18 Mayıs 2020 Pazartesi




Vaterland Dosyası, Volkner Kutscher, 959-96/CLXXXVI,

Gereon Rath’ın Dördüncü Vakası
Çeviri: Gülçin Wilhelm

Aslında pek çok kişinin basit ve sığ gördüğü, benim oldukça sevdiğim, sizlere seyrek yansıttığım polisiye romanların  yazılması, yazarın analitik zekâsı, kurgu yeteneği, olayları birbirine bağlayan mantık örgüsü, fondaki mekânların tutarlılığı gibi ögelerin olmazsa olmazlığında, benim gözümde üstün, üstünde konuşulur ve ilginç kılmakta…

Nitekim kendisiyle ilk kez tanıştığım Volkner Kutscher’in bu kitabı, yukarıdaki açıklamamın tam bir örneğini oluşturmakta ve ondan da öte…

Öyle ki; kitabın kahramanı komiser Gereon Rath üstü örtülü bir cinayeti çözmeye çalışırken… yakın Alman tarihinin en sorunlu bölgesi, Doğu Prusya’da[1], Varşova’nın 370 km. kuzeydoğusunda, Treuburg’da şimdi adı Olecko’da odaklanan olayların merkezinde, SA’ların[2] gölgesinde biçimlenen Nazilerin yükselişine destek veren bir kaçakçılık ağının içine düşer ve ağın, finansal ve siyasal egemenliğini göz önüne sererken, halkın yavaş yavaş nasıl karanlığa gömüldüğünü de satırlarına kaydetmekte.    

İmparatorluğun nezdinde “cumhuriyet” lafının küfürle eşdeğer olduğu… Hindenburg’un[3]  entrikacı von Papen’i[4] başbakan yaptıktan sonra, cumhuriyetin c’sinden söz edilemez hale geldiği o günlerde, hükümet, Kayzer’i tekrar tahta geçirmek ya da askeri bir diktatörlük kurak için fırsat kollar… bundan cesaret alan SA’lar da iyice küstahlaşarak hazırladıkları listeler üzerinden Berlin’de kendilerine karşı olanların evlerine girip arama yapar… ve buna rağmen Berlin’de bir polis memurunun, henüz Nazilerin askerî selamına karşılık vermesi asla düşünülmezken… kitaba konu olayın geçtiği Treuburg’da yerel polis komiseri ile finansal oligarşinin yerel temsilcisinin koruma ve kollamasındaki fedaileri ise SA üniformayla dolaşmakta, polis gücünü temsil etmekte, yerelin ve gündemin denetimini ellerinde tutmaktadır.

Bu toprakların etnik fotoğrafını çekersek görürüz ki, Prusya iktidarı döneminde,  bu topraklardan geçenler ve şimdiki sakinleri, Almanlar, Fransızlar, Hollandalılar, Silezyalılar, Litvanyalılar, Yahudiler ve tabii Polonyalılar, özetle burada yaşayan herkes kendini hakiki Prusyalı bilir. Öyle ki, kendilerini Renanya[5] Prusyalısından daha fazla Prusyalı gören yerel Polonyalıları kuşaklar boyu bir arada tutan şey hepsinin Protestan ve Prusyalı yurtsever olmalarıdır. Bu yöredeki sade vatandaş bir Alman şivesi değil de bir Leh şivesi olan Mazurca konuşur ama bu bölgede kimse Polonyalıların yanında görünmek istemez. Mazuryalıların[6] en çok çekindiği şey de budur ve asla kabullenmezler ve plebisitte[7] bütün bu nedenlerle Polonya’ya değil, Prusya’ya oy vermişlerdir?

…ve günün birinde yine Almanya’ya dâhil olacağız inancını her daim yüreklerinde taşıyan Mazuryalılar Polonya kökenlerine rağmen, hayatlarını Hidenburg’un Doğu Prusya’da Tannenberg’deki[8] zaferiyle Rusları püskürten ve Mazurya’da adeta tapılan Kayzer’e, buna karşın Mazovyalılar[9] ise Rus Polonyası ve Çara adamışlardır.  

İşte komiser Gereon Rath’un cinayet araştırması yaptığı bu bölge, her şeyi ile öyle iç içe geçmiş bir bölgedir ki, iç içe geçtiklerinde matruşkanın bebeklerinin sayıları bile yetmemekte komiser Gereon Rath da kendini adeta başka bir ülkede hissetmektedir.

Rath, I.Dünya Savaşı sonrası karışıklığından beri Treuburg çevresindeki dağlarda Kızılderililer gibi giyinip, yaşayan, okla ve yayla avlanan bir garip adamın peşinde… kurbanını zehirleyerek nefes felcinden öldüren bir katilin etiketinde…  imalatçı sahibinin kızı 11 Temmuz 1920 günü öldürülmüş Luisenbrand markalı içki şişelerinde aramakta… o sıradaki fabrikanın yetkilisi, aynı zamanda ölen kızın nişanlısı olan, o tarihten sonra fabrikanın şimdiki sahibi Gustaw Wengler’in  sıra dışı ilişkilerini, hem Treuburg’da hem de Berlin’de soruşturmaktadır.

Düğüm; 11 Temmuz 1920’deki cinayette… IIGs117/24 sayılı üstü savcılık tarafından kapatılmış bir dosyada… Hapishane numarası 466/20 iken 573/26 olan bir mahkûmda… Berlin’in eğlence ve tüketim tapınağı Vaterland Evinde… Çeteler arasındaki mücadelede… Berlin’e hükmeden çeteler ve Berlin polisi içindeki uzantıları ile arasındaki ilişkilerde mi, yoksa bu ağın bütününde midir?

Bütün bu süreç içinde, üniformalı SA’lar Holstein bölgesinde komünist mahallesinde ateş açmış, on altı kişi hayatını kaybetmiş, olayın ardından, ardındaki polisin hâkimiyeti sorgulanmış dik kafalı Doğu Prusyalı Otto Braun[10] önderliğindeki sosyal demokrat azınlık hükümeti yerine İmparatorluğa bağlı bir valilik kurulması talebi gündeme gelmiş ve Prusya’nın İmparatorluk tarafından yönetilmesi istenirken...

… 20 Temmuz 1932 günü çanak, çömlek patlamış, Berlin Emniyet Müdürlüğüne yapılan baskınla sosyal demokrat Berlin Emniyet Müdür ve yönetiminin tutuklanmıştır.

Eğer teşkilat direnseydi, belki de İmparatorluk hükümeti tarafından Prusya demokrasisi ortadan kaldırılamayacak, altı ay sonra da Nazilerin iktidara gelmesi çok kolay olmayacak ya da hiç olmayacaktır.

Biraz fazla ansiklopedik bilgilerle donattığım, ancak bu bilgilerin ışığında okunması gerektiğini düşündüğüm, beni, günümüz aynasından,  geçmişin aynasının sırının, sırrına tıpkısı gibi götürüp getiren bu kitabı, polisiye bir kitabın ötesinde okumanızı önerirken mükemmel Türkçe ’si ve çevirisi ile Gülçin Wilhelm’i de kutlarım. Kalın kitapla, tasasız ve sağlıkla…


