19 Ekim 2017 Perşembe


Top, Gulam Hüseyin Sâedi, 232/ CXLVIII
------------------------------------------------------------------------------------

Kendisini bu kitabı ile iyi ki de tanıma fırsatı bulduğum, İranlı, Azerî kökenli Gulam Hüseyin Sâedi’yi, “Farsçayı şeker, Türkçeyi hüner kılan” kitabın karı koca çevirmenleri, Makbule Aras ile Ferhad Elvazi ikilisinden F.Elvazi, kitabın sayfa 5’den 11’e kadar olan sayfalarında Sâedi’yi altını çizdiğim satırlarda bakın nasıl anlatıyor… 

“Çocukluğundan beri edebiyata meraklı olan merakı yüzünden, Türkçe duvar gazetesi çıkardığı için okul müdürünün ceza olarak herkesin gözü önünde gazeteyi kendisine yedirdiği acıyla anlatan Gulam Hüseyin Sâedi, ünlü çocuk kitapları yazarı Samed Behrengi’nin çocuk edebiyatına yönelmesinde de büyük etkisi olmuştur. Eserlerinde görsel dil çok güçlüdür ve olayları o kadar detaylı anlatır ki, okuyucu kendisini olayların ortasında bulur ve parçasına dönüşür. Sâedi’nin Beyel Ağıtçıları adlı öykü kitabındaki, ‘her öyküsü ayrı bir film,’  “İnek” adlı öyküsünden uyarlanan, aynı adı taşıyan filmi, İran sinemasının en önemli filmlerinden sayılır. Öyle ki, İran sineması üzerinde bilgili pek çok kişi İran sinema tarihini İnek’ten önce İnek’ten sonra diye anlatır.”

Romana konu olaylar zinciri, 1900’lerin başında hanedanların yönettiği monarşik sistemden, meşrutiyete geçme sancıları içindeki İran’daki Güney Azerbaycan topraklarında geçiyor.
Ancak bu süreçte en çok zararı, farklı siyasi grupların kendi menfaatlerini gözeterek attıkları adımlar altında ezilen halk görmekte ve halk, işgalci Ruslar, Monarşi yanlıları, din adamları ve Meşrutiyetçiler arasındaki çapraz ateşin altında kalmaktadır. Halk kime güveneceğini, kendisini nasıl koruyacağını bilememektedir. Sözünü ettiğim halk, göçerler, kıt kanaat yaşayan, yoksul obalılardır.   Kısacası, romanda tarih boyunca hep yaşanagelen kitle kırım ve kıyımlarına örnek bir olay anlatılmaktadır. Nitekim romanın ana karakteri Haşim Hoca, bir yandan din ve duygu sömürüsüyle elde ettiği her birinde yüzlerce koyununu emanet ettiği obaları karşı karşıya getirmemeye çalışırken, bir yandan da obaların düşmanı Top’un sahibi işgal kuvvetlerine yaranmaya çalışmaktadır.  Ancak olaylar hocanın beklemediği şekilde gelişir ve Hocanın çevirdiği dolapların farkına varanlar sayesinde obalar birleşir ve düşmana karşı savaşırken düşman da Haşim Hoca’yı rehin alıyor.
Romanda Haşim Hoca’nın da bir diğer hocanın da elinde Hz. Ali taraftarlarının siyah yas bayrağı vardır… ama bayrağı taşıma nedenleri farklıdır.
Romandaki Top adı, aklınıza ilk geldiği gibi bir oyun topu değil silahtır. Yazar topun oyun çağrışımından faydalanarak onu romandaki oyunlara dair bir eğretilemeye(=metafor) dönüştürmektedir. Top, oynanan oyunların bir eğretilemesidir. Top eser boyunca yer değiştirir, bu da sanki duruma göre hedefin de değişkenliğinin eğretilemesi gibidir. Öte yandan tarihsel olarak düşünüldüğünde İran meşrutiyetinin ilanı süreci epey sancılı geçmiş akabinde de Şah, bütün Meşrutiyetçileri cezalandırmak üzere meclisi toplarla yerle bir etmiştir, top siyasi olarak meşrutiyeti yok eden totaliter güçlerin de eğretilemesidir.
Romanın kurgusu, yazarın sinemaya olan düşkünlüğünden olsa gerek adeta bir senaryo gibidir. Sahneler titizlikle anlatılmış ve açıklanmış, kişilerin konuşmalarının beden diline uygun fon yaratılmıştır.    
“ … Hoca, Mir Haşim yükünü tutmuş. Hazreti Ali’nin evladını onların felaketini de ticaretine alet etmiş. Der ki; ‘ … bütün beldeleri gezdim, obaların hepsinde bulundum. Hepsi beni tanırlar… Onlara Hz.Ali’nin başına gelenleri anlatıp durdum. Bunca yılın sonunda,  bu sayede, şimdi her obada beş altı yüz koyunum oldu.’” S.20 “ Kemalan biliyor ki, malı ok olanın derdi de ok olur.” S.51 “ Hoca: ‘ Sen bu yaptıınla öbür dünyanın sevabını kazandın.’… adam ‘ Boş ver öbür tarafı, sevap yerin dibine batsın! Peynie ekmek, sevaptan daha ok lazım bana!’” s.89


