4 Mart 2014 Salı



Hedefteki Donanma, Cem Gürdeniz 872/82-XXX
--------------------------------------------------------

Akdeniz’de deniz alanlarının kaderi şekillendirilirken bölgedeki en büyük deniz gücüne sahip olduğumuz unutulmamalıdır.
Balyoz Tertibine rağmen,
Cumhuriyet Donanması’nın şimdiki ve gelecek nesilleri tutuklanma tehdidi ve hapis yatma korkusunu üzerlerinden atmalı ve başta Doğu Akdeniz’de ve diğer denizlerdeki çıkar kayıplarımıza izin vermemelidir.
Jeopolitik kayıpları gidermenin on yıllar hatta yüz yıllar aldığını unutmamalıdır. Bu kapsamda Akdeniz, Türkiye’nin proaktif deniz politikalarına sahne olmalıdır. Türkiye bu güce sahiptir.
Bu anlamda Türkiye asla Antalya körfezine sıkıştırılamaz.
Akdeniz, Türk Deniz Gücünün vazgeçemeyeceği hayat alanıdır ve öyle de kalmaya devam edecektir.
S.363

Bilindiği gibi, Osmanlı donanması tarihinin hiçbir döneminde doktrin birliğine, güçlü ve organize bir lojistiğe sahip değildi. S.63 ve Osmanlı İmparatorluğu… denizlere hakimiyeti devlet politikasına hiçbir zaman dönüştüremedi. S.61
Nitekim İmparatorluğun duraklama, gerileme ve çöküş dönemleri hep denilerdeki gerileme ve kayıplarla başladı. 6 Ekim 1571 İnebahtı yenilgisi… Osmanlı’nın yenilmezlik mitini ortadan kaldırırken galiplere psikolojik bir üstünlük sağladı.  S.61
Oysa, Stratejist Modelski’ye göre: Küresel güç küresel erişim gerektirir. Bunların arasını deniz gücü doldurur. Küresel erişim yoksa küresel güç de yoktur.  S.53
Doğrudur ki, 20 Ekim 1827’deki Navarin Baskınında yakılan Osmanlı ve Mısır Donanmalarının güç yitimi hem Osmanlı’nın Ege kaybını hem de Mısır’ın gerileme sürecini başlattı. Navarin Baskını sonrası Osmanlı İmparatorluğunun zayıflığı nedeniyle ile 1832’da bağımsızlığını kazanan Yunanistan arasında yapılan tüm savaşlarda Anadolu Ege Denizinden adım adım uzaklaşmıştır. Navarin baskını sonrası dünya siyasi haritasında yükselen Asya –Afrika ekseni yerini Avrupa-Yunan eksenine bırakmıştır. S.140 Bu Türk karşıtı eksen bugün de AB içinde kümelenmiştir.
Bunun yanında, Lozan’da Boğazların askerden arındırılması, İskenderun Körfezinin büyük bir kısmının sınırlarımız dışında kalması, Ege’de İtalya’nın geçici olarak elinde bulundurduğu Oniki Adalar’ın geri alınamayışında şüphesiz ki donanmasızlık büyük bir rol oynadı.  S.79
“Denizler tükenmez bir servet ve kuvvet membaıdır. Osmanlı milletinin tabiatında ise denizcilik olmayabilir. Ancak öyle bir memlekette oturmaktadır ki o memleket stratejik, politik ve ekonomik durumu itibariyle denizlere hâkim bir milletle var olmak ihtiyacındadır. Osmanlı Asyası kendisine böyle bir sahip buluncaya kadar keşmekeşten kurtulamayacaktır. İnsanlar tabiatın kanunlarına uymazlarsa yaşayamazlar. Osmanlı Türkleri ya denizci olmaya veya eski vatanlarının kızgın çöllerinde çobanlık etmeye mahkûmdur.” S.384 Haydar Alpagut, Donanma mecmuası, Temmuz 1913
Bunu doğrulayan şu sözlere bir göz atalım. “Balkan Savaşı ve I.Dünya savaşı sırasında ordumuzun mevcudu 150.000 kişiydi. Fakat donanmamız Osmanlı’nın 350.000 kişilik kuvvetlerinin deniz yoluyla cephelere sevklerini engelleyerek harplerin sonuçlarına 500.000 kişilik bir kuvvet gibi etkili olmuştur. S.384 Yunanistan Genel Kurmay Başkanı Oramiral Limberis, 1997
Kurtuluş savaşı sonrasını izleyen tarihlerde bir gün, Atatürk sorar: “Türkiye’nin işgal edildiğini ve yalnızca Akdeniz Bölgesinde mukavemet edebildiğini düşünelim… İkmal yollarımız ve imkanlarımız nedir?... Efendiler, Kıbrıs düşmen elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir.” S.114 diyen uzak görüşlü dahi komutanımızın öngörülerinin aksine,  Demokrat Parti zamanında Deniz Kuvvetleri, bir Marmara Donanması görünümünde olup “ 1963 yılındaki Kanlı Noel’e kadar hiçbir Genel Kurmay Başkanı ya da Deniz Kuvvetleri Komutanı denizaşırı yetenek geliştirilmesine odaklanmadı. Zira yoğun Amerikan yardımı ve indoktrinasyonu sonucunda Deniz Kuvvetlerinin ulusal çıkar odaklı strateji üretme refleksi köreltilmişti. S.110
07 Ağustos 1946 ve 24 Eylül 1946 Sovyet notaları ile … bu durumu fırsat bilen ABD ve İngiltere’nin fırsatçı çabaları ile gerginleşen Türk- Sovyet ilişkileri sonucunda… 18 Şubat 1952’de NATO’ya giren Türkiye, zenginler kulübünün fakir bir üyesi olarak, bu kulübe olan aidatını da sahip olduğu zengin coğrafyası, geri bıraktırılan sanayisi, duraklıyan kalkınması ve en önemlisi karartılan aydınlanması ile ödedi. S.98.
“Türkiye gibi, antikomünist hükümetlerin iktidarda olduğu ülkeler yapılacak yardımlar ve açılacak krediler öncelikle askeri nitelikte olmalıdır. Oltaya yakalanmış balığın yeme ihtiyacı yoktur. Geliştirilmiş ekonomik yardım, Türkiye’de bazı durumlarda düşünülenin aksine sonuçlar verebilir, yani bağımsızlık eğilimlerini artırıp mevcut askeri planlarımızı zayıflatabilir. Bu tür ülkelere yapılacak yardım, bize bağlı iktidarları tutacak ve ABD’ye düşman unsurları zararsız hale getirecek biçim ve miktarda olmalıdır. 1956, Nelson Rockefeller’den ABD Başkanı Eisenhower’a yazdığı mektuptan S.101
Boğazlar, artık Lozan’a kadar boğaz boğaza savaştığı, Sevr Antlaşmasını dayatan Avrupa-Atlantik Devletlerinin ait olduğu bloğun önüne itilmişti. S.99
Ne zaman ki; 1963 Kıbrıs Krizi, 1964 Johnson Mektubu, 974 Kıbrıs Barış Harekâtı, ardından ABD silah ambargosu, 73, 74 ve 76 kıta sahanlığı krizleri donanma stratejistleri için büyük bir uyanışın çalar saatleri olmuş, Deniz Kuvvetleri 2010 yılında yapılan emperyal bir kurgu, Balyoz Harekatına, kadar bir yandan NATO, bir yandan da Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs ağırlıklı iki temelli yapıda yorumlanıp şekillendirilmeye başlamıştı. S.148
Kıbrıs çıkarması esnasında dünya tarihinde ilk defa seyir halindeyken bir Amfibi Deniz Piyade Alayı çıkarma araçlarına bindirilmiştir, LİMBO Harekâtı ki bu pek çok ülkenin askeri akademilerinde örnek olarak anlatılmaktadır. S.126 İzleyen yıllarda, Donanma… gelişen her duruma anında reaksiyon göstereceğini kanıtlamış, yarı kapalı bir deniz olan Ege denizinde Foça ve Aksaz üslerinin yanı sıra Gölcük gibi kapalı bir coğrafyadan Ege’ye kısa sürede çıkmış, bölgeye 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Nato’dan geçici ayrılan Yunanistan’ın 12 Eylül darbesinden tam 39 gün sonra ROGERS adlı Ege’de Türkiye’nin çıkarlarına zararlı oldu bitti bir planla 20 Ekim 1980 günü NATO’ya geri dönen, S.152 Yunan Donanmasından önce intikal etmiştir. Kardak Krizi sonrası Genel Kurmay Başkanlığı’nda Yunanistan ve Kıbrıs Daire Başkanlığı kurulmuş ise de Daha sonra da bu dairede görev alanların pek çoğu Balyoz davasında tutuklanmıştır. S.165. Kardak krizinde görev alan, Tuğamiral Aydın Gürül, Albay Ali Türkşen, Yarbay Ercan Kireçtepe de Balyoz ve Kafes davalarında tutuklandılar. S.162 Kardak krizinde konu ufak bir kaya parçası değildir. Aynı ufak kaya parçası denilen oysa ülkelerin egemenlik ve kıta sahanlığı haklarına ilintili bu tür sorunlara örnek olarak Japonya Çin arasında Senkaku/Diayou, Güney Kore Çin arasında Socotra, Japonya Güney Kore arasında Dokto, Wietnam ile Çin arasında Parcel, Japonya ile Rusya arasında Kuril, Çin Vietnam, Malezya, Filipinlar, Tayvan ve Brunei arasında Spratly,  Arjantin ile İngiltere arasında Falkland, İspanya ile Fas arasında Ceuta ve Mallila, ABD ile Kanada arasında Machias Seal kayalıkları da gösterilebilinir. S.164
Bu arada 11 Kasım 1976 Bern Mutabakatı kıta sahanlığı sorununda akılda tutulması gerekli bir milattır. S.147. 10 Aralık 1982’de BM Deniz Hukuku Sözleşmesi ile kıta sahanlığından 200 mt. derinlik kavramı (*) 1945’de Başkan Truman’ın ağzından ortaya atıldı. Çünkü o tarihte petrol yatakları ancak 200 metre derinliğe kadar işletilebiliyordu. S.144 Bu kavram devletler tarafından genel kabul görerek bir içtihat gibi kullanılmaya başladı. Daha sonra terk edilerek 200 mt. Uzaklık ölçütü kondu. Adaların da kendi kıta sahanlıklarına sahip olacağı kavramı getirildi. S.153
Balyoz’a doğru… Soğuk savaş boyunca Türk Boğazlarına yönelik olası Varşova Paktı amfibi harekâtını önleme ve bu kritik suyolunun kapatılarak Akdeniz’deki Sovyet Eskadronu’nun ABD 6.Filosu tarafından imhasına destek olarak şekillenen donanmanın görevi,S.176, I. Körfez harekâtında muharip faaliyet icra eden ama kendisine yakın bir muharip tehdit uygulanmayan devrimsel bir stratejiye dönüşmüş, s.179 ve 1997 Ocak ayından itibaren “Açık Denizlere Doğru” sloganı altında, giderek donanmamız da Orta Çaplı Bölgesel Güç İntikal Donanması kavramı içinde anılmaya başlamıştır. Bu donanmaları tanımlayan 9 kategoride 4. kategoridir. S.181
12 Haziran 1998’de “Açık Denizler Doğru” stratejisi içinde yapılan Denizkurdu-98 tatbikatında 40 parça Türk savaş gemisi Malta’nın güneyi ile Girit’in güneyinde 15 adet F.16’nın taktik hava desteği eşliğinde toplandığında Yunanistan yanıt olarak Güney Kıbrıs’a 4 adet F.16 konuşlandırdı. Bazı gazeteler donanmanın bu güç gösterisinin ABD Elçiliği’nde endişe yarattığını ve Dışişleri Bakanlığı’na sorulduğunu yazıyordu. S.217 Nitekim bu açılım stratejisine tepkiler gecikmedi. Türkler denizde fazla olmaya başlamıştı. Yanıtı 2009 yılından itibaren Deniz Kuvvetlerini hedef alan emperyal kurgu ve tertiplerle ve 24 Şubat 2010 tarihinden itibaren de davalarla gelip kendi insanlarımızın kurduğu tuzaklarla emperyalizm Türk deniz gücünü ezecekti. S.167
Gün be gün kaynayan bölgemizde donanmanın görev gündemi çeşitlenip zorlaşırken, Orta Doğu’da yeni bir savaş patlak veriyor ve Savaş öncesi Arap âleminde altyapısı en sağlam, kadın erkek eşitliğinde ileri, yüksek öğrenim oranı yüksek, mezheplerin ve çeşitliliklerin nispi olarak da barış içinde yaşadığı bir ülke S.246 Irak’a müdahale için 06 Şubat 2003’de ABD öncü istihkâm birliklerinin Türkiye’ye konuşlanması için izin veren TBMM, ABD’ye sarı ışık yakıyor, 01 Mart 2003’de reddedilen tezkere öncesi 20 Şubat 2003’de ABD Ankara Büyükelçilik Müsteşarı  John Kunstadter gecikmeyi Kemalistlere yükleyerek geleceğin zeminini de hazırlıyordu. S.240-241 İzleyen günlerde 04 Temmuz 2003’de silahını savaşmadan teslim etmeyeceğine yemin eden, Kara Kuvvetlerinin en seçkin birliği Özel Kuvvetler askeri tarih ve geleneklerimize aykırı şekilde silahlarını ABD Kuvvetlerine teslim ederken, bu kırılma ile gelecekte Türk Ordusu üzerinde başlatılacak asimetrik psikolojik harekât uygulamasının yolunu ve kapısını da ardına kadar açacaktı. S247-248 ABD’nin çıkarları gereği hiçbir muharip kara görevinde yer almak istemeyen Türk Ordusunun başkaldıran tüm unsurları temizlenmeli Türkiye’nin en önemli ihraç ürünü asker kullanılmalıydı. S.266
