12 Eylül 2018 Çarşamba




Mısır Otomobil Kulübü, Alâ El Asvani 22 / CLXXV

Ala El Asvani’nin bu romanı 2013’te, Mısır tarihinin kısa bir anında, başlangıcında hiçbir yerle, hiçbir ideolojik ve organik bağları olmayan gençlerin ve aydınların, Mısır’ın gerçeğini değiştirebilecekleri umuduyla, Arap Baharı kalkışmalarından sonra yayınlandı.
Kitaba adını veren ve kahramanlarının hayatının olmazsa olmazı, 1924 yılında açılan Mısır Otomobil Kulübünün Tüzüğüne göre Mısırlılara otomobilin batı icadı olduğu, Mısırlıların zengin ve eğitimli olsalar dahi otomobiller hakkında karar alabilecek kadar vasıfları olmadığı gerekçesiyle üye olma hakkı verilmezdi. Kurucularının tamamı, yabancı ve yerel Türk aristokratlarından oluşuyordu.

Kulübün aynada görünen yüzü bu olmakla birlikte… aynanın arkasındaki yüzü,  emperyalizmin güncel ana aktörü işgalci İngilizler ile Kral Faruk tarafından temsil edilen Mısır monarşisinin, kumar masalarında ve fahişe dudaklarında dillenen çıkar ilişkilerinin şekillendiği, derin devletin denetimindeki kurumlardan başka biri değildi. Kulüp görünürde ırkçı bir İngiliz tarafından yönetilmekte ise de asıl yönetici, kralın sadık hizmetkârı, iblis, Nubyalı Alku’ydu.

“ Alku’nun iki işi vardı: Uşaklık ve efendilik” s.41” Kralın kişiliğinin anahtarı ondaydı ve kralın aklından geçenleri anında okuyabilirdi.” S.42 “ Kendi tayin ettiği hizmetkârların topladıkları bahşişler bir sandığa konur, bahşişlerin yarısını kendisi alırdı.” S.46

Ancak, bu katı hiyerarşik yapı 1940’larda yavaşça çatlamaya, isyanın tohumları ardı ardına atılmaya başlar. İşe alınan gençler, terörün taç giydiği, saltanat altında çalışmaya pek istekli değildirler.

“ Barmen Bahr, çalışanları aşağılamakla ünlü Abd el-Al Hafız Paşa kendisini azarladığında bir şişe bira alıp bardan çıktı, tuvalete girdi, paşa üçüncü şişe birasını istediğinde, şişeyi kendisine sundu ve paşanın kendi idrarıyla sulandırılmış birayı içişini keyifle seyretti.” S.67  
 “ İlk karşı çıkanlardan Abdun, dengeyi bozuyordu. Alku despottu ve onların elinden bir şey gelmiyordu. Bu gerçek sarsılırsa geriye kutsal bir şey kalmıyordu. Kriz dönemlerinde Alku’ya sığınırlar, güçlerini ondan alırlar, her şeyi yoluna koyacağını bilirlerdi.” S.199 “ Personel, Alku’nun etrafını minnet duygusuyla sardı. İşlerine ise dört elle sarıldılar. Onun sadık bendeleri olduklarını, bir daha asla ihanet etmeyeceklerini, direnişçilerle hiçbir ilişkileri olmadığını kanıtlamak istiyorlardı sanki.” S.422 “ Alku… adamlara’ Erkek gibi davranamaz mısınız? Sizi kulübe geri getirdim ve hepiniz kadın kıyafetleri giydiniz!’” s.424

Romanın karakterleri, yazarın Yakupyan Apartmanı kitabındaki gibi… her biri belirli bir Mısırlın özelliğini temsil etmekte… ve bölümler iki ana kahraman, Kemal ile Saliha’nın sesinde, inşa edilmiş. Batılılara jigolo olarak hizmet etmenin kolay bir yol olduğunu keşfeden pervasız kardeşleri Mahmud'un da seslendirdiği bölümler de oldukça dikkat çekici.

“ Ne Saliha gibi zeki, ne Kemal gibi yetenekli, ne de Mahmud kadar alık olmayan Said’in haksızlığa uğramış olma duygusu zamanla saldırganlığa dönüştü… hiçbir nedeni yokken, daima bazı insanların nasıl bu kadar zengin olabildiğini merak eden, Mahmud’a vuruyordu.” s.53 “ Said’e göre (bizdeki Züğürt Ağa tiplemesine benzeyen) ve aşiret reisliğine soyunan babası Abdülaziz, bütün parasını akrabalarına harcamış, kendileri dara düştüğünde ise onların yardım etmek için parmaklarını bile oynatmayacaklarını anlamıştı.” S.111 

Bu mozaiğin içindeki kişiler arasında özellikle dikkati çeken karakterler, egemen sınıfın iki üyesi ise İngiltere karşıtı ve anti-monarşist WAFD sempatizanı bir yeraltı gurubunun üyesi devrimci Odette ile aynı guruba üye Kemal’in yavuklusu, İngiliz kulüp müdürünün kızı Mitsy’dir.

“ İngilizlerin, Mısır’da katkıda bulundukları tek modernleşme, ‘organize hırsızlık.’ Dedi Odette” s.76-77

Romanın 1. ve 2. bölümlerini okuduğumda nihayet değişik temalı bir Mısır romanı okuyacağımı sandım. Mısır Edebiyatının en fazla bilinen yazarları; gerek Necip Mahfuz’un romanları gerekse de Alâ El Asvani’nin romanlarının fil ayakları hiç değişmiyor… çoğu cinsel bunalımlar içindeki bireylerden kurulu bir aile… kahramanların yazgılarının buluştuğu, belirlendiği, toplum mühendisliği amaç ve görevindeki metonimi[1] binalar ile mahalle… yaşamının geleceği, devlet dairesinde bilmem ne müdürünün veya hamisi görünümünde bir cinsel sapkının iki dudağı ile apış arasına göre belirlenen roman kahramanı ile kahramanları… ve WAFD çevresinde dolanan yine aile üyesi sempatizan veya sempatizanlar…

“WAFD, Mısır’ın milliyetçi partisi, sarayın denetimi altındaki toprak ağaları tarafından yıpratıldı. Partinin öncü kolu işgale ve feodalizme karşı Komünist Parti ile İngilizlerin Mısır’ı terk etmesi ve Mısır’ın bağımsızlığa kavuşması talebi altında ortak hücre oluşturma kararıyla harekete geçerken, programlarında ne tür bir devlet sorusunun yanıtı yoktu.” S.277

Bununla beraber yukarıda yazdıklarımın Mısırlı edebiyatçılara dönük bir yakınma olduğunu, neden Kahire’den çıkıp Mısır’ın diğer coğrafyalarını, buralarda yaşayan her dilden ve dinden rengahenk halkların yaşamlarını ve sınıfsal mücadelelerini anlatmadıkları her zaman kafamda sorgulayarak… soluksuz okuduğum bu romanı bitirdikten sonra sorulması gerekeni sordum. Yazarın romandaki iletisi nedir?
1. “Mısırlıların çoğu, sığ, tembel, pasif ve çökmekte olan bir toplumun insanlarıdır. Özgürlük için savaşmaya kararlı olanlarının başarılı olmaları ya kısmi ya da hayali zaferlerdir.”
2.  “Mısır'ın köleliğe karşı çıkma isteğinin kadınların kurtuluşundan geçmesi ve kadınların her türlü değişimin itici gücü olduğunu mümkün olan en açık şekilde kabul edilmesidir.”

Bilmem, bu iletiler size yabancı geliyor mu? Yaşadığımız coğrafyanın kaderi mi bu?

Çevirmen Avi Pardo’nun şeffaf ve akıcı Türkçesi eşliğinde, sonbaharın mahmur ve mahzun günlerine eşlik edebilecek bu güzel kitapla kalın, kitapla yaşayın!


-----------------------------------------------
Maya Kitap 1. Baskı, Kasım 2017, Çeviri: Avi Pardo  




[1] Türkçe’de ad aktarması, mecaz-ı mürsel ya da düz değişmece türünde adlar ile bilinen metonimi kavramı ise aralarında nitelik açısından bağ olan iki şeyin birbirinin yerine kullanılmasıdır. Bütünün parça yerine geçip daralması ya da parçanın bütün yerine geçip genişlemesi biçiminde de metonimi ortaya çıkar. Ankara’nın Avrupa Birliğine üye olduğuna dair bir cümle kurulduğunda il olan Ankara Türkiye’nin yerine geçtiğinde metonimi oluşmaktadır.