Not: Kitabın çeviriye temel alınan baskısı, “İntisharat-é Nil, 1972, Tahran”’ ı aradığımda karşıma çıkanlar aşağıdaki gibidir.



20. 10. 2017 mehmetealtin
-------------------------------------- 

Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, Mayıs 2017

3 Ekim 2017 Salı



Kura Irmağı’nın Kıyısında, Tamara Pur, 635 / CXLVII
------------------------------------------------------------------------------------

Atayurdu Gürcistan olan, Burgazadaşım Tamara Pur’un bana da imzalama nezaketini gösterdiği kitabının adını görünce, şunu dedim kendime…  “Şimdi Tamara Pur, o güçlü kalemiyle, babaannesi ile yaptığı sohbetlerde sofrayı yöneten tamada, Gürcülerde kadın olmasa dahi… babaannesini, kitabının sözcüklerini yöneten edebi bir tamada kılıp, ailesinin ve babaannesinin Kura Irmağı’nın, tatlı suları ile beslenen anılarını, geçmişinin günlerini ve kurgusunu, Tiflis finüculerinin üst durağındaki,  insanda korunup kollamaya alınmış duygusu uyandıran lokantada, haçapuriyle yoğurup, o güzelim Gürcü şaraplarıyla sulayıp, babaannesinin ihtiyar dudaklarından Tiflis’in yollarındaki izlere kim bilir nasıl yansıtmıştır? ”  
Ancak, kitap ne yazık ki, bundan çok uzak…  yazar, kitabında anı ve duygularını anlatırken, bunları meydana getiren her türlü nesne, çevre, etki ve etmenlerinden arındırmış. Sanki anlatılacakların anlatılamadığı, biçim öncelikli utangaç bir anılar demeti oluşturmuş.
Ama ben, inanıyorum ki ön hazırlığını bu kitapla yapılan, yaşam öyküsü Sovyet Devrimi sonrasına kadar dayanan, bağrından Stalin gibi bir fenomeni de çıkaran, Sovyet Devrimi sonrasındaki Gürcistan’dan Türkiye’ye bir gurup dindaşı ile gelen babaanne Tamara’nın, anayurdu Gürcistan’dan başlayıp, Türkiye’ye, İsrail’e ve yeniden Türkiye’ye kadar uzanan yolculuğunun romanını, torunu Tamara Pur, tıpkı bir gün Metin Arditi’nin Tuquetto’sunun güzelliğindeki gibi, bizlere armağan edecek.
Kitapta tadı damağımda kalan satırlar ise şunlar;

“Burası Allah’ın kendisi için ayırdığı yer ona adanmış topraklarıdır,” s.27 Alıntı “ Nehrin rengini de bu peteklerden süzülüp suya karışan baldan aldığını… “Kura Irmağı’nın arkasındaki iri gövdeli ağaçların kovuklarının bal petekleriyle dolu olduğunu söylerlerdi.” s. Önsöz

“ Katlis Deda’yla vedalaşmak istedim. Ulusal Gürcü kıyafetleri içindeki bu kadın heykelin yanına çıktım. Bir elinde dostlara sunmak için şarap kâsesi diğer elinde düşmanlar için bir kılıç vardı. “ s.59


02.10. 2017 mehmetealtin,
-------------------------------------- 

Destek Yayınları, Nisan 2016