23 Haziran 2016 Perşembe



Segâh Makamı, Esra Kahraman,  154/CXIII
---------------------------------------------------------------------------------
Sımsıcak ev ortamları, yardımsever komşular, dostlar, arkadaşlar, sobalarında sevgi tüten, yalnızlığın uğramadığı renkli gecekondular, sahip olduklarına şükreden, kendinde olanı cömertçe ve kolayca paylaşan muhteşem insanlar… Güçlü, yürekli ve güler yüzlü insanlar… aşırı iyimserlik dolu sayfalar, sıra dışı yan kahramanı Naciye Teyzesi ile 555 sayfalık kitabın özeti; aşk geçicidir, sevgi ise hiç kaybolmaz…  Kısaca Türkiye’de yakın sol geçmişi temel alan kurguda bir aşk romanı… Bu kötü bir şey mi?
Değil ama yazarın yukarıda anılan kitabının 253. sayfasında dediği gibi “… Kitaplar her şeyi anlatmıyor…” Bence bu kitap da uzun erimli uçarken, alevlerin üstünden cesaretle süzülen ve gagalarında taşıdıkları suyla devasa yangını söndürmeye çalışan, ama bırakın yangın söndürmeyi sert esen rüzgârın tesiriyle kanatları tutuşan,  yüreği yanık ki yazarın kendisi de yanık insanların, yaşadıklarından fersah fersah uzakta bir kitap…

-------------------------------------- 

Ayrıntı Yayınları, Ekim 2015

11 Haziran 2016 Cumartesi

Siyah Yıldız Nairobi, Mùkoma Wa Ngùgi,  812-57/CXII
---------------------------------------------------------------------------------
“Piyanonun beyaz tuşlarıyla bir melodi çalabilirsin. Siyah tuşlarıyla da bir melodi çalabilirsin. Ama gerçek bir harmoni için hem beyaz hem de siyah tuşları kullanman gerekir.” (*)
Kitaptaki hikâyesini azgelişmiş ülkelerde kaos yaratıp yeniden yapılanmayı ve yönetmeyi amaçlayan bir örgütün UDEGK'nin eylemlerine dayalı bir komplo teorisi üzerine inşa eden, ABD doğumlu, ilk ve orta öğrenimini Kenya’da yapmış, Kenya’lı yazar Mùkoma Wa Ngùgi’nin bu romanı, seçim kazanmak uğruna; bir ülkede neler yapılabileceğini, yaratabilecek kaos ortamını, cinayetleri, sahte delillerle açılan davaları, sahtekarlıklarla karartılan hayatları anlatırken beş duyum tüm kapasitesi ile harekete geçip kitabın sayfalarında tanıdık nesneler, kokular, sesler, tatlar bulmak için iz sürmeye başladı.
Bakın neler buldum:
¡      “Seçimlerin ertesi günü… etnik milliyetçiliğin ivme kazandığı görülüyordu… Ayrık otları… Muddy, ‘eşim’, Ruandalı bir Tutsi’ydi. Kenya’da ona ayrık otu diyorlardı. Ama Kenya’da Luo’lar ile Gikuyu’lar da birbirlerini ayrık otu olarak görüyorlardı.”s.110
¡      “UDEGK nedir? Diye sordum… güçlü adamlara bir bakın. Peki ya güçlü ve gerçek adam gölgeyse ve gölge gerçek adamsa? “ s.246
¡      Mesela, “Irak’ta gerçeğin damarlarında demokrasi afyonu ile Petrolun komisyonu dolaşırken, gölgenin damarlarında petrol dolaşıyor olabilir mi? s.184
¡      “… demokrasiye saygılı gençlikten yeni bir liderlik oluşturulacaktı.” S.265
Satırları ve aralarını benden daha iyi okuyan siz, arkadaşlarım, fazla söze ne gerek… biraz tercümesinde sıkıntılar olan bu kitabı sanki okumak gerek.
-------------------------------------- 
Ayrıntı Yayınları, Mayıs 2016




(*) Booker T. Washington,  1856-1915, eğitmen, yazar, dönemin Afro-Amerikan toplumunun lideri ve ABD Başkanlık danışmanı.

4 Haziran 2016 Cumartesi

Beş Parasız, George Orwell, 2/CXI
---------------------------------------------------------------------------------
Viktorya dönemi sonrasında kapitalizmin sanayi devrimi ile henüz şekillendiği, giderek zenginleşen azınlığın yanında, giderek yoksullaşan işsizler ve ölümüne sömürülen işçiler… yanında onlara sunulan cennet kapılarının ardındaki ahlaksız ahlak kuralları… Orwell’in yazdığı bu ilk romanda, açığa çıkarmak istediği her türlü ikiyüzlülük mü, toplumun değer yargılarındaki her türlü çarpıklık mı, doğrusu anlayamadım?
Çünkü daha önce tanıtımını yaptığım “Katalonya’ya Selam” adlı yapıtında tanıdığımız Orwell ile bu kitaptaki Orwell arasında ahlakî değer ve normlar arasında oldukça büyük farklar olduğu gibi aşağıdaki satırlarda okuyabileceğiniz şovenist yaklaşımlar ile zamanının egemen sınıflarının ahlakî değerlerini satır aralarından haklı çıkaran güzellemeler şaşkınlık katsayımın değerini daha da arttırdı.
 “Orwell’a göre “ Jack London’ın kitaplarında Amerikan berduşluğuna dair okuduklarımız gibi kasti, alaycı asalaklık İngiltere’de geçerli değil. İngilizler vicdanlarıyla hareket eden bir ırktır, yoksulluğun bir günah olduğunu derinden hissederler.” S.232 
“Bir Yahudi mon ami, gerçek bir Yahudi! Yahudiliğinden utanmayacak kadar da edepsiz… Eski Rus ordusunda bir Yahudi’ye tükürmenin çok kötü bir şey olduğunu… ‘çünkü’ bir Rus subayın tükürüğünün bir Yahudi’nin üstünde harcanmayacak kadar değerli olduğunu düşünürdük…” s. 46-47
 “ kapıcı, bana her akşam on altı frank veriyordu ve Pazar günleri ödeme yapmayarak dört frangı cebe atmıştı. Dolandırıldığımı son haftamda fark edebildim. Kapıcı kandırılabilecek kadar budala olan tüm çalışanlara benzer oyunlar oynuyordu. Yunan olduğu söyleniyordu ama Ermeni’ydi. Onu tanıdıktan sonra şu sözü daha iyi anladım: ‘ Yahudi’ye güveneceğine yılana güven, Yunan’a güveneceğine Yahudi’ye güven ama Ermeni’ye asla güvenme.” S. 88
-o-
 “Yoksullukla ilk temas çok ilginç… korkunç olduğunu zannediyorsunuz ama sadece sefil ve sıkıcı… Bütün gün yalan söylüyorsunuz”  s.24-25
Aç kalmanın nasıl bir şey olduğunu keşfediyorsunuz. Yoksulluğun ayrılmaz bir parçası olan can sıkıntısını keşfediyorsunuz ” s.26…
“ insanlığını yok eden, doğuştan gelen bir karakter bozukluğu değil, yetersiz beslenmeydi.” s.178 
“’Giderek’ kindarlaştırılmış bir ateistti ( Tanrı’ya inanmamaktan ziyade Tanrı’dan şahsen hiç hazzetmeyen türden bir ateist)” s.194
“Dilencilerin çalışmadıkları söyleniyor; peki o zaman iş nedir?... onlar da bir işadamı… ve ellerinin altındaki imkanlarla geçimlerini sağlıyorlar.” S.200-201
“’ … oysa sadaka alan biri, velinimetinden hemen her zaman nefret eder… ve arkasına destek aldığında… bu nefreti gösterir. S.212
“Tüm bu kaosun içindeki düzeni ancak sonraları, otelin işleyişini anlayınca görebildim.” S.79 “O pis, küçük bulaşıkhaneye bakıp aramızda yalnızca çift kanatlı bir kapının bulunduğunu düşünmek çok komikti. Yan tarafta tüm ihtişamı içinde müşteriler… burada, tüm pisliğimiz içinde biz.” S.82 “Otelde temiz hazırlanan tek yemek personelin ve patronun yemeğiydi… ‘Patronu kolla, müşteri kimin umurunda!’” s.98
-------------------------------------- 

Can Yayınları, 4. Baskı, Ekim 2015