3 Mart 2014 Pazartesi



100 Yılın Rövanşı, Kerem Çalışkan 1077 - XIX.
--------------------------------------------------
“2012 yılı, Balkan Savaşı ve Balkanlar’da Türk- Müslüman soykırımının 100. yıldönümü. 100 yıl önce, Osmanlı Türkleri 500 yıl hüküm sürdükleri ata topraklarından, Haçlı zihniyetine benzer bir vahşet ve düşmanlıkla ‘kan ve dehşet’ içinde atıldılar. 600 bin Türk ve Müslüman öldürüldü. 900 bini göçmen olarak İstanbul ve Anadolu’ya sığındı. Avrupa kılını kıpırdatmadı. Tam tersi ‘Hıristiyan milletlere destek verdi.
Bu olaydan hemen sonra I.Dünya Savaşı içinde 1915’te ünlü ’Ermeni Tehciri’ yaşandı. Bu olay sırasında da 1 milyona yakın Ermeni, Anadolu topraklarını terk etti. Ermeniler 100 yıldır bu olayı ‘Ermeni Soykırımı’ olarak niteliyor ve 500 bin ile 1 milyon arasında Ermeni’nin Türkler tarafından kasten soykırıma uğratıldığını öne sürüyorlar.” 
Ön sözünün ilk iki paragrafı yukarıda aynen yazıldığı gibi olan ve 1878 Aya Stefanos, Yeşilköy Anlaşmasından, Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin kurulmasına kadar uzanan Kerem Çalışkan’ın bu kitabı, daha başlarken;
·         Peki, sen 500 yıl önce Avrupa topraklarına girerken Avrupalılara sordun mu?
·         Doğuda yapılan yanlışlıkları, Balkanlar’da yapılan yanlışlıklara mı aklayacaksın? Bir tarih tezine, kan davası yakışır mı?
gibi, halkları birbirine kırdıran diyalektik süreç ve bu süreçte rol alan belirleyicilerden uzak sakatlıklar nedeniyle bütününde doğru bir temele oturmuyor.
Kitaptaki ana teze göre Türkler iki kez imhanın eşiğine geldi;
·         Birincisi 1915’de başladı. 24 Nisan 1915’de İtilaf devletleri Çanakkale’de karaya çıktı. Yeterli sonuç alınamadı. Daha doğrusu yedi düvelin dengeleri gereği Osmanlı’nın yaşatılması uygun görüldü.
·         İkincisi 15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgaliyle başladı. Bilinen iç ve dış dinamiklerin de devreye girmesiyle imha planının başarılı olmasını bırakın Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve,
·         Yazara göre imhaya odaklı bu süreç 2015’in eşiğinde 100 yıl sonra “ Ermeni Soykırımı” söylemi çerçevesinde devam ediyor. Şöyle ki;
o        Şu anda Güneydoğu’daki sürecin içinde bir federasyon varsa kuzeydoğu da sürecin içindedir.
o        Bunun kanıtları ise 23 Ağustos 1990’da kabul edilen ve 1995’de Ermenistan Anayasa’sına da konan “ Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiye’si ve [Batı Ermenistan= Trabzon’dan Adana’ya içeren bölge]’de gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslar arası kabul görmesini destekler…” ifadesinde saklıdır. Yani Ermeniler (Kuzeydoğu) bizimdir diyen bir Anayasa’ya sahiptir.
Tekrarlarsak, Kerem Çalışkan “100 Yılın Rövanşı”nda ana tema olarak şunu işlemektedir: “1915 Ermeni tehciri, 1912 Balkanlardaki Türk ve Müslüman soykırımının Anadolu’da Rus Çarlığı ve Ermeni milliyetçileri tarafından tekrarlanmak istenmesinin sonucudur. 1912 ile 1915 arasında sanılandan daha fazla bir neden-sonuç ilişkisi vardır. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma süreci içinde halkın Rumi 1293 takvimine göre 93 Balkan Harbi dediği savaş sonrasında binlerce insan doğup büyüdüğü topraklardan göç etmek zorunda kaldı. En büyük kırımlar da Balkan Savaşı’yla başladı. İnsanlar, topraklarından , [Benim Notum:…kılını bile kıpırdatmadan süreci seyreden ezenlerin gözetiminde, ezilenlerin safındaki ezilenler tarafından”] vahşet ve düşmanlıkla kan ve dehşet içinde atıldılar. O günün ve günümüzün “ileri ve modern dünya”sı, bugün de pek çok olayda olduğu gibi, işlenen zulümler karşısında kılını bile kıpırdatmamakla kalmadı aksine destek verdi.
1878 Berlin Anlaşmasıyla topraklarının 165.000 kilometre karesini kaybeden ve zayıflayan Osmanlı’ya karşı ilk isyanını 1894 Sason’da çifte vergi ve Kürt baskısı ile gerekçelendiren Ermeniler, 1912’de Balkanlar’da Ermenilerin de Osmanlı yurttaşı olarak 8.000 subay, erbaş ve er ile katıldığı harbin ardından, 1915 Sarıkamış felaketinden sonra yenilen Osmanlı Ordusuna karşı Katolik ve Protestan Ermeni Osmanlı yurttaşları hariç, diğer Ermeni yurttaşları düşmanla işbirliğine gidince felaketin getirdiği incinme ve sarsıntının da tetiklemesiyle Doğu Anadolu’da “Ermeni Tehciri” yaşandı. Tıpkı Balkanlarda olduğu gibi şu ya da bu nedenle, başıboş guruplar, kışkırtıcılar, Ermeni mallarına göz dikmişler olanlar gibi yasa dışı unsurların da devreye girmesiyle, yaklaşık bir milyona yakın Ermeni, [Benim Notum:…kılını bile kıpırdatmadan süreci seyreden ezenlerin gözetiminde, ezilenlerin safındaki ezilenler tarafından”] Anadolu’daki topraklarından sürgün edildiler.
Bence bu sürecin kime yaradığını en iyi anlatan, kitabın 117. sayfasındaki, o zaman I. Kafkas Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’in III. Ordu Komutanlığı’na yazdığı aşağıda kısaltarak not ettiğim, mektup.“… Alaca’ya varışta… kurtulabilen 48 nüfustan başka, …İslam halkından 278’ini şehit, 42’sinin çoğunu ağır yaralı buldum… 278 şehit gurubu içinde tecavüzden sonra ciğerleri duvara asılmış genç kızlar, karınları deşilmiş hamile kadınlar,… pek hazin görüntü ile… gelirken Arapkir ve Eğin’de 3-4 bin Ermeni’nin kısmen ihtida perdesi arkasında büyük bir hürriyet ve tam eşitlik ile mutlu bir hayat geçirmekte olduklarını görünce… keder ve üzüntümü… belirtmek isterim.” Filler tepişti, karıncalar ezildi. Kitabın, 102. ve 111. sayfalar arasındaki, Rus – Ermeni “Urus” cephesinde savaşan Said-i Nursi’ye ayrılmış 6. bölümü ise adeta bir ikramiye gibi… 1878’den günümüze dizinsel bilgi tazelemek istiyorsanız temiz bir Türkçe ile yazılmış bu kitabı okuyun derim.


Caretta  Yayınları,  Mayıs 2012 (1. Basım)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder