve/veya etkin rolü nedir? Öyküdeki ikincil karakterlerden Tikli Kadir, Başkomiser Selim ile Engin ve Eren Can öyküyü kişilik ve eylemleri ile nerelere savurur, varın okuyun siz karar verin.

 

Bakalım,  Elçin Poyrazlar’ın 2022 Kasım ayında gördüğü, çocuk istismarının hangi boyutlara tırmandığını anlatan öyküsünün, bir gerçek olayla 2023 yılında ülke gündemine düşmesi, Tikli Kadir’in “Her suçluyu hapse atamazsın. Hele tepedekileri hiç atamazsın.” sözlerinde mi saklı? Görelim… Yeraltı dünyasının ve siyasetin ikiyüzlü kayıp ve kirli yüzleri, Hades’in miğferinde mi saklı? Nerelere sığınıp, hangi maskelerle dolaşıyor, hangilerini çıkarıp, hangilerini takıyorlar bilelim.



 

Kalın tasasız, sağlıklı ve her zamanki gibi kitapla…   

02.02.2024 mehmetealtin, 936-41 / CCXXV

https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/

-----------------------------------------------------------   

Doğan Kitap 2. Baskı, Aralık 2022

 



[1] Temizlik, ahlak temizliği.