Hedefteki Donanma, Cem Gürdeniz 872/82-XXX
--------------------------------------------------------
Akdeniz’de deniz
alanlarının kaderi şekillendirilirken bölgedeki en büyük deniz gücüne sahip
olduğumuz unutulmamalıdır.
Balyoz Tertibine rağmen,
Cumhuriyet Donanması’nın
şimdiki ve gelecek nesilleri tutuklanma tehdidi ve hapis yatma korkusunu
üzerlerinden atmalı ve başta Doğu Akdeniz’de ve diğer denizlerdeki çıkar
kayıplarımıza izin vermemelidir.
Jeopolitik kayıpları
gidermenin on yıllar hatta yüz yıllar aldığını unutmamalıdır. Bu kapsamda
Akdeniz, Türkiye’nin proaktif deniz politikalarına sahne olmalıdır. Türkiye
bu güce sahiptir.
Bu anlamda Türkiye asla
Antalya körfezine sıkıştırılamaz.
Akdeniz, Türk Deniz
Gücünün vazgeçemeyeceği hayat alanıdır ve öyle de kalmaya devam edecektir.
S.363
|
Bilindiği gibi, Osmanlı donanması
tarihinin hiçbir döneminde doktrin birliğine, güçlü ve organize bir lojistiğe
sahip değildi. S.63 ve Osmanlı
İmparatorluğu… denizlere hakimiyeti devlet politikasına hiçbir zaman
dönüştüremedi. S.61
Nitekim
İmparatorluğun duraklama, gerileme ve çöküş dönemleri hep denilerdeki gerileme
ve kayıplarla başladı. 6 Ekim 1571 İnebahtı yenilgisi… Osmanlı’nın yenilmezlik
mitini ortadan kaldırırken galiplere psikolojik bir üstünlük sağladı. S.61
Oysa, Stratejist
Modelski’ye göre: Küresel güç küresel erişim gerektirir. Bunların arasını deniz
gücü doldurur. Küresel erişim yoksa küresel güç de yoktur. S.53
Doğrudur ki, 20
Ekim 1827’deki Navarin Baskınında yakılan Osmanlı ve Mısır Donanmalarının güç
yitimi hem Osmanlı’nın Ege kaybını hem de Mısır’ın gerileme sürecini başlattı.
Navarin Baskını sonrası Osmanlı İmparatorluğunun zayıflığı nedeniyle ile
1832’da bağımsızlığını kazanan Yunanistan arasında yapılan tüm savaşlarda
Anadolu Ege Denizinden adım adım uzaklaşmıştır. Navarin baskını sonrası dünya
siyasi haritasında yükselen Asya –Afrika ekseni yerini Avrupa-Yunan eksenine
bırakmıştır. S.140 Bu Türk karşıtı eksen bugün de AB içinde kümelenmiştir.
Bunun yanında,
Lozan’da Boğazların askerden arındırılması, İskenderun Körfezinin büyük bir
kısmının sınırlarımız dışında kalması, Ege’de İtalya’nın geçici olarak elinde
bulundurduğu Oniki Adalar’ın geri alınamayışında şüphesiz ki donanmasızlık
büyük bir rol oynadı. S.79
“Denizler tükenmez bir servet ve kuvvet membaıdır.
Osmanlı milletinin tabiatında ise denizcilik olmayabilir. Ancak öyle bir
memlekette oturmaktadır ki o memleket stratejik, politik ve ekonomik durumu
itibariyle denizlere hâkim bir milletle var olmak ihtiyacındadır. Osmanlı
Asyası kendisine böyle bir sahip buluncaya kadar keşmekeşten kurtulamayacaktır.