17.05.2019 mehmetealtin,


[1] 1923'ten 1939'a kadar Doğu Prusya; 1918'de II. İmparator Wilhelm'in zorlanmasıyla Almanya bir cumhuriyet, Weimar Cumhuriyeti oldu. Batı Prusya ve eski Prusya Posen eyaleti, Polonya'nın 18. yüzyıl Bölgeleri'nde Prusya'nın ilhak ettiği bölgeler, Versay Antlaşması'na göre İkinci Polonya Cumhuriyeti'ne devredildi. Doğu Prusya, Almanya anakarasından koparıldı. Batı Prusya'nın çoğu Polonya Koridoru olarak İkinci Polonya Cumhuriyeti'nin bir parçası olduğu için, eski Batı Prusya Marienwerder bölgesi de Doğu Prusya'nın bir parçası oldu.
[2] Sturmabteilung ( SA ), kelimenin tam anlamıyla fırtına müfrezeleriydi Nazi Partisinin orijinal paramiliter kanadı. Adolf Hitler'in 1920'lerde ve 1930'larda iktidara yükselişinde önemli bir rol oynadı. Başlıca amaçları Nazi mitingleri ve meclisleri için koruma sağlamak, muhalif partilerin toplantılarını aksatmak, muhalif partilerin paramiliter birimlerine, özellikle de Almanya Komünist Partisi'nin Kırmızı Ön Savaşçıları Birliği'ne ( Rotfrontkämpferbund ) karşı savaşmaktı.
[3]Paul von Hindenburg (2 Ekim 1847, Posen – 2 Ağustos 1934, Neudeck ), Prusyalı-Alman mareşal ve devlet adamı. 1925-1934 yılları arasında Almanya'nın ikinci cumhurbaşkanı olarak görev yaptı.
[4] Franz Joseph Hermann Michael Maria von Papen (29 Ekim 1879 - 2 Mayıs 1969), Adolf Hitler'in 1933 yılında iktidara gelmesinde önemli rol oynayan Alman devlet adamı ve diplomat. Aynı zamanda 1939-1944 yılları boyunca Türkiye'deki Alman büyükelçisiydi. Almanya-Türkiye ilişkilerini geliştirmekte önemli katkıları olmuştur. Savaş bittikten sonra Müttefik Devletler'e teslim oldu. Ertesi gün Amerikan askerleri tarafından tutuklandı.
[5] RenanyaAlmanya'nın batısındaki Ren nehrinin sol tarafında kalan coğrafi bölge.
[6] Varmiya-Mazurya VoyvodalığıPolonya'nın voyvodalıklarından biridir. 
[7] 11 Temmuz 1920'de, Polonya-Sovyet Savaşı'nın zemininde, bölgelerin İkinci Polonya Cumhuriyeti'ne katılıp katılmayacağını veya Weimar Almanya Eyaleti'nde kalmasını belirlemek için müttefikler gözetiminde yapılan plebisit sonrasında Doğu Prusya halkının % 96,7'si Almanya'da kalmaya karar verdi.
[8] Tannenberg MuharebesiAlmanya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndaki en kesin zaferidir. 23–30 Ağustos 1914 tarihindeki muharebe Rus istilasını daha başında durdurmuştur ve Alman ordusunun doğu cephesindeki askerlerini muzaffer bir şekilde batı cephesine kaydırabilmesine imkân sağladı. 
[9] Mazovya VoyvodalığıPolonya'nın voyvodalıklarından biridir. Voyvodalık, ülkenin orta doğusunda yer almakta olup kuzeyde Varmiya-Mazurya, kuzeydoğuda Podlakya, güneydoğuda Lublin, güneyde Świętokrzyski, güneybatıda Łódź ve kuzeybatıda Kuyavya-Pomeranya voyvodalıkları ile komşudur. Polonya'nın en büyük yüzölçümüne ve nüfusa sahip voyvodalığıdır. Voyvodalığın merkezi aynı zamanda ülkenin başkenti olan Varşova'dır.
[10] Otto Braun (28 Ocak 1872 - 15 Aralık 1955) 1920'den 1932'ye kadar çoğu zaman Prusya Başbakanı olarak görev yapan bir Alman Sosyal Demokrat siyasetçi. Naziler 1933'te iktidarı ele geçirdikten sonra Braun İsviçre'de sürgüne gitti.

3 Mayıs 2020 Pazar



Mahalledeki AKP, Sevinç Doğan, 1122-97/CXC,

Parti İşleyişi, Taban Mobilizasyonu ve Siyasal Yabancılaşma

Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde doktora yapan, Sevinç Doğan, Yıldız Teknik Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünde, AKP’nin yerel örgütlenme dinamikleri üzerine Kağıthane, Sanayi Mahallesi üzerine yaptığı yüksek lisans tezi, 2016 yılında ‘Mahalledeki AKP’ ismiyle kitaplaştı. Kitap, Kasım 2017 yılında 72. Yunus Nadi Sosyal Bilimler Ödülü’ne layık görüldü. Kitabı eleştirmek ve didiklemek ne haddimize deyip gelelim özetine;  

Araştırmanın Amacı

Bilindiği gibi, insanların sosyal bir varlık olarak hayatlarını toplum içinde devam ettirmeleri belli amaçlar ve ihtiyaçlar içinde olup bunların gerçekleştirilmesi insanların ana gayesidir. Bu ihtiyaçların giderilmesi sürecinde siyaset; yönetim sanatı da sahnede yerini almış ve binlerce yıl yöneten ve yönetilen arasındaki ilişkilerin düzenlenmesi ile yönetsel gücün elde tutulması davranışlarına yön vermiştir.

Bu kitabın amacı da tezini kavrayan hedef kitleyi bünyesinde barındıran… adını 1481’den 1512’ye kadar çalışan kağıt değirmeninden alan… 93 harbi, yani 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında buraya yerleştirilen ilk yerleşimcileri Balkan ve Kafkas göçmenlerinin geçmişinden bugüne İstanbul’daki Kâğıthane, Sanayi Mahallesi üzerinden… Yörede yaşayanlar üzerinde serbest piyasa sisteminin tahribatına rağmen AKP’nin soluklu iktidarının nedenlerini aramak… ve AKP’nin örgütlenme ve işleyiş biçimi ile siyaset yapma koşullarını öğrenmektir.

Hedef Kitlesi

Yukarıda da andığımız gibi serbest piyasa sisteminin tahribatına rağmen, solun egemenliğindeki eski işçi mahallesinin… toplumsal tabanını oluşturan, geçmişte yasallığı sorgulanır arsa alım satımlarına karışmış yerel güç odaklarına mensup, geniş kitlelerle iletişim ve bağını kuran, yeni aktörlerin, parti neferlerinin gözetim ve görevinde, muhafazakar-mezhepçi bir renkle, kentsel rant, getirim değeri öne çıkan bir mahalleye evrilmesinin hikayesi de diyebiliriz. Dolayısıyla, hedef kitleyi, partinin çıkarlarıyla tabanın çıkarlarının bütünleştiği, devlet kümesiyle toplumsal kümenin kesiştiği ortak bir küme olarak da görebiliriz.  

Kümeyi ayrıştırıp, alt kümelere böldüğümüzde parti yöneticilerinin küçük ve orta ölçekli işletme sahipleri ile profesyonellerden, parti tabanın ise kendi hesabına çalışanlar olduğu, ücretliler ile yoksulların alt kümelerde bile yer almadığı, partinin orta ve üst sınıfları temsil ettiği görülebilir. Partinin işçiler ve yoksullarla organik ilişkisi yoktur. İlişkileri siyasal gündeme göre göstermelik koruma ve kollama eylemleri ile bu öbeğin manevi ve maddi değerlerinin sömürülmesinden, işgücünün kullanılmasından ve seçimlerde oyunun devşirilmesinden ibarettir.

Bölgenin Siyasal Yakın Geçmişi

Yerleşme ve tutundurma dönemindeki siyasal süreç içinde, bölgenin eski dinamikleri solun elinde olduğu için yerel yetkilerini hem sol eğilimli bürokrat hem de guruplarla paylaşan… ana temeli vakıf ve derneklerle sıkı sıkıya ilişkili… küçük ve orta ölçekli girişimleri temsil eden… aslında iki adaylı genel merkez kongresinden çok daha önce ilçe ve mahalle teşkilatlarına varana kadar çoktan bölünen, Milli Görüş Hareketine bağlı, sarmalında ortaya çıkan parti, bölgenin güçlü sol eğilimine de bakarak,  ücretliler ve muhalif kesimleri dikkate alan sosyalist programları, “yeşil komünistler” yaftasını da göze alıp uyarlayarak, Halk Meclisleri ve Toplantıları ile hayata geçirdi.

Daha da önemlisi yereldeki muhalif Milli Görüş fraksiyonları, bölüntüleri pusuya yatmış yeni partinin kuruluşunu beklemekteydi. Yerel ve ulusal düzeydeki bu dinamiklerin çatışmaları, bir parti platformunda buluşan genel dinamiklerin çatışmalarından uzak değildi. Sistemin içinde ama sisteme karşı sanal görünümlü parti, aslında İslamcı muhaliflerin sistemle bütünleşmesi projesi, iktidarın/statükonun dönüşümü olup;
·         2001 ekonomik krizi,
·         1990’dan beri süregelen koalisyon hükümetindeki çatışmalar,
·         28 Şubat sürecinde Milli Görüş Hareketi içindeki ayrımların su yüzüne çıkması,
·         İslamcı sermayenin sisteme uyum sağlamak istemesi,
·         80-90 arası kesintiye uğrayan neo-liberal sistemin iç ve dış temsilcilerinin talepleri doğrultusunda,
·         ABD’nin Ortadoğu politikalarına koşulsuz destek verecek yeni bir partinin desteklenmesi  
gibi dinamiklerin harekete geçirdiği bir ortak platformdur.  

Partili Profili

Söylemlerinde bürokrat, askeri ve Kemalist kesimlere ve bunlarla geçişkenli… sola muhalif… “Biz” mefhumu ile konuşan, müsebbibi sürekli değişen mağduriyet altındaki ezilen geniş bir taban ve iç ve dış mihraklar… hain medya guruplarına karşı mücadele eden bir parti ve paralelinde darbelerin hedefi olmuş sol güçler ile müttefik olan partinin omurgası: MHP’nin kavgacı, SP’nin ekonomi ve toplum dışı siyasetine karşı kravatlı uyumlu siyaseti temsil eden profesyonel kümelerin bir araya geldiği bu bütün, Türklüğe ve dini referanslara vurgu yapan, badem bıyıklı her bireye… her partili bireyin de partinin her düzeyinde referans olduğu, bir partinin omurgası olarak kayıtlara geçti.

Parti yerel teşkilatlarına, yerelde iktidarı temsil olanağı sunar, bununla beraber bunun da etnik ve mezhepsel sınırları vardır. Partiye katılımda koşulları belirleyen sınırlar vardır ve iktidar ve güç alanı ancak şanslı azınlığa açık tutulur. Kürtler ve Aleviler içinse sınırlar tanımlanmamış, ancak genel kabul görmüş, yerleşmiş sınırlardır. Kürtlerin partiye ilgi duymamalarını onların isteksizliği, eşlerinin izin vermemesi veya örgütün baskısı olarak dillendirilmekle beraber parti ümmeti içinde Kürtlerin yükselme şansı yok denecek gibidir. Alevilerin konumunu anlatan en güzel söylem bizzat parti genel başkanına aittir ve bir itiraf gibidir. “ Benim Aleviler ile haşır haşır neşir olmamadan dolayı bana ‘Alevi’dir’ dediler. Özetle partiye katılım açısından Müslüman, Şafii ya da Hanefi olmazsa olmaz koşullardır.

Kadınlar partide, eşlerinin izni dâhilinde, rolleri yeniden şekillenmekle beraber aileyi kutsal gören yaklaşımı devam ettiren, aile, ahlak, gelenek gibi muhafazakâr değerlerden taviz vermeyecek bir yaklaşım içinde yer ve görev almaktadır. Aile ve kadınlık rollerinin önceliğe aldığı ve bir yerden sonra siyaset hakkında son sözü erkeklerin (kendi dillerinde liderin) belirlediğiyle ilgili kadınların konumları, zımni bir kabuldür. Siyasetin, her ne demekse  ‘temiz yüzü’ olarak kabul edilen kadınlar,  siyaseti belirle(ye)miyor olsa da iktidarın kaybettiği meşruluk alanlarını yine yeniden açmak ve yeniden üretimini sağlamakla görevlidir. Mitinglere canlılık katan, kitlesel bir veçheye büründüren de kadınlardır.  

Sokaktaki kesimler, ister parti tabanını oluştursun ister farklı siyasi kulvarlarda yer alsın, parti iktidardan düştüğünde kazanımlarını kaybedecek kesimlerdir ve motivasyonlarında bu korku daima vardır… Parti iktidardan düşerse hayat biçimleri değişecek, bugüne kadarki birikimleri, kazanımları gidecek… Dolayısıyla sahiplendikleri kendi hayatlarıdır.

Parti, toplumsal alanda huzursuzluk yaratma… vicdani izler bırakmış olayları siyasi propaganda malzemesi olarak kullanma konusunda son derecede becerikli olup bu da profil üzerinde etkili olmaktadır.

Parti İçi Siyaset

Partilinin siyasete dâhil edilme süreci, partinin stratejik kaygıları arasında değildir. Önemli olan seçimlerin kazanılmasındaki katkısıdır. Partililer ve sempatizanlar, yakınlık duyanlar, ezilen sınıfında dilsizleştirilmiş, siyasal elit eliyle  uygun devlet politikası egemen kılınmıştır. Özetle, parti siyaseti, sadece seçkin guruplara açık, yereldeki partililer ise sadece seçmendir.

Parti sınıflar arasındaki eşitsizliği, eşitsizlikler üzerinden değil, sınıf atlama hülyası üzerinden yapmaktadır. Yerel parti elitleri eski köylü ve gecekondulu kesimlerden gelir, “Bir gün siz de yükselebilirsiniz” umudu verilir ve bu sürekli canlı tutulur. Bu açıdan neoliberalizmin diskurları partiyle bire bir örtüşür.  

Partide başkanın tasfiyesi ekibin de tasfiyesi demektir. Aşağıdan yukarıya bir dönüşüm yoktur. Başkan, yerelin değil partinin sözcüsüdür. Toplantılar, yerelin sorunları üzerinden değil merkezin gönderdiği metinler üzerinden, talimat, bildirim ve denetim sistemi içinde, icraatların, uygulamaların propagandası, bildirimi ile yapılır. Partili yerel sorunların, dile getirilmesinden ve çözümü sürecinden koparılmış, yabancılaştırılmış, “onu da biz yaparız, haddinizi bilin” söyleminin altında sindirilmiştir. Partili, eninde sonunda mükâfatını göreceğini uman basit bir uygulayıcıdır. Parti faaliyetleri, bir dava motivasyonu ile değil, hep birlikte kazançlı çıkılacak bir oyunun kuralları ile yerine getirilir. Tıpkı  şirketlerdeki gibi… 

Örnek alınan yerel yöneticiler ile partililerin arasında sosyoekonomik olarak uçurumlar vardır. Ücretli ve çalışanların partide temsili söz konusu değildir. Yönetici partililer de aslında partinin memurlarıdır. Hiyerarşidekiler konumlarına:  a) ekonomik sermayeleri, b) vakit sahibi olmaları, c) kalabalık ve nüfuz açısından etkin bir demografik guruba, hemşeri gurubu içinden olmaları, yani sosyal sermayeleri, d) dürüst, aile yaşantısı düzgün, yani simgesel sermayeleri, e) eğitim düzeyi ve siyasal temsil yetkinliği ile mevcut statüleri, kültürel sermayeleri,  f) politik alanda biriktirdikleri yetkinlikleri ve politik sermayeleri nedenleriyle seçilmişlerdir.

Ancak bunlara rağmen partinin geleceği, lider dedikleri genel başkanın geleceği ile özdeştir. Partililerin çalışmalarının, emeklerinin faaliyetlerinin ürünü lider dedikleri genel başkan ve parti ise onların üstündedir, bir fetiştir. Parti yerellere kadar inmiş karşılıklı bir iç mücadelenin arenasıdır. Ama bu mücadele, partinin meşruluğunu ve işlevini sorgulama dışı tutar, sözünü bile edemezsiniz.  

Kim bilmez ölmeyi?
Kim bozar yeminini?
Çek kılıcını!
Sen istediğinde
Dalgalanacak sancaklar
Hepimiz olacağız emrinde…
Güçlü gençlik
Tutkuyla çarpışacak,
seninle… [1]

Siyasetinin Finansmanı

Kentsel rant dağıtımı, üzerinden belediyeler, parti siyasetinin finansmanın en önemli kaynağıdır. Partinin iktidara gelmesine zemin hazırlayan koşulları da onlar yaratmıştır. Daha ANAP döneminden personel giderlerini azaltma, hizmetleri özelleştirme gibi eğreti kamusallaştırmalarla neoliberal ögelerin öne çıktığı… yerel sermayeye kaynak yaratan, egemen neoliberal belediyecilik anlayışı… “kendin pişir, kendin ye” düsturu altında görevinin işini, işinin görevini yapan, yani görevi ile işi iç içe girmiş,  ticaret ve inşaat sektör temsilcilerinden oluşan, ilçe belediye meclis üyeleri ile parti yönetim kurulu üyeleri, bu kaynağın ana ögeleridir.

Parti dilinde kentsel dönüşüm demek, ada bazında tapulu tapusuz mekanı madden destekleyip yasal yetersizliğini gidermek, maskeli bir rant elde etmek ve rantı elde ederken, (yoksulun koruyuculuğu adına) örneğin, Suriyelileri çalıştırıp en az ücret, en fazla verim politikasını esas tutmaktır.  Parti muhafazakâr sağın inşaat deneyimlerini, geçmişin statik ve tahakkümcü yönetim ve planlama geleneğini devralmıştır. Partili müteahhitler, yükleniciler birer toplum mühendisine dönüşmüş, sınıfsal konumlarında yükselme olmasa da göstermelik tüketim eğilimleri ile mensubu bulundukları sınıfsal konumdan simgesel olarak ayrılmışlardır.

Gücün Temsili  

Yerelde örgütler kendilerini örgüt kadar belediye ve hükümetin de temsilcisi olarak görmektedirler. Sınıfsal kökenlerinden uzak, egemen sınıfın kavram ve argümanlarıyla konuşarak, gündemin yorumlanması adına ortaya çıkan bu sınıfsal yabancılaşma, parti siyasetinin başarısı gibi gösterilmektedir. Parti İslami kimliğin baskın olduğu belirli sermaye guruplarından ziyade toplumsal tabanı geniş bir burjuva blokunu kalkındırmaktadır. Bu blokta holdingleşen büyük sermaye ile birlikte küçüklerin de palazlanırken, eskinin dindar gecekondulu kent yoksulları şimdi kaçak yerleşimci ve işgalci konumuna dönüşmüşler ve dışlanmışlardır. Karşılarında bloklaşan burjuvaya göre hazine arazisini işgal yoluyla yaptıkları gecekondu gibi haksız avantajların bedelini şu veya bu şekilde ödemeliydiler. Bu yolda yoksullara ve ezilenlere partide söz de yer de yoktur. Onlar muhafazakâr parti dilinde, İslami kurallara uygun olarak partiye oy vermekle yükümlü, seçim sürecinde okşanması gereken bireylerden ibarettir. Zaten eşitsizlik de Allah’ın emri değil midir? [2]
 
Türkiye’de son zamanlarda ender olarak, üniversite adına layık bir kurumda intihalden ve jüri sadakatinden uzak, kişisel emekle ile yazılmış, bu tezin sahibi Sevinç Doğan’ı kutlarken, konuya karşıt görüşleri dinlemeyi ve öğrenmeyi sabırsızlıkla bekler… kitabı bana armağan eden Orbay Hazar kardeşime teşekkür ederim. Kalın kitapla, tasasız ve sağlıkla…
03.05.2019 mehmetealtin,
-----------------------------------------------------------
İletişim Yayınları, 4. Baskı, 2017



[1] Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi, S.182, Umberto Eco, Doğan Kitap, 1. Baskı, Ekim 2005

[2] İslamiyetin Ekonomi Politiği, s.89, Erdoğan Aydın, Literatür Yayınları, 11. Basım, Mart 2017