Bu arada 11 Eylül 2001 patlak verirken Araştırmacı yazar ve ekonomist Ergin Yıldızoğlu şu soruları soruyordu: Nasıl olur da bir avuç terörist CIA, FBI, NSA, MI6, MOSSAD, Duuxieme Bureau gibi dünyanın en yetkin istihbarat örgütlerini atlatıp da bu saldırıyı gerçekleştirebiliyordu? İkiz kulelerin çöküş biçimi, enkazda karpit kalıntıları, bir üçüncü kulenin daha çökmesi, enkazın soruşturma öncesi acele temizlenmesi, Pentagondaki saldırıda uçak enkazına rastlanmaması, kamera kayıtlarının bulunamaması, Washington ve New York hava güvenlik sorumlusu NORAD’ın uçakları yakalayamaması, açıklanamayan konular arasındaydı. S.229 ABD cellâdını kendi yaratmıştı ve deniz seyir güvenliği de öne çıkıyordu.
Doğu Akdeniz’in ÖNEMİ, Balyoz’un içeriğinde gizli. Bkz. Cumhuriyet, 04.11.2013, s.6 Enerji Sektörünün önde gelen şirketlerinden Turcas Holding Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Aksoy.
II. Dünya savaşında Alman orduları yalnız çılgın bir liderin kötü kararlarına değil, petrolsüzlüğe de yenik düştü…
·         Bugün, sözde Balyoz davası ile Cumhuriyet dönemimin en büyük amiral tasfiyesinin yapılmasının ardındaki temel neden Doğu Akdeniz’deki petrol kaynakları değil mi?
·         Özellikle 2009’dan sonra çeşitli davalarla uygulanan asimetrik psikolojik harp saldırıların ana hedefi Donanmayı ulusal çıkar odaklı bir güçten, emperyalist güçlerin ileri karakol ve tören donanmasına dönüştürmek değil mi? S.260
2010 yılında Wikileaks belgelerinin birinde 2006’da ABD Ankara Maslahatgüzarı Nancy McEldowney’in Washington’a çektiği mesajda Türklerin Doğu Akdeniz’de planladığı yeni ulusal deniz harekâtının BTC Boru Hattı işletmeye açıldığında artacak tanker trafiği açısından mantıklı, ancak Kıbrıs’ta olası bir reaksiyona neden olacağı, ayrıca Doğu Akdeniz’de gittikçe artan Türk Donanma hâkimiyetinin Yunanistan ile gerilimi daha da arttıracağına işaret ediyordu. Nitekim 30 Ocak 2007’de Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de ilan ettiği 13 adet ruhsat alanına karşı verilen Türk notasında Güneyin tüm adayı temsil etmediği Türkiye’nin Akdeniz’deki kıta sahanlığının batıda Türk-Yunan kıta sahanlığına kadar ulaştığı bir kere daha yinelendi. S.350-351
Doğu Akdeniz uluslar arası deniz hukukunun reddedilemez kural ve içtihatlarına göre sınırlandırıldığı takdirde Türkiye’nin kıta sahanlığı 145.000 km2 civarındadır. Ancak AB deniz sınırlarını gösteren haritada kabaca 41.000 km2 bir alana indirgeniyor.357
Güney Kıbrıs 02 Nisan 2004 günü ilan ettiği sınırlara erişmek için 17 Ocak 2007’de Lübnan’la 17 Aralık 2010’da İsrail ile kıta sahanlığı sınırlandırma antlaşmasını imzaladılar. Bu arada, ABD’li İsrail yanlısı Heritage Vakfı kurucusu, Nobel Energy ile ortak çalışan İsrail’in Delek isimli petrol firması Kıbrıs’ın güneyinde 16 trilyon m3 doğalgaz olduğunu açıklarken Nobel de ek 8 trilyon m3 ek rezerv daha açıkladı. S. 354 15 Ekim 2009 AB yıllık raporunda Türk Deniz Kuvvetleri, Kıbrıs Cumhuriyeti adına arama yapan sivil gemileri engelleme şikâyetine maruz kaldı. S.356
İsrail 12 Temmuz 2011 tarihinde sınırlarını gösteren koordinat listesini BM’ye sundu. İsrail 31 Mayıs 2010 Mavi Marmara baskınından sonra Türkiye’nin en hassas olduğu konuda politikasını değiştirmiş Güney Kıbrıs ile antlaşmaya gitmişti. Türk hükümeti de Gazze konusundaki çıkarlarını (!) Doğu Akdeniz’deki çıkarlarının önüne koyarak tercihini yapmıştı. S.358
Bu çerçevede İsrail-Güney Kıbrıs askeri ilişkileri tarihinde olmadığı kadar ilerledi. İsrail ilk kez Ortodoks birliklerle ortak askeri tatbikat yaptı. Ancak en önemlisi 2012 Nisan ayında Türk kıta sahanlığı içinde Meis adası güneyinde ABD, İsrail ve Yunanistan’ın Türk Deniz ve Hava Kuvvetlerine karşı düzenlenmiş bir senaryo ile yaptıkları Noble Dina tatbikatıydı. Bu tatbikat yapılırken ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton İstanbul’da Suriye’nin Dostları toplantısında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile beraberdi. S.360
Görüldüğü gibi, Cumhuriyet Donanması için Doğu Akdeniz, Kıbrıs’ın jeopolitik önemi ve “Mavi Vatan”daki ekonomik çıkarlarımız için….öncelikli ağırlık merkezi olmaya aday Mare Primus bir alandır. S.336 Rus doğalgaz devi Gazprom bile 300 bin kişilik personeli de dâhil Rusya’nın yakın çevresindeki ülkelerde caydırıcı Rus gücünün simgesi oldu. S.261 Balyoz Tertibinde tüm silahlı kuvvetler içinde başlangıçta iki muvazzaf amiralin tutuklanması son derecede ciddi mesajlar içeriyordu. Tutuklananlardan birisi Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’deki ulusal çıkarlara odaklı stratejilerin oluşturulduğu Plan Prensipler Başkanlığı, diğeri bu stratejilerin sahada uygulatıcısı, Donanmayı yöneten Harekat Eğitim Daire Başkanlığı, S.278 Plan Prensipler başkanı Cem Gürdeniz tutuklanmadan birkaç dakika önce DKK komutanına bir mektup yazarak şöyle dedi. “Bu olay açıkça bir siber/dijital terör saldırısıdır. Ortada gerçek hiçbir şey yok. Bu dava üzerinden Deniz Kuvvetlerinde büyük çaplı bir tasfiye hedefleniyor. S.279 06.12.2010 tarihinde Donanma Komutanlığına en büyük siber saldırı gerçekleştirilmiş ve İstihbarat Başkanlığı koridorlarına Balyoz belgeleri ekilmiş Murat Bilgel, DKK Kurmay Başkanı iken bu görevi sonunda teamüllere aykırı bir şekilde Oramiral yapılıp Donanma Komutanı olmuş, daha sonra da DKK komutanlığı yapmıştır. S.274 Cumhuriyet Donanmasını başta MİLGEM olmak üzere çeşitli projelerle ayağa kaldıran,  “yeni bir muhribin dış pazarlardan temini… bir baraj fiyatına mal oluyordu. S.134. TCG Berk ve Peyk’in inşaatları Cumhuriyet Donanması için olağanüstü boyutlardaydı. S.135”, bu sayede HAVELSAN, ASELSAN ve TÜBİTAK gibi kurumları da ayağa kaldıran Oramiral ÖZDEN ÖRNEK ve Kurmay Başkanı Koramiral UĞUR YİĞİT ise emperyalist güçler için tam bir kâbus olup hedef tahtasına yerleştirilmişlerdi. S.266
Venedikliler İnebahtı Savaşı sonrasında Venedikli Amiral Venier’e acilen erişimi içindeki tüm yetenekli Türk denizcilerini öldürme emri verdiler386 Onlara göre bu şekilde Osmanlıların denizlerdeki üstünlüğü ancak bu şekilde sona ermişti. S.387 Deniz Kuvvetlerinin komuta yapısı da 11.02.2011 gecesi Silivri’de felç edilmiştir. Amerikalı Stratejist George Freidman “bir donanma gücü oluşturmak, gerekli teknolojiyi üretmek için değil, ama iyi amiraller ortaya çıkaran birikmiş bir tecrübenin devredilmesi gerektiği için, nesiller alır.” DDK uygulanan asimetrik psikolojik ve hukuk savaşlarının hedefi budur. S.387
Bir Norveçli stratejiste göre güneyin en kuzeyinde, kuzeyin en güneyinde, doğunun en batısında, batının en doğusunda bulunan Türkiye dünya tarihinin büyük bölümünün yazıldığı dünya nüfusunun %75’inin yaşadığı ve enerji rezervlerinin %75’inin bulunduğu Avrasya’dadır. Bu coğrafyada yaşamanın bedeli de ödülü de güçlü olmaya bağlı olup donanması olduğunda güven ve gönenç olmadığında çöküş ve işgaller yaşamıştır. Bu topraklar Çeşme Baskını’ndan sonra harekâta katılan Rus filolarının Baltık’tan Akdeniz’e girdiğini duyan ve “Baltık’tan Akdeniz’e yol mu var?” diyen gafil devlet adamlarını da “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir” diyerek bir ulusun denize yönlenmesi gereğini haykıran devlet adamlarını da görmüştür. S.395
Kitap şöyle biter, “ …Osmanlıların, Venedik’i isteseler ele geçirebileceklerini… ancak ihmallerini örtmek için, Tanrı’nın denizleri Hıristiyanlara, karaları da Müslümanlara verdiğini söylerler. Hıristiyanların ortak çıkarı için bu uykudan uyanmamalarını dileriz, çünkü Türkler, günün birinde denizde güçlü olmayı akıllarına koyarlarsa… cihanın önlerinde eğileceğinden kuşku duyulmasın.” 17. yüzyıl İngiliz devlet adamı, Ricaut de la Marliniére, s.397
-0-
İki yabancı dil bilen, iki mastır yapmış ve  Balyoz Davası nedeniyle hapsine hükmedilen Tümamiral Cem Gürdeniz’in bu kitabı, kendi şahsını savunmadan ama kendi şahsında Türkiye’nin egemenlik hakları ve onun koruyucusu Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinde oynanan oyunların teşhiri olup, biçim olarak adeta “Dimitrov’un Savunması” gibidir.
Öte yandan, dört tarafı denizlerle yaşayıp az çok okuryazar olup bu yaşıma kadar denizcilik konusunda bilmediğim, teknik denebilecek özellikte olmasına karşın denizcilik, denizciliğin dış politikadaki yeri konusunda ayrıntılı bilgi edinilebilecek bir kaynak olma özelliğini de taşıyor.
Cem Gürdeniz’in “Mavi Vatan” olarak tanımladığı denizlerin su ürünlerinin yanında yeraltı kaynakları açısından zenginliğinin de sahildar bir ülke olarak Türkiye açısından hayati önemi ve bu hakların korunması ve kullanımında donanmanın işlevi de örneklerle anlatılıyor. Bu yapılırken iki sahildar ülke olarak Türkiye ve Yunanistan karşılaştırılıyor. Buna göre Türkiye entellektüellerinin büyük bir çoğunluğu karasuları ve kıta sahanlığı gibi kavramlara yabancıyken, Yunan entellijensiyasının Münhasır Ekonomik Bölge ile kıta sahanlığı arasındaki farkı gündeme getirebilecek kadar donanımlı olduğu vurgulanıyor.
Ne yazık ki, Türk halkı bir deniz devleti olan Türkiye’nin denizlerdeki yaşamsal çıkarlarının henüz farkına bile varamadan sahip olduğu güçlü donanmanın emsali görülmemiş tertiplerle zayıflatılmasına komuta yapısının neredeyse yok edilmesine seyirci kalıyor. S.17
Tıpkı kardeşim Cahit Oklap’ın yazdığı gibi Benim açımdan bu kitabı okumuş olmanın bir kazancı, deniz ve denizcilik konusunda Cumhuriyet’in kuruluşundan günümüze kadar olan gelişmeleri tarihi akışı içinde öğrenmekse, diğer kazancı da Cem Gürdeniz şahsında TSK içindeki çok donanımlı yurtsever subay ve astsubayların varlığını ve bu unsurların bir NATO ordusunda görevli olmalarına karşın AB(D)’nin ülkemiz ve bölgemize yönelik emperyalist emellerinin farkında olduklarını öğrenmektir.”

Kırmızı Kedi Yayınevi, 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder