Mısır Otomobil Kulübü, Alâ El Asvani 22 / CLXXV
Ala El Asvani’nin
bu romanı 2013’te, Mısır tarihinin kısa bir anında, başlangıcında hiçbir yerle,
hiçbir ideolojik ve organik bağları olmayan gençlerin ve aydınların, Mısır’ın
gerçeğini değiştirebilecekleri umuduyla, Arap Baharı kalkışmalarından sonra
yayınlandı.
Kitaba adını veren ve kahramanlarının
hayatının olmazsa olmazı, 1924 yılında açılan Mısır Otomobil Kulübünün Tüzüğüne
göre Mısırlılara otomobilin batı icadı olduğu, Mısırlıların zengin ve eğitimli
olsalar dahi otomobiller hakkında karar alabilecek kadar vasıfları olmadığı
gerekçesiyle üye olma hakkı verilmezdi. Kurucularının tamamı, yabancı ve yerel
Türk aristokratlarından oluşuyordu.
Kulübün aynada
görünen yüzü bu olmakla birlikte… aynanın arkasındaki yüzü, emperyalizmin güncel ana aktörü işgalci
İngilizler ile Kral Faruk tarafından temsil edilen Mısır monarşisinin, kumar
masalarında ve fahişe dudaklarında dillenen çıkar ilişkilerinin şekillendiği,
derin devletin denetimindeki kurumlardan başka biri değildi. Kulüp görünürde ırkçı
bir İngiliz tarafından yönetilmekte ise de asıl yönetici, kralın sadık
hizmetkârı, iblis, Nubyalı Alku’ydu.
“ Alku’nun iki işi vardı: Uşaklık
ve efendilik” s.41” Kralın kişiliğinin anahtarı ondaydı ve kralın aklından geçenleri
anında okuyabilirdi.” S.42 “ Kendi tayin ettiği hizmetkârların topladıkları
bahşişler bir sandığa konur, bahşişlerin yarısını kendisi alırdı.” S.46
Ancak, bu katı
hiyerarşik yapı 1940’larda yavaşça çatlamaya, isyanın tohumları ardı ardına
atılmaya başlar. İşe alınan gençler, terörün taç giydiği, saltanat altında
çalışmaya pek istekli değildirler.
“ Barmen Bahr, çalışanları
aşağılamakla ünlü Abd el-Al Hafız Paşa kendisini azarladığında bir şişe bira
alıp bardan çıktı, tuvalete girdi, paşa üçüncü şişe birasını istediğinde,
şişeyi kendisine sundu ve paşanın kendi idrarıyla sulandırılmış birayı içişini
keyifle seyretti.” S.67
“ İlk karşı çıkanlardan Abdun, dengeyi
bozuyordu. Alku despottu ve onların elinden bir şey gelmiyordu. Bu gerçek
sarsılırsa geriye kutsal bir şey kalmıyordu. Kriz dönemlerinde Alku’ya
sığınırlar, güçlerini ondan alırlar, her şeyi yoluna koyacağını bilirlerdi.”
S.199 “ Personel, Alku’nun etrafını minnet duygusuyla sardı. İşlerine ise dört
elle sarıldılar. Onun sadık bendeleri olduklarını, bir daha asla ihanet
etmeyeceklerini, direnişçilerle hiçbir ilişkileri olmadığını kanıtlamak
istiyorlardı sanki.” S.422 “ Alku… adamlara’ Erkek gibi davranamaz mısınız?
Sizi kulübe geri getirdim ve hepiniz kadın kıyafetleri giydiniz!’” s.424
Romanın
karakterleri, yazarın Yakupyan Apartmanı kitabındaki gibi… her biri belirli bir
Mısırlın özelliğini temsil etmekte… ve bölümler iki ana kahraman, Kemal ile
Saliha’nın sesinde, inşa edilmiş. Batılılara jigolo olarak hizmet etmenin kolay
bir yol olduğunu keşfeden pervasız kardeşleri Mahmud'un da seslendirdiği bölümler
de oldukça dikkat çekici.
“ Ne Saliha gibi zeki, ne Kemal
gibi yetenekli, ne de Mahmud kadar alık olmayan Said’in haksızlığa uğramış olma
duygusu zamanla saldırganlığa dönüştü… hiçbir nedeni yokken, daima bazı
insanların nasıl bu kadar zengin olabildiğini merak eden, Mahmud’a vuruyordu.”
s.53 “ Said’e göre (bizdeki Züğürt Ağa tiplemesine benzeyen) ve aşiret
reisliğine soyunan babası Abdülaziz, bütün parasını akrabalarına harcamış,
kendileri dara düştüğünde ise onların yardım etmek için parmaklarını bile
oynatmayacaklarını anlamıştı.” S.111
Bu mozaiğin
içindeki kişiler arasında özellikle dikkati çeken karakterler, egemen sınıfın iki
üyesi ise İngiltere karşıtı ve anti-monarşist WAFD sempatizanı bir yeraltı
gurubunun üyesi devrimci Odette ile aynı guruba üye Kemal’in yavuklusu, İngiliz
kulüp müdürünün kızı Mitsy’dir.
“ İngilizlerin, Mısır’da katkıda
bulundukları tek modernleşme, ‘organize hırsızlık.’ Dedi Odette” s.76-77
Romanın 1. ve
2. bölümlerini okuduğumda nihayet değişik temalı bir Mısır romanı okuyacağımı
sandım. Mısır Edebiyatının en fazla bilinen yazarları; gerek Necip Mahfuz’un
romanları gerekse de Alâ El Asvani’nin romanlarının fil ayakları hiç değişmiyor…
çoğu cinsel bunalımlar içindeki bireylerden kurulu bir aile… kahramanların
yazgılarının buluştuğu, belirlendiği, toplum mühendisliği amaç ve görevindeki metonimi[1] binalar
ile mahalle… yaşamının geleceği, devlet dairesinde bilmem ne müdürünün veya
hamisi görünümünde bir cinsel sapkının iki dudağı ile apış arasına göre
belirlenen roman kahramanı ile kahramanları… ve WAFD çevresinde dolanan yine aile
üyesi sempatizan veya sempatizanlar…
“WAFD, Mısır’ın milliyetçi
partisi, sarayın denetimi altındaki toprak ağaları tarafından yıpratıldı.
Partinin öncü kolu işgale ve feodalizme karşı Komünist Parti ile İngilizlerin
Mısır’ı terk etmesi ve Mısır’ın bağımsızlığa kavuşması talebi altında ortak
hücre oluşturma kararıyla harekete geçerken, programlarında ne tür bir devlet
sorusunun yanıtı yoktu.” S.277
Bununla beraber
yukarıda yazdıklarımın Mısırlı edebiyatçılara dönük bir yakınma olduğunu, neden
Kahire’den çıkıp Mısır’ın diğer coğrafyalarını, buralarda yaşayan her dilden ve
dinden rengahenk halkların yaşamlarını ve sınıfsal mücadelelerini anlatmadıkları
her zaman kafamda sorgulayarak… soluksuz okuduğum bu romanı bitirdikten sonra
sorulması gerekeni sordum. Yazarın romandaki iletisi nedir?
1. “Mısırlıların
çoğu, sığ, tembel, pasif ve çökmekte olan bir toplumun insanlarıdır. Özgürlük
için savaşmaya kararlı olanlarının başarılı olmaları ya kısmi ya da hayali
zaferlerdir.”
2. “Mısır'ın
köleliğe karşı çıkma isteğinin kadınların kurtuluşundan geçmesi ve kadınların
her türlü değişimin itici gücü olduğunu mümkün olan en açık şekilde kabul edilmesidir.”
Bilmem, bu
iletiler size yabancı geliyor mu? Yaşadığımız coğrafyanın kaderi mi bu?
Çevirmen Avi
Pardo’nun şeffaf ve akıcı Türkçesi eşliğinde, sonbaharın mahmur ve mahzun
günlerine eşlik edebilecek bu güzel kitapla kalın, kitapla yaşayın!
13.09.2018 mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-----------------------------------------------
Maya Kitap 1. Baskı, Kasım 2017, Çeviri:
Avi Pardo
[1]
Türkçe’de ad aktarması, mecaz-ı mürsel ya da düz değişmece türünde adlar
ile bilinen metonimi kavramı ise aralarında nitelik açısından bağ olan iki
şeyin birbirinin yerine kullanılmasıdır. Bütünün parça yerine geçip daralması
ya da parçanın bütün yerine geçip genişlemesi biçiminde de metonimi ortaya
çıkar. Ankara’nın Avrupa Birliğine üye olduğuna dair bir cümle kurulduğunda il
olan Ankara Türkiye’nin yerine geçtiğinde metonimi oluşmaktadır.