Rüzgârın
Gölgesi, Carlos Ruiz Zafón
Çeviri: İdil
Dündar
“Kitap, şarap rengi
deriyle ciltlenmiş,
tepedeki kubbenin
damıttığı ışıkta altın rengi harflerle başlığını fısıldıyordu.”
***
La sombra del viento, Rüzgârın Gölgesi, adıyla
yayınlanan büyülü gerçekçilik ve polisiyeye yakın romanın kurgusunda, Julián
Carax’ın yazdığı her kitabı yakmaya, yok etmeye yeminli bir adamın izini
sürme arayışı yer alır. Öykü 1945'te Barselona'da geçer. Her biri diğerinden bağımsız
belirli noktalarda karakterleri buluşan, Unutulmuş Kitaplar Mezarlığı dizisini
oluşturan dört kitabın ilkidir. Bir sonraki roman El juego del ángel, Meleklerin Oyunu da 1920'ler ve 1930'lar
Barselona'sında geçer. İzleyen roman, El prisionero del cielo, Cennet’in Tutsağı ile 1940'lara geri
döner. El laberinto de los espíritus, Ruhların
Labirenti, dizinin son kitabıdır.
Bu roman, İspanya İç Savaşı’nın izlerini derinden
taşımakta, ancak sadece savaş ve savaş sonrası zenginliğin karanlık ve kirli
yüzünü, siyaset, ticaret, kilise ve güvenlik kurumlarının birlikteliğini yansıtmaktadır.
Romandan bize yansıyan, plütokrasi yaşantısında bireyler arasındaki
ilişkilerden ibarettir. İşçi sınıfının varlığını göremeyiz.
Öykü, anlatıcı ve ana kahraman Daniel Sempere’nin
kitapçı babası Bay Sempere’nin oğlunu gizemli, kutsal bir sığınak olan,
kitaplarla yaşayıp hayal kuranların ruhunu taşıyan, Unutulmuş Kitaplar
Mezarlığı'na götürmesiyle başlar. Kitaplığın sorumlusu, Isaac Monfort’un
“Bir kitap her el değiştirdiğinde, bir
kütüphane yok olduğunda, bir kitapçı kapılarını kapattığında, bir kitap
unutulmuşlukla kaybolduğunda, biz, bekçiler, onun buraya ulaşmasını sağlarız.” diye
tanıttığı kitaplıkta Rüzgârın Gölgesi
kitabını seçtiğinde, Daniel Sempere’nin hayatı sonsuza kadar değişir. Savaş
sonrasında yaşanan o yavaş geçit töreninin, üstü örtülü hınçlar dünyasının,
yaralı şehrin duvarlarından kan gibi süzülen o dilsiz kederin, şehrin ruhunun
gerçek yüzü olduğu kanısıyla büyümüş, sevgi dolu, arkadaş canlısı hayatı, çocukluktan
yetişkinliğe, gerilim ve endişeye doğru evrilir.
Küçükten beri kitaplar ve
kitapçılar arasında büyüyen Daniel, romancı olmak hayali ile yaşamakta, bu
ebedî ve edebî hayalinin temelinde bir dükkânda gördüğü harika mekanizmasıyla… gümüş,
altın kaplamaları ve İskenderiye Feneri gibi ışıldayan bir barok fantezisi olan
kalem bulunmaktadır.()
Dolmakalemlerin kraliçesi, Montblanc Meisterstück markalı, numaralı bir seriden
olan kalem, zamanında Victor Hugo’nun Sefiller’i yazdığı kalemdir. Dolmakalem
yokluğunda babasının verdiği Staedtler iki numara bir kurşunkalem ise o büyülü
dolmakalemin etrafında şekillenen öyküden uzaktır. Kalemin sahibi olan
romancının acılar içindeki ruhu tarafından ele geçirilen dolmakalem, çömezin
eline bir geçse, eski sahibinin hayattayken bitiremediği eseri kâğıda dökmeye
başlayacaktı.
Daniel, Rüzgârın Gölgesi kitabını ve Julián Carax’ın
adını daha önce hiç duymamıştır. Basım bilgilerine göre bu kitap Aralık 1935’de
Cabestany Editores tarafından basılan iki bin beş yüz kitaptan biridir. Kitabı
ilk okuyuşunda,
farkına varmadığı kadanslar ve dönüşler, çınlayan bilmeceler keşfeder. Yeni
ayrıntılar, imge dizileri ve yanılsamalar, farklı açılardan seyredilen bir
binanın planı gibi satırlar arasında belirir. Kitaptaki biyografiye göre Julián
Carax, 1900 yılında Barselona’da doğmuş, yirmi yedi yaşında bir gençtir.
Paris’te yaşamakta, Fransızca yazmakta, geceleri de bir pavyonda piyanist
olarak çalışmaktadır. 1935 yılına kadar Paris’te lüks bir hapishanedeymiş
gibi yaşamış ve ardından Barselona’ya dönmüştür.
Rüzgârın
Gölgesi’ni başarılı kılan, ayrı kulvarlarda başlayan, yirmi bir yıllık bir süre
içinde iç içe geçmiş iki öykünün, aynı kulvarda bitirilerek anlatılmasıdır. Ancak
karakterlerin her iki kulvarda da yer alması ve geçmişe dönük anlatımları, beni dokuz bölümlük kitabın, bölüm içeriklerine sadık
kalarak tanıtmayı zorunlu kıldı.
· Romanın 1. Bölümü Külden Günler 1945-1949
arasını kapsar. Kitaba hayran kalan Daniel, bir kafede kitaplar konusunda son
derecede donanımlı ve bilgili olan Gustavo Barceló ile tanışır ve elindeki
kitabın, yazar Julián Carax'a ait mevcut tek kopya olduğunu ondan öğrenir.
Barceló, Daniel’i evine davet eder ve görme
engelli yeğeni Clara Barceló ile
tanıştırır. İç savaş öncesi Barselona’da hiçbir sorun yaşanmayacağını,
Hristiyan medeniyetinin beşiği ve zirvesi – bana göre ise Aztek ve Mayalar’a yaptıklarıyla
en vandal örneklerden birisi - İspanya’da barbarlığın, anarşistlerin işi
olduğunu… ve onların da bisikletleri ve çoraplarındaki yamalarla fazla yol
alamayacağını… düşünenlerden biri olan Clara’nın babası: Montjuic kalesinde yerde
bulunan bir kol saatinde yazılı isme göre; İberya Anarşist Federasyonu’nun
FAI’nin eski tetikçisi, hizmetini anarşistler, komünistler ve faşistler
arasından en çok para ödeyene satan… Barselona’nın düşmesinden sonra da polis
kuvvetlerine katılan… öykünün en
kötü, en karanlık kahramanı, Müfettiş Francisco Javier Fumero Almuñiz tarafından
katledilmiştir.
Clara, Daniel'e Carax'ın "Kırmızı
Ev" adlı kitabını da okuduğunu ve Carax'ın hayatı hakkında öğrenebildiği
tek şeyin, bir dönem yaşadığı Paris'ten hemen sonra ortadan kaybolması olduğunu
söyler. Birlikte Rüzgârın Gölgesi’nin bu gizemli yazarını araştırmaya başlarlar
ve aralarındaki dostluk, platonik bir aşka dönüşür, hatta Daniel,
ondan etkilenip
kitabın tek kopyasını ona verene kadar da artar.
· Rüzgârın Gölgesi'nin 2. Bölümü, Sefalet ve Beraberindekiler 1950-1961
arasını anlatır. Clara, Daniel'in 16. doğum günü partisine gelmeyince, öfkeli
bir şekilde sokaklarda dolaşan Daniel’in karşısına aniden çıkan bir yabancı onu
şaşırtır. Yabancı, “Julián Carax benim uzmanlık alanımdır Daniel.
Dünyayı dolaşıp kitaplarını arıyorum.” diyerek, Rüzgârın Gölgesi kitabını mutlaka geri
alması gerektiğini söyleyerek Daniel’i tehdit eder. Adı Laín Coubert olan adamın yüzü, ateşin
tükettiği siyah ve bereli bir maskeden ibarettir. Bu gizemli karakter, Carax'ın
metninde şeytanı temsil eder. Hikâye boyunca onun Carax'ın romanlarına karşı
bir takıntısı olduğunu ve bulduğu bütün kopyaları yakabilmek için her türlü
yolu denediğini görürüz.
Clara'ya
verdiği kitabı gizlice geri alan Daniel, kitabı saklamak için işbirliği yaptığı
Isaac Monfort’tan, kızı Nuria
Monfort Masdedeu’un Carax’a âşık
olduğunu ve Nuria'nın, Julián Carax'ın kitaplarının her birinin bir kopyasını,
tamamen yok edilmeden önce Unutulmuş Kitaplar Mezarlığında sakladığını öğrenir.
Bir
dükkândan içeri girmekle bile kendisine âşık eden Nuria Monfort, hikâyenin
kilit karakteridir. İki hikâye arasındaki bağlantıyı o kurar. Bir yanda romanın başkahramanı Daniel’in anlatımı,
öte yandan yıllar önce yaşanan olayları ortaya koyan Nuria’nın bıraktığı mektup,
öykünün bütününü anlamamızı ancak sağlar.
· 3. Bölüm Gerçek Bir Dâhi 1953’e mekanik yetenekleriyle
ad veren; Daniel’in okul yıllarından
beri tanıdığı en iyi arkadaşı Tomás
Aguilar, görünümüyle
insanları korkutan, buna karşılık her
türlü çatışmadan uzak duran barışçı ve iyi huylu bir kişidir. Garip icatlar ve
mekanik aletler ilgi alanıdır. Daniel’in
sokakta yaşamaktan kurtardığı ve kitapçı dükkânlarında çalışmaya başlayan ve
giderek Sempre ailesinin en büyük dostu olacak, ilerlemeyi sağlayan tek şeyin
arsızlık olduğuna inanan, nüfusta kayıtlı adını en son asılı bir afişte gören, Romero
de Torres Fermin’e sorarsak Tomás, yetenekli ama hedefsizdir.
Daniel’in âşık olduğu, kız
kardeşi Beatriz Aguilar, İspanyol
ırkının genetik üstünlüğünden söz eden, Bolşevik İmparatorluğunun yaklaşan
çöküşü hakkında sürekli nutuklar atan varlıklı falanjist bir teğmenle nişanlıdır.
Ancak Beatriz onu
sevip sevmediği konusunda ikirciklidir ve Daniel ile daha iyi anlaştığını
düşünmektedir.
Bölüm, Daniel’in kitapçı
dükkânlarında bulduğu, Carax’ın bir kadınla çekilmiş, fonda Carax’ın babasının
şapkacı dükkânını betimleyen Antonio Fortuny’nin Oğulları yazılı, yanarak
yıpranmış bir fotoğrafla biter.
· Gölgeler
Şehri 1954, romanın en uzun bölümü olan gelişme bölümüdür. 1914 Ekiminde Fortuny
şapkacısının önünde duran bir araçtan, sağ elinde bankaların ve bölgenin
yarısındaki arazilerin dizginleri, sol elinde temsilciler meclisi, belediye,
birkaç bakanlık, gümrük müdürlüğü ile piskoposluğun ipleri olan birisi, Bay Ricardo
Aldaya’nın küstah ve kibirli bedeni iner. O günden itibaren Julián’ın,
yaşamı artık Tibidabo Bulvarı’ndaki “El Frare Blanc”, yani
Aldaya’ların evi ile Aldayalar’ın sahibi oldukları
San Gabriel Koleji’nde şekillenmeye başlar. San Gabriel’in
öğrencileri aristokratik ve küstah prensler gibi, öğretmenleri ise uysal, çok bilgili
hizmetçileri andırmaktadır. Ama Carax tam
olarak onlardan biri değildir.
San Gabriel’deki ilk arkadaşı, tanıştıklarında
Julián’a elini uzatan, bakışlarında meydan okuma ve küstahlık, küçümseme ve yapay
nezaketiyle Ricardo Aldaya’nın oğlu, Penelope Aldaya’nın kardeşi, Jorge
Aldaya, en iyi arkadaşı ise nihayetinde öz kardeşi gibi sevdiği
Julian için hayatını feda edebilecek Miquel Moliner adında bir gençtir.
Keskin zekâya sahip, sonunda cüppe giyip, büyüdüğü okulda ders vereceğini hayal
bile edemeyecek, Fernando Ramos, okulun aşçılarından birinin oğludur.
Julián bunların dışında Küba Savaşı Gazisi Bekçi
Ramón’un utangaç, biraz da anti sosyal oğlu Javier ile de tanışır. Kısacası zaman içinde birbirlerinden uzaklaşmalarına
rağmen, Miquel, Aldaya, Julián, Fernando
ve Javier Fumero hepsi de iyi arkadaş olurlar.
Ancak Fumero ile Julián’nın arasına giren Penélope Aldaya bu ikilinin arkadaşlıklarını
nefrete dönüştürecek ve bu nefret ikisinden birinde bir lav silahına dönüşecektir.
Bir gün Miquel Moliner,
Fumero’nun üzerine çullanıp tüfeği elinden almasa ikinci mermi Julián’ın boğazını delip geçecekti. Fumero, Bay
Ricardo Aldaya’nın müdahalesiyle bir ıslah evine gönderildiğinde Barcelona’nın
rahmine yeni bir kötü adam daha düşecektir. Kötülük Fumero ile o kadar
bütünleşmiştir ki, Barselona polis teşkilatında her rejimin kullanışlı
tetikçisi olmuş, teşkilatta amiri teğmen Durán’ın yaptığı iş için
sözde fazla yaşlı olduğunu düşündüğünden onu iterek öldürmüş ve onun görevini
gururla üstlenmiştir. Ancak sonunda o da sözde silahlı bir çeteye karşı verdiği
sözde bir mücadelede hayatını kaybedecektir.
Bir önceki bölümdeki fotoğraftan hareketle
Daniel daha fazla bilgi almak için Fortuny’nin şapkacı dükkânına gider. Orada,
Fortuny’nin öldüğünü ancak evini ona gösterebileceğini söyleyen bir kadınla
tanışır. Julián Carax'ın babası Antoni Fortuny, Julián'a “belli bir” kin besleyen, karısını döven
ama dindar bir adamdır. Fransız uyruklu müzik
öğretmeni karısı Sophie’nin
karnındaki çocuğun babasının kimliğini söylemeyi reddetmesinden sonra çocuğun
İblis olduğuna karar vererek her tarafa haç asan ve sonunda karısını evden de kovan
Antoni’nin hayatında İblis’in onunla alay etmek için peydahladığı o çocuk kadar
canını acıtan başka bir şey yoktur.
Daniel, evde Carax’ın yetenekli çizimlerinde
eskizini gördüğü bir evin Tibidabo Bulvarı’ndaki “ El Frare Blanc” binası
olduğunu fark eder ki, bu arada yere düşen bir fotoğrafta da aynı bina vardır, arkasında
“Penélope Aldaya’dan sevgilerle…” yazmaktadır. Daniel’in önünde yeni bir
yol açılmış, Carax’ı ararken, Penélope’yi bulmuştur.
***
Beatriz, Tibidabo Bulvarı, Numara 32 “Bu adrese
gelmezsen bir daha beni görmek istemediğini anlarım.” dediğinde; çok iyi
bildiğim bu adresin yazılı olduğu elimdeki kartla yüzüne bakakaldım. Beatriz
devam etti. “Ev, Sis Meleği diye anılır
ve babam on beş yıldır burayı satmaya çalışıyor. Salvador Jasusà adlı bir
sermayedarın isteği ile 1899’da yapılmış. Jasusà’nın eşi ile ona ağza
alınmayacak zevkler yaşatan hizmetçisi, Marisela 1900 Temmuz ayında eve yerleşmiş,
ancak bir ay sonra iki kadın da öldürülmüş. Jasusà çıplak, kelepçelenmiş, can
çekişir durumda bulunmuş ve görünüşe göre eşi de hamileymiş. Bu olaydan
bir müddet sonra Jasusà, bir sendika kuracak
sayıda bıraktığı piçleriyle Ricardo Aldaya ile tanışmış ve yetkilerini devredip,
birikimlerinin kontrolünü ona bırakıp, garip bir şekilde ortadan
kaybolmuş.
Penélope’nin
dadısı, María Jacinta Conorado, rüyalarını
süsleyen Barselona’ya geldiğinde şehir, deriyi sülfür ve kömürle karartan…
sisler püskürten fabrikalar ve kapalı saraylarla kasvetli bir yere dönüşmüştür.
Kızı bildiği Penélope’yi ruhen ve bedenen o büyütmüş, yaşamını
ona adamıştır. Oysa Tanrı Penélope’yi
doğurmak için Bayan
Aldaya’yı seçmiştir. Bu nedenle onu küçümsemekte ve ondan nefret etmektedir.
***
Ricardo Aldaya
sayesinde Julián 32 numaraya adım attığından beri geceleri uykusuz geçirmeye,
gece yarısından şafak sökene dek, Penélope’ye içini döktüğü hikâyeler yazmaya
başlamıştır. Başkalarının duymayı istediği şeyler söyleyerek, kendinden
uzaklaşmakta, ruhunu parça parça satmaktadır. İkisinin bakışlarındaki arzunun
gözü karalığı ve küstahlığı Jacinta’nın gözünden kaçmaz.
Koleje gidip Julián’a
Penélope’den
mesajlar taşıyan Jacinta, herkesin Francisco Javier diye
çağırdığı, San Gabriel’in bekçisinin o sessiz, kasvetli ve huzursuz edici
oğluyla bu gidip gelmeler sırasında tanışır ve Fumero’nun da Penélope’ye
ilgisini, onun kendisine verdiği çamdan oyulmuş Penélope’ye benzeyen
heykelcikle fark eder. Julián’ın Aldayalar’la
yakınlaşmasından, arkadaşlarını ve ailesini ihmal etmesinden tek yakınan annesi
Sophie değildir. Annesinin keder ve sessizlikle tepki verdiği duruma, babası
Antoni öfke ve garezle tepki verir, Fortunuy ve Oğulları şapkacısı yavaşça
gölgeler ve sessizlikten oluşan bir atalete gömülür.
Bayan
Aldaya, Julián ile Penélope’yi sevişirken
gördüğünde hiçbir tepki vermez. Çünkü
kendisiyle ilgili konularda görmek istediği veya düşündüğünden farklı olanı
anlamasına izin vermeyen kronik bir narsizmden mustariptir. Ancak kader
ağlarını örer. Julián okuldan atılır. Babası
ile Bay Ricardo’nun onu orduya göndereceklerini öğrenince Paris’e kaçmak üzere
istasyonda Penélope’yi beklese de o gelmez. Jacinta da akıl hastanesine
kapatılır. İki naaş yan yana yatmaktadır. Penolope Aldaya 1902-1919, David
Aldaya 1919. Bebek
ölü doğmuş, iki ceset gizlice bodrumdaki mezar odasına gömülmüştür.
Daniel
külleri siler. Mermere bakakalır. Arkasından gelen ses “Çık
buradan.” derken Lain Coubert denen iblisin sesini tanır.
· Nuria
Manfort: Hayaletlerin Anısı, 1933-1954, öykünün,
öykü içindeki bölümüdür. Savaştan önce estetik profesörü olan Manfort, Carax’ın
İspanya ve Güney Amerika’daki yayın haklarını satın alan Josep Cabestany adlı
bir yayıncının yanında çalışmaktadır. Carax’a ulaşabilen tek kişi Nuria’dır. Adresini
arşivden silmiş; Carax hakkında yalan söylemekte, onu gizlemektedir. Rüyalarına
girmeye başlayan Penelope’den nefret eden Nuria, platonik aşkı Carax’ı bulmak
ve görüşmek için her yola başvurur. Nihayetinde yasal süreçleri bahane ederek Paris’e
gider. Bu arada Aldaya İmparatorluğu, bankalarda gerçekleştirilen gizli
toplantılarla yıkılmaktadır.
***
Carax
vitrinde sergilenen Victor Hugo’ya ait bir dolmakalemi Nuria’ya gösterdiğinde Nuria,
hemen duvağını satıp parasıyla onu alır. Hiç bu kadar keyifle para harcamamıştır.
Dükkândan çıktığında onu izlediğini
öğrendiği bir kadın kendini ona tanıtır. Irene
Marceau, Carax’ı zehirlenmiş kalbiyle Paris sokaklarında kan kusar hâlde
bulmuş, onun iyilikseverliği sayesinde
hayatta kalmıştır. Irene, Carax’ın yıllardır beklediği kadının Nuria olup
olmadığını anlamak istemektedir. Bu Nuria için yıkımdır. Onu daha başlamadan
kaybettiğini anlar. Eve gider, son defa onunla sevişir. Bavulunu alır kalemi daktilosunun üzerine
bırakır, Paris’ten ayrılıp, Barselona’ya döner.
Julian’ın
kimliği ile ölen Miquel, -farkında olmadan- ona mükemmel bir kimlik sunmuştur.
O andan itibaren Julian Carax diye birisi yoktur. Nuria da hayatının sonuna
kadar Miquel’in karısı olarak kalacaktır.
Polis,
Enrique Palacios, “Nuria
kollarımda öldü.” dedi. “Son sözleri
on beş yıl boyunca gizlice âşık olduğu Julián
Carax
içindi.” Bir berduş Nuria’yı
bıçaklayarak öldürmüştü. Mezarlıkta gri elbiseli ve elinde çiçek tutan bir
kadın dudaklarını sıkarak ağlıyordu.
***
Antoni
Fortuny’yi koltukta eşi ve oğlunun fotoğrafına bakarken buldular. Savaşların
hafızası yoktur. Olanları anlatacak ses kalmayıncaya kadar kimse anlatmaya
cesaret edemez. Artık kimse onları tanımayana kadar bekler ve geride kalanları
tüketmek için başka bir yüz ve isimle geri dönerler. Sophie kendisine evlilik
teklif eden Antoni Fortuny’nin teklifini düşünürken Ricardo Aldaya’ya âşık
olmuş, kaçamak buluşmalarının sonunda hamile kaldığında, Aldaya çocuğu
aldırmasını söylemiştir.
· Rüzgârın
Gölgesi 1955 Daniel, Núria'nın mektubunu bitirdiğinde okuduğunun
kendi öyküsü olduğunu hisseder. Hemen Beatriz’i bulmalı, olanları anlatmalıdır.
Daniel onu bulacağını bildiği Aldayalar’ın evine gider ancak bilmediği şey takip
edildikleridir. Daniel’in dudaklarından çıkan çığlık değil kan iken, alevlerin
zapt ettiği yüzüyle Julián Carax, Lain Coubert’e dönüşür ve Fumero’nun lanetli
ruhu, meleğin elinde kalır.
·
27
Kasım 1955 Post Mortem, 1956 Mart Suları ve 1966 Dramatis Personae,
Nuria Manfort, “Görünüşe göre çok kurnaz birisi, Rüzgârın Gölgesi kitabını asla bulunamayacak bir
yere saklamış. O da sensin Daniel. Julián seni gözlemliyor, büyümeni
seyrediyor kim olacağını merak ediyordu. Senden oğlu gibi bahsediyordu. Sadece
bir köşecikte gizli de olsa bizi hatırla Daniel. Gitmemize izin verme.” diye yazmıştı. Başımı döndürdüm, oğlum Julián’a
baktım ve yastığımın üzerindeki dolmakalemlerin kraliçesi, Montblanc Meistertück
markalı, numaralı seriden dolmakalem kutusunun açık içinin de boş olduğunu
gördüm. Kalemi aldım eski sahibinin hayattayken bitiremediğini kâğıda dökmeye
başladım.
“Bana sesimi ve
dolmakalemimi geri kazandıran dostum Daniel’e… ve ikimizi de hayata geri
döndüren Beatriz’e…”
***
Siz okuyucular, şimdi Unutulmuş
Kitaplar Mezarlığına gidiniz. Mezarlık sorumlusundan kitabı alıp, her devrin adamı tetikçilere yakalanmadan, Barselona’nın kadim sokaklarının ruhunuzu
çalmadan, derinize sızmasına izin veriniz. Kalın
sağlıkla, her zamanki gibi kitapla…
-----------
Not: Unutulmuş bu kitabı,
bana armağan eden Jenny ve Berk’e teşekkür ederim.
03.11.2023
mehmetealtin, 125/CCXXI
https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-----------------------------------------------------------
Kırmızı Kedi Yayınevi, 3.
Baskı, Ekim 2021