20 Aralık 2020 Pazar

 

Acı Portakal, Yiğit Bener 788/ CLXXXIX

 “Sanité kod adıydı.

18. Yüzyılda Fransızlar tarafından kurşuna dizilen,

Haitili militan, Sanité Belair’in anısına...”

-0- 

Yiğit Bener’in bu romanı da "Heyulanın Dönüşü”ne benzer ama bu sefer bir başka boyutta…  uzun yıllar yurt dışında kalmak zorunda kalan eski bir devrimcinin yıllar sonra görev, eğitim, aşk üçgeninde kendiyle hesaplaşmasını iki katmanda ele alırken, birinci katmanı, “El Turco” adlı devrimcinin yaşananlar üzerinden hem kendi özeleştirisini, hem de eril dünyanın özeleştirisini kapsıyor ki; roman bu açıdan kadınların okuyup yorumlamasına değer.

İkinci katmanı ise babanın geçmişinde yaşananların kızıyla tartışması ki; Türkiye’de yaşayan ve hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun bir babanın kızıyla, geçmişinin mahreminde, konuşabilmesi romanın kurgusu açısından tartışmaya değer.

Bu iki değer ışığında roman, - aile içinde başlayan sessiz ve/veya şiddet yükü ömür boyu okulda, sokakta, askerde, poliste, güvenlikte, hapishanede, kamu kurumlarında,  darbeci ya da otoriter iktidar sözcülerinin konuşmalarında artarak rastlanan - eril sesin… “bacılarına” bile yan bakmayı zül sayıp, cinselliği devrim sonrasına erteleyen sesin tacizinin, etkisinde bir aşka odaklanıyor.

Öte yandan eşitlik mücadelesine destek veren her erkek de cinsiyetinden ötürü davanın ötekisi olarak potansiyel suçlu olarak yargılanırken, birkaç gün içinde çözülen kaya gibi sapasağlam, acı çikolatalı portakal dilimi yoldaşa, en büyük zararı kimin verdiği, en büyük suçlu kimin olduğu, sorusu altında, pusulanız da şaşmışsa, … “İşte bunun telafisi yoktur. Pişmanlık değildir artık hissettiğiniz. Çaresizliktir. Bozgun. Çöküş. Anlam yitimidir.” S.16. “En büyük suç, umudu yok etmektir. Direnç ve mücadelesini paylaşmak şöyle dursun acısıyla yüzleşmeye bir gün daha katlanamamaktır. Kaçmaktır.” S.181

 Romanda beni rahatsız eden şu ki; kitabın bazı yerlerinde hareket, günümüzün koşulları içinde acımasızca eleştirilmektedir. İdeolojiye yön veren kitaplar, siyasi eğitim notları, teorik metinler, bültenler, dergiler, işlevini tamamen yitirmiş malzemeler olarak nitelendirilmektedir! Üstelik bunların bağlam dışı anlatılarla papağan gibi tekrarlanmasına dayalı mutlak doğrularla örülü bir anlayıştan ziyade alabildiğince eleştirel ve çok yönlü bakış açısı kazandırdığının bilinmesine rağmen…

 Tekrarlayarak,  en büyük suçlunun kim olduğunu sorgulamak için bu kitap

okunmaya değer. Kalın kitapla, tasasız ve sağlıkla…

 19.12.2020 mehmetealtin,

https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/

Can Yayınları 1. Baskı, Kasım 2019,

 


10 Aralık 2020 Perşembe

 

Bir Yunan Hediyesi, Philip Kerr, 948-83/ CLXXXVIII

Çeviri: Cem Demirkan

 

“Talan edip doymak bilmez iştahlarıyla ne buldularsa aldılar.

Harap ettiler, katlettiler, farazi bahanelerle gasp ettiler

ve bunların tümünü yeniyi inşa etme mazeretiyle meşru gösterdiler.

Geçtikleri her yeri çöle çevirip ona da barış adını verdiler.

 

Tacitus, Agricola ve Germania

 

Philip Kerr’in orijinali Greeks Bearing Gifts, Bir Yunan Hediyesi adıyla dilimize kazandırılan bu polisiye romanı, siyasetin atık su kanallarında oynanan oyunlar ve rol verdiği kişiler ile söz ettiği kuruluşlar üzerinden, günümüzün gözüne amansız bir ışık tutuyor.

Kitap, eski silah arkadaşlarının verdiği kimlikle Nazi İmparatorluğu’na hizmetini saklamayan sigorta şirketinin çalışanı, Christof Ganz, asıl ve Nazi kimliği ile Bernie Günther, Yunanistan’da Doris adlı bir geminin yangın sonucu batması nedeniyle ekspertiz  görevi verilmesi sayfasında ana konusuna kavuşur.  Cinayeti de kapsayan olaylarla birlikte sürece polis de dâhil olur ve sayfalar ilerlemeye başlar.

II. Paylaşım savaşının hemen sonrası Yunanistan’da sürdürülen soruşturmanın her safhasına, Almanlar ile Yunanlar arasında savaştan kalan güven bunalımı gölge düşürür. Almanlara göre… “Para konusunda Yunanlara güven olmaz. O keçi düşkünleri Avrupa’nın en müsrif milletidir. Yalan ve sahtekârlık sıradandır. Üçkâğıt olanakları sınırsızdır.”  Yunanlara göreyse… “Çoğu Yunan’ın gözünde Nazi ile Alman aynı şeydir. İyi Alman fikrine aşina değil, belki de hiç olmayacaklardır.” Ne var ki, her iki taraf da ipin ucunu çektikçe işe bir yerden de Selanikli Yahudilerin karıştığını görürler.

Almanlar, Yunanlar ve Yahudiler ’den oluşan bu Şeytan Üçgenine sigortacılar, polis ve siyasetçilerden oluşan şeytanlar da karışmaktadır.

Alman sigortacılar geminin yükünün ve düşük kaza bedelinin peşindedir. Sıfatları savaş sonrası siyasete tonton ihtiyarlar olarak geçen, gamalı haç dövmeli siyasetçileri ise AET[1]’yi kullanarak -bu sefer orduyu kullanmadan- Avrupa’nın sürücü koltuğuna Almanya’yı yeniden oturtarak yeni bir Alman İmparatorluğu kurma peşindedir. Üstelik daha ucuz ve kârlı bir şekilde.

Yunan polisler, hem bu olaya karışan suçluların hem de olayla açığa çıkan Nazilerin peşindedir. EDES[2] artığı siyasetçileri ise NATO’nun yanında bir an önce AET’ye de girerek ekonomik kazanımlar elde etmek ve alacakları krediler ödememek için savaş tazminatı kartını öne sürmenin peşindedir. Bu yolda her türlü maddi ve manevi bedeli ödemeye yeni imparatorluğun federal bir devleti olmaya hazırlardır.

Yahudilerin ise tek bir gerçeği vardır. Geminin yükü ve intikam!

Bana sorarsanız bu kitap okunmalı… okuyun ve kitabı, eskiden oynadığımız isim, şehir, memleket üzerinden, güncelleyin, aklınıza kimler, hangi şehir ve ülkeler geliyor? Sonucu bana da söyleyin… Ve her ne kadar aynı suda bir daha yıkanılmasa da o suyun kötüleştiğini bile bile neden insanlar yine aynı suya girer? Heraklitos’a bunu bir daha sorsam, cahillik olur mu diye ürktüm ama yazmış oldum buraya bir kere…

Son olarak şunu da söyleyeyim ki; bu kitabın adı ironik. Bence doğru adı Bir Alman Hediyesi olmalı diyerek;

Çevirmen Cem Demirkan’a da kusursuz çevirisinden dolayı teşekkür ederim. Kalın kitapla, tasasız ve sağlıkla…



10.12.2020 mehmetealtin,

https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/

Alfa Yayınları 1. Baskı, Haziran 2019,



[1] Avrupa Ekonomik Topluluğu

[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/Ulusal_Cumhuriyet%C3%A7i_Yunan_Birli%C4%9Fi