İnsanlar tabiatın kanunlarına uymazlarsa yaşayamazlar. Osmanlı Türkleri ya
denizci olmaya veya eski vatanlarının kızgın çöllerinde çobanlık etmeye
mahkûmdur.” S.384 Haydar Alpagut,
Donanma mecmuası, Temmuz 1913
Bunu doğrulayan şu
sözlere bir göz atalım. “Balkan Savaşı ve
I.Dünya savaşı sırasında ordumuzun mevcudu 150.000 kişiydi. Fakat donanmamız
Osmanlı’nın 350.000 kişilik kuvvetlerinin deniz yoluyla cephelere sevklerini
engelleyerek harplerin sonuçlarına 500.000 kişilik bir kuvvet gibi etkili
olmuştur. S.384 Yunanistan Genel Kurmay Başkanı Oramiral Limberis, 1997
Kurtuluş savaşı sonrasını izleyen tarihlerde bir gün, Atatürk sorar: “Türkiye’nin işgal
edildiğini ve yalnızca Akdeniz Bölgesinde mukavemet edebildiğini düşünelim…
İkmal yollarımız ve imkanlarımız nedir?... Efendiler, Kıbrıs düşmen elinde bulunduğu
sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada
bizim için çok önemlidir.” S.114 diyen uzak görüşlü dahi komutanımızın
öngörülerinin aksine, Demokrat Parti
zamanında Deniz Kuvvetleri, bir Marmara Donanması görünümünde olup “ 1963
yılındaki Kanlı Noel’e kadar hiçbir Genel Kurmay Başkanı ya da Deniz Kuvvetleri
Komutanı denizaşırı yetenek geliştirilmesine odaklanmadı. Zira yoğun Amerikan
yardımı ve indoktrinasyonu sonucunda Deniz Kuvvetlerinin ulusal çıkar odaklı
strateji üretme refleksi köreltilmişti. S.110
07 Ağustos 1946 ve
24 Eylül 1946 Sovyet notaları ile … bu durumu fırsat bilen ABD ve İngiltere’nin
fırsatçı çabaları ile gerginleşen Türk- Sovyet ilişkileri sonucunda… 18 Şubat
1952’de NATO’ya giren Türkiye, zenginler kulübünün fakir bir üyesi olarak, bu
kulübe olan aidatını da sahip olduğu zengin coğrafyası, geri bıraktırılan
sanayisi, duraklıyan kalkınması ve en önemlisi karartılan aydınlanması ile
ödedi. S.98.
“Türkiye gibi, antikomünist hükümetlerin iktidarda
olduğu ülkeler yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri
nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur.
Geliştirilmiş ekonomik yardım, Türkiye’de bazı durumlarda düşünülenin aksine
sonuçlar verebilir, yani bağımsızlık eğilimlerini artırıp mevcut askeri
planlarımızı zayıflatabilir. Bu tür ülkelere yapılacak yardım, bize bağlı
iktidarları tutacak ve ABD’ye düşman unsurları zararsız hale getirecek biçim ve
miktarda olmalıdır. 1956, Nelson
Rockefeller’den ABD Başkanı Eisenhower’a yazdığı mektuptan S.101
Boğazlar, artık
Lozan’a kadar boğaz boğaza savaştığı, Sevr Antlaşmasını dayatan Avrupa-Atlantik
Devletlerinin ait olduğu bloğun önüne itilmişti. S.99
Ne zaman ki; 1963 Kıbrıs Krizi, 1964 Johnson Mektubu, 974 Kıbrıs Barış Harekâtı,
ardından ABD silah ambargosu, 73, 74 ve 76 kıta sahanlığı krizleri donanma
stratejistleri için büyük bir uyanışın çalar saatleri olmuş, Deniz Kuvvetleri
2010 yılında yapılan emperyal bir kurgu, Balyoz Harekatına, kadar bir yandan
NATO, bir yandan da Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs ağırlıklı iki temelli yapıda
yorumlanıp şekillendirilmeye başlamıştı. S.148
Kıbrıs çıkarması
esnasında dünya tarihinde ilk defa seyir halindeyken bir Amfibi Deniz Piyade
Alayı çıkarma araçlarına bindirilmiştir, LİMBO Harekâtı ki bu pek çok ülkenin
askeri akademilerinde örnek olarak anlatılmaktadır. S.126 İzleyen yıllarda,
Donanma… gelişen her duruma anında reaksiyon göstereceğini kanıtlamış, yarı
kapalı bir deniz olan Ege denizinde Foça ve Aksaz üslerinin yanı sıra Gölcük
gibi kapalı bir coğrafyadan Ege’ye kısa sürede çıkmış, bölgeye 1974 Kıbrıs
Barış Harekatı sonrası Nato’dan geçici ayrılan Yunanistan’ın 12 Eylül
darbesinden tam 39 gün sonra ROGERS adlı Ege’de Türkiye’nin çıkarlarına zararlı
oldu bitti bir planla 20 Ekim 1980 günü NATO’ya geri dönen, S.152 Yunan
Donanmasından önce intikal etmiştir. Kardak Krizi sonrası Genel Kurmay
Başkanlığı’nda Yunanistan ve Kıbrıs Daire Başkanlığı kurulmuş ise de Daha sonra
da bu dairede görev alanların pek çoğu Balyoz davasında tutuklanmıştır. S.165.
Kardak krizinde görev alan, Tuğamiral Aydın Gürül, Albay Ali Türkşen, Yarbay
Ercan Kireçtepe de Balyoz ve Kafes davalarında tutuklandılar. S.162 Kardak
krizinde konu ufak bir kaya parçası değildir. Aynı ufak kaya parçası denilen
oysa ülkelerin egemenlik ve kıta sahanlığı haklarına ilintili bu tür sorunlara
örnek olarak Japonya Çin arasında Senkaku/Diayou, Güney Kore Çin arasında
Socotra, Japonya Güney Kore arasında Dokto, Wietnam ile Çin arasında Parcel,
Japonya ile Rusya arasında Kuril, Çin Vietnam, Malezya, Filipinlar, Tayvan ve
Brunei arasında Spratly, Arjantin ile
İngiltere arasında Falkland, İspanya ile Fas arasında Ceuta ve Mallila, ABD ile
Kanada arasında Machias Seal kayalıkları da gösterilebilinir. S.164
Bu arada 11
Kasım 1976 Bern Mutabakatı kıta sahanlığı sorununda akılda tutulması gerekli
bir milattır. S.147. 10 Aralık 1982’de BM Deniz Hukuku Sözleşmesi
ile kıta sahanlığından 200 mt. derinlik kavramı (*) 1945’de Başkan Truman’ın ağzından ortaya atıldı. Çünkü o tarihte petrol
yatakları ancak 200 metre
derinliğe kadar işletilebiliyordu. S.144 Bu kavram devletler tarafından genel
kabul görerek bir içtihat gibi kullanılmaya başladı. Daha sonra terk
edilerek 200 mt. Uzaklık ölçütü kondu. Adaların da kendi kıta sahanlıklarına
sahip olacağı kavramı getirildi. S.153
Balyoz’a doğru… Soğuk savaş boyunca Türk Boğazlarına yönelik olası
Varşova Paktı amfibi harekâtını önleme ve bu kritik suyolunun kapatılarak
Akdeniz’deki Sovyet Eskadronu’nun ABD 6.Filosu tarafından imhasına destek
olarak şekillenen donanmanın görevi,S.176, I. Körfez harekâtında muharip
faaliyet icra eden ama kendisine yakın bir muharip tehdit uygulanmayan
devrimsel bir stratejiye dönüşmüş, s.179 ve 1997 Ocak ayından itibaren “Açık
Denizlere Doğru” sloganı altında, giderek donanmamız da Orta Çaplı Bölgesel Güç
İntikal Donanması kavramı içinde anılmaya başlamıştır. Bu donanmaları
tanımlayan 9 kategoride 4. kategoridir. S.181
12 Haziran 1998’de
“Açık Denizler Doğru” stratejisi içinde yapılan Denizkurdu-98 tatbikatında 40
parça Türk savaş gemisi Malta’nın güneyi ile Girit’in güneyinde 15 adet
F.16’nın taktik hava desteği eşliğinde toplandığında Yunanistan yanıt olarak
Güney Kıbrıs’a 4 adet F.16 konuşlandırdı. Bazı gazeteler donanmanın bu güç
gösterisinin ABD Elçiliği’nde endişe yarattığını ve Dışişleri Bakanlığı’na
sorulduğunu yazıyordu. S.217 Nitekim bu açılım stratejisine tepkiler
gecikmedi. Türkler denizde fazla olmaya başlamıştı. Yanıtı 2009 yılından
itibaren Deniz Kuvvetlerini hedef alan emperyal kurgu ve tertiplerle ve 24
Şubat 2010 tarihinden itibaren de davalarla gelip kendi insanlarımızın kurduğu
tuzaklarla emperyalizm Türk deniz gücünü ezecekti. S.167
Gün be gün
kaynayan bölgemizde donanmanın görev gündemi çeşitlenip zorlaşırken, Orta
Doğu’da yeni bir savaş patlak veriyor ve Savaş öncesi Arap âleminde altyapısı
en sağlam, kadın erkek eşitliğinde ileri, yüksek öğrenim oranı yüksek,
mezheplerin ve çeşitliliklerin nispi olarak da barış içinde yaşadığı bir ülke
S.246 Irak’a müdahale için 06 Şubat 2003’de ABD öncü istihkâm birliklerinin Türkiye’ye
konuşlanması için izin veren TBMM, ABD’ye sarı ışık yakıyor, 01 Mart 2003’de
reddedilen tezkere öncesi 20 Şubat 2003’de ABD Ankara Büyükelçilik
Müsteşarı John Kunstadter gecikmeyi
Kemalistlere yükleyerek geleceğin zeminini de hazırlıyordu. S.240-241
İzleyen günlerde 04 Temmuz 2003’de silahını savaşmadan teslim etmeyeceğine
yemin eden, Kara Kuvvetlerinin en seçkin birliği Özel Kuvvetler askeri
tarih ve geleneklerimize aykırı şekilde silahlarını ABD Kuvvetlerine teslim
ederken, bu kırılma ile gelecekte Türk Ordusu üzerinde başlatılacak
asimetrik psikolojik harekât uygulamasının yolunu ve kapısını da ardına kadar
açacaktı. S247-248 ABD’nin çıkarları gereği hiçbir muharip kara görevinde
yer almak istemeyen Türk Ordusunun başkaldıran tüm unsurları temizlenmeli
Türkiye’nin en önemli ihraç ürünü asker kullanılmalıydı. S.266
Bu arada 11 Eylül
2001 patlak verirken Araştırmacı yazar ve ekonomist Ergin Yıldızoğlu şu
soruları soruyordu: Nasıl olur da bir avuç terörist CIA, FBI, NSA, MI6, MOSSAD,
Duuxieme Bureau gibi dünyanın en yetkin istihbarat örgütlerini atlatıp da bu
saldırıyı gerçekleştirebiliyordu? İkiz kulelerin çöküş biçimi, enkazda karpit
kalıntıları, bir üçüncü kulenin daha çökmesi, enkazın soruşturma öncesi acele
temizlenmesi, Pentagondaki saldırıda uçak enkazına rastlanmaması, kamera
kayıtlarının bulunamaması, Washington ve New York hava güvenlik sorumlusu
NORAD’ın uçakları yakalayamaması, açıklanamayan konular arasındaydı. S.229 ABD
cellâdını kendi yaratmıştı ve deniz seyir güvenliği de öne çıkıyordu.
Doğu Akdeniz’in ÖNEMİ, Balyoz’un içeriğinde
gizli. Bkz. Cumhuriyet, 04.11.2013,
s.6 Enerji Sektörünün önde gelen şirketlerinden Turcas Holding Yönetim Kurulu
Başkanı Erdal Aksoy.
II. Dünya
savaşında Alman orduları yalnız çılgın bir liderin kötü kararlarına değil,
petrolsüzlüğe de yenik düştü…
·
Bugün, sözde Balyoz davası ile
Cumhuriyet dönemimin en büyük amiral tasfiyesinin yapılmasının ardındaki temel
neden Doğu Akdeniz’deki petrol kaynakları değil mi?
·
Özellikle 2009’dan
sonra çeşitli davalarla uygulanan asimetrik psikolojik harp saldırıların ana
hedefi Donanmayı ulusal çıkar odaklı bir güçten, emperyalist güçlerin ileri
karakol ve tören donanmasına dönüştürmek değil mi? S.260
2010 yılında
Wikileaks belgelerinin birinde 2006’da ABD Ankara Maslahatgüzarı Nancy
McEldowney’in Washington’a çektiği mesajda Türklerin Doğu Akdeniz’de planladığı
yeni ulusal deniz harekâtının BTC Boru Hattı işletmeye açıldığında artacak
tanker trafiği açısından mantıklı, ancak Kıbrıs’ta olası bir reaksiyona neden
olacağı, ayrıca Doğu Akdeniz’de gittikçe artan Türk Donanma hâkimiyetinin
Yunanistan ile gerilimi daha da arttıracağına işaret ediyordu. Nitekim 30 Ocak
2007’de Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de ilan ettiği 13 adet ruhsat alanına
karşı verilen Türk notasında Güneyin tüm adayı temsil etmediği Türkiye’nin
Akdeniz’deki kıta sahanlığının batıda Türk-Yunan kıta sahanlığına kadar
ulaştığı bir kere daha yinelendi. S.350-351
Doğu Akdeniz
uluslar arası deniz hukukunun reddedilemez kural ve içtihatlarına göre
sınırlandırıldığı takdirde Türkiye’nin kıta sahanlığı 145.000 km2 civarındadır.
Ancak AB deniz sınırlarını gösteren haritada kabaca 41.000 km2 bir alana
indirgeniyor.357
Güney Kıbrıs 02
Nisan 2004 günü ilan ettiği sınırlara erişmek için 17 Ocak 2007’de Lübnan’la 17
Aralık 2010’da İsrail ile kıta sahanlığı sınırlandırma antlaşmasını
imzaladılar. Bu arada, ABD’li İsrail yanlısı Heritage Vakfı kurucusu, Nobel
Energy ile ortak çalışan İsrail’in Delek isimli petrol firması Kıbrıs’ın
güneyinde 16 trilyon m3 doğalgaz olduğunu açıklarken Nobel de ek 8 trilyon m3
ek rezerv daha açıkladı. S. 354 15 Ekim 2009 AB yıllık raporunda Türk Deniz
Kuvvetleri, Kıbrıs Cumhuriyeti adına arama yapan sivil gemileri engelleme
şikâyetine maruz kaldı. S.356
İsrail 12 Temmuz
2011 tarihinde sınırlarını gösteren koordinat listesini BM’ye sundu. İsrail 31
Mayıs 2010 Mavi Marmara baskınından sonra Türkiye’nin en hassas olduğu konuda
politikasını değiştirmiş Güney Kıbrıs ile antlaşmaya gitmişti. Türk hükümeti de
Gazze konusundaki çıkarlarını (!) Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının önüne koyarak
tercihini yapmıştı. S.358
Bu çerçevede
İsrail-Güney Kıbrıs askeri ilişkileri tarihinde olmadığı kadar ilerledi. İsrail
ilk kez Ortodoks birliklerle ortak askeri tatbikat yaptı. Ancak en önemlisi
2012 Nisan ayında Türk kıta sahanlığı içinde Meis adası güneyinde ABD, İsrail
ve Yunanistan’ın Türk Deniz ve Hava Kuvvetlerine karşı düzenlenmiş bir senaryo
ile yaptıkları Noble Dina tatbikatıydı. Bu tatbikat yapılırken ABD Dışişleri
Bakanı Hilary Clinton İstanbul’da Suriye’nin Dostları toplantısında Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu ile beraberdi. S.360
Görüldüğü gibi, Cumhuriyet
Donanması için Doğu Akdeniz, Kıbrıs’ın jeopolitik önemi ve “Mavi Vatan”daki
ekonomik çıkarlarımız için….öncelikli ağırlık merkezi olmaya aday Mare Primus
bir alandır. S.336 Rus doğalgaz devi Gazprom bile 300 bin kişilik personeli
de dâhil Rusya’nın yakın çevresindeki ülkelerde caydırıcı Rus gücünün simgesi
oldu. S.261 Balyoz Tertibinde tüm silahlı kuvvetler içinde başlangıçta iki
muvazzaf amiralin tutuklanması son derecede ciddi mesajlar içeriyordu.
Tutuklananlardan birisi Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlara
odaklı stratejilerin oluşturulduğu Plan Prensipler Başkanlığı, diğeri bu
stratejilerin sahada uygulatıcısı, Donanmayı yöneten Harekat Eğitim Daire Başkanlığı,
S.278 Plan Prensipler başkanı Cem Gürdeniz tutuklanmadan birkaç dakika
önce DKK komutanına bir mektup yazarak şöyle dedi. “Bu olay açıkça bir
siber/dijital terör saldırısıdır. Ortada gerçek hiçbir şey yok. Bu dava
üzerinden Deniz Kuvvetlerinde büyük çaplı bir tasfiye hedefleniyor. S.279
06.12.2010 tarihinde Donanma Komutanlığına en büyük siber saldırı
gerçekleştirilmiş ve İstihbarat Başkanlığı koridorlarına Balyoz belgeleri
ekilmiş Murat Bilgel, DKK Kurmay Başkanı iken bu görevi sonunda teamüllere aykırı
bir şekilde Oramiral yapılıp Donanma Komutanı olmuş, daha sonra da DKK
komutanlığı yapmıştır. S.274 Cumhuriyet Donanmasını başta MİLGEM olmak üzere
çeşitli projelerle ayağa kaldıran, “yeni bir muhribin dış pazarlardan temini… bir
baraj fiyatına mal oluyordu. S.134. TCG Berk ve Peyk’in inşaatları Cumhuriyet
Donanması için olağanüstü boyutlardaydı. S.135”, bu sayede HAVELSAN,
ASELSAN ve TÜBİTAK gibi kurumları da ayağa kaldıran Oramiral ÖZDEN ÖRNEK ve
Kurmay Başkanı Koramiral UĞUR YİĞİT ise emperyalist güçler için tam bir kâbus
olup hedef tahtasına yerleştirilmişlerdi. S.266
Venedikliler
İnebahtı Savaşı sonrasında Venedikli Amiral Venier’e acilen erişimi içindeki
tüm yetenekli Türk denizcilerini öldürme emri verdiler386 Onlara göre bu
şekilde Osmanlıların denizlerdeki üstünlüğü ancak bu şekilde sona ermişti.
S.387 Deniz Kuvvetlerinin komuta yapısı da 11.02.2011 gecesi Silivri’de felç
edilmiştir. Amerikalı Stratejist George Freidman “bir donanma gücü
oluşturmak, gerekli teknolojiyi üretmek için değil, ama iyi amiraller ortaya
çıkaran birikmiş bir tecrübenin devredilmesi gerektiği için, nesiller alır.” DDK
uygulanan asimetrik psikolojik ve hukuk savaşlarının hedefi budur. S.387
Bir Norveçli
stratejiste göre güneyin en kuzeyinde, kuzeyin en güneyinde, doğunun en
batısında, batının en doğusunda bulunan Türkiye dünya tarihinin büyük bölümünün
yazıldığı dünya nüfusunun %75’inin yaşadığı ve enerji rezervlerinin %75’inin
bulunduğu Avrasya’dadır. Bu coğrafyada yaşamanın bedeli de ödülü de güçlü
olmaya bağlı olup donanması olduğunda güven ve gönenç olmadığında çöküş ve
işgaller yaşamıştır. Bu topraklar Çeşme Baskını’ndan sonra harekâta katılan Rus
filolarının Baltık’tan Akdeniz’e girdiğini duyan ve “Baltık’tan Akdeniz’e yol
mu var?” diyen gafil devlet adamlarını da “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir”
diyerek bir ulusun denize yönlenmesi gereğini haykıran devlet adamlarını da
görmüştür. S.395
Kitap şöyle biter,
“ …Osmanlıların, Venedik’i isteseler ele geçirebileceklerini… ancak ihmallerini
örtmek için, Tanrı’nın denizleri Hıristiyanlara, karaları da Müslümanlara
verdiğini söylerler. Hıristiyanların ortak çıkarı için bu uykudan
uyanmamalarını dileriz, çünkü Türkler, günün birinde denizde güçlü olmayı
akıllarına koyarlarsa… cihanın önlerinde eğileceğinden kuşku duyulmasın.” 17.
yüzyıl İngiliz devlet adamı, Ricaut de la Marliniére, s.397
-0-
İki yabancı dil bilen, iki mastır yapmış ve Balyoz Davası nedeniyle hapsine
hükmedilen Tümamiral Cem Gürdeniz’in bu
kitabı, kendi şahsını savunmadan ama kendi şahsında Türkiye’nin egemenlik
hakları ve onun koruyucusu Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinde oynanan
oyunların teşhiri olup, biçim olarak adeta “Dimitrov’un Savunması” gibidir.
Öte yandan, dört tarafı denizlerle yaşayıp
az çok okuryazar olup bu yaşıma kadar denizcilik konusunda bilmediğim, teknik
denebilecek özellikte olmasına karşın denizcilik, denizciliğin dış politikadaki
yeri konusunda ayrıntılı bilgi edinilebilecek bir kaynak olma özelliğini de
taşıyor.
Cem Gürdeniz’in “Mavi Vatan” olarak
tanımladığı denizlerin su ürünlerinin yanında yeraltı kaynakları açısından
zenginliğinin de sahildar bir ülke olarak Türkiye açısından hayati önemi ve bu
hakların korunması ve kullanımında donanmanın işlevi de örneklerle anlatılıyor.
Bu yapılırken iki sahildar ülke olarak Türkiye ve Yunanistan karşılaştırılıyor.
Buna göre Türkiye entellektüellerinin büyük bir çoğunluğu karasuları ve kıta
sahanlığı gibi kavramlara yabancıyken, Yunan entellijensiyasının Münhasır
Ekonomik Bölge ile kıta sahanlığı arasındaki farkı gündeme getirebilecek kadar
donanımlı olduğu vurgulanıyor.
Ne yazık ki, Türk
halkı bir deniz devleti olan Türkiye’nin denizlerdeki yaşamsal çıkarlarının
henüz farkına bile varamadan sahip olduğu güçlü donanmanın emsali görülmemiş
tertiplerle zayıflatılmasına komuta yapısının neredeyse yok edilmesine seyirci
kalıyor. S.17
Tıpkı kardeşim
Cahit Oklap’ın yazdığı gibi “Benim açımdan bu kitabı okumuş olmanın
bir kazancı, deniz ve denizcilik konusunda Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze
kadar olan gelişmeleri tarihi akışı içinde öğrenmekse, diğer kazancı da Cem
Gürdeniz şahsında TSK içindeki çok donanımlı yurtsever subay ve astsubayların
varlığını ve bu unsurların bir NATO ordusunda görevli olmalarına karşın
AB(D)’nin ülkemiz ve bölgemize yönelik emperyalist emellerinin farkında
olduklarını öğrenmektir.”
Kırmızı Kedi Yayınevi, 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder