3 Mart 2014 Pazartesi



Doğu’dan Uzakta, Amin Maalouf, 34 - XV.
----------------------------------------------
Bütün kitapları ile kütüphanemde çok özel yeri olan Amin Maalouf'un bu kitabını, her ne kadar bazıları beğenmese de yazarın “ Çivisi Çıkmış Dünya” adlı deneme türü kitabından sonra okumanızı salık veririm.
Artık bir klasik olan ilk romanı  “Afrikalı Leo” okuduğum tarihi romanlardan çok farklı, bambaşka bir dünyaydı. Ardından gelen Hayyam'ın hikâyesini anlattığı “ Semerkant” ve Mehmet Ali Paşa’nın hüküm sürdüğü “Tanios Kayası”  gözlerimde, müthiş tatlar bıraktı. 
İlk yayınlanmış kitabı “Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri” ise Maalouf'un araştırmacı yönünün ne kadar kuvvetli olduğunu ortaya koyan bir eserdi. Bildiğimi sandığım bazı tarihi olayları farklı bir açıdan okumamı sağladı. 

Başlıkta anılan romanında ise romanın kahramanı, iç savaş nedeniyle genç yaşta ülkesini ve arkadaşlarını terk edip Fransa'ya yerleşmiş, Adam adlı bir tarihçi üzerinden Amin Maalouf, kendi geçmişini sorguluyor ama romanda bir kere bile Beyrut ya da Lübnan’ın adını kullanmıyor. Eski sevgilinin adının geçmesi bile insanı dağıtır ya, Maalouf da vatanının adını anmak istemiyor gibi geldi bana… 

Kitabın kahramanı ve Batıda yaşayan Adam,  üniversitede kendilerine 'Bizanslı' dedikleri bir gurupları olan ve 25 yıl içinde ülkenin ve dünyanın farklı yerlerine savrulan gurubun bir üyesi kimliğinde ve kendisinin en yakın arkadaşı olan Murad'ın ölüm döşeğinde olması haberi üzerine ülkesi Doğu'ya onu görmeye gelir. Ölmeden önce onu görmeye yetişemez ama hemen geri de dönmez ve ülkesiyle, gençliğiyle  16 günlük bir yüzleşme yaşar. 16 günlük süre içinde de kimi Brezilya'da, kimi Amerika'da kimi de Doğu'da bir manastırda bulunan ‘Bizanslı’ gurup arkadaşlarıyla iletişime geçer ve hepsini Murad'ın anısına bir araya getirmeye çalışır.

'Doğu'dan Uzakta' benzerlerini okuduğumuz bir geri dönüş ve geçmişle yüzleşme kitabı. Fakat sorduğu sorular, tespitleri ve özellikle üslubu o kadar güzel ki insan elinden bırakamıyor. Burada yazar dışında çevirmen Ali Berktay'a da ayrıca teşekkür etmek lazım. 
Sembollerle dolu bu kitaptan bazı notlarımı da sizinle paylaşmak istedim.
  • “Atilla, göçmenin ilk örneğidir. Ona, 'Artık bir Roma yurttaşısın' deselerdi, bir togaya sarınır, Latince konuşmaya başlar ve imparatorluğun silahlı kuvveti olurdu. Ama ona :' Sen bir barbar ve dinsizden başka bir şey değilsin' dediler ve o da ülkeyi yakıp, yıkmaktan başka bir şey düşünemez oldu…”
  • “Laikliğe varıncaya kadar inançlı… ateizme varıncaya kadar da dindar olan Batı’dır. …Doğu’da… İnançlarla değil aidiyetle ilgilenilir. Dinlerimiz ve mezheplerimiz birer kabile, dinsel gayretimiz de bir milliyetçilik biçimidir.”
  • “XXI. yüzyılın iki büyük musibeti de radikal İslamcılık ve… karşıtlığı olacak.”
  • ...”Ben nasıl iki vatan arasındaysam, aynı şekilde inançla inançsızlık arasındaydım, kâh birine kâh diğerine yaklaşıyorum, ama hiçbirine ait değilim. En çok, bir din adamının vaazını dinlediğimde kendimi inançsız hissediyorum; ne zaman kutsal bir kitaptan alıntı yapılsa zihnim isyan ediyor, dikkatim dağılıyor, dudaklarımdan beddualar dökülmeye başlıyor. Ama dinsel olmayan bir cenaze törenine katıldığımda da, ruhum üşüyor ve içimde Süryani ya da Bizans ilahileri, hatta Aquino'lu Thomas tarafından söylenen eski 'Tantum ergo'yu söyleme isteği doğuruyor…”…
  • Bizim gibi toplumlarda utanç, zorbalığın bir aracıdır. Dinler boynumuza yuları geçirmek ve yaşamamıza engel olmak için suçluluk ve utancı icat etmişlerdir. Eğer kadınlar ve erkekler ilişkileri, duyguları, bedenleri hakkında serbestçe konuşabilselerdi, tüm insanlık daha gelişkin ve yaratıcı olurdu.”
  • “Din elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil. Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı artıyor. Caiz olandan, olmayandan, mubahtan ve mekruhtan söz edip alıntılarla sözlerini destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe adap ve ahlaka uygun olduğu ile uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları yokmuş gibi davranıyorlar.”
  • “Çarmıha Gerilmiş Oğul, … Tanrı’ya Niye beni terk ettin? İsa’nın sözleri bana hep şaşırtıcı gelmiştir. İnciller, benim için… gerçek dışı uzlaşımlara uygun unsurlar içerir. Zamanın ruhuna göre havarilerin sayısı, yılın 12 ayı, İsrail’in 12 kabilesi, Olympos’un 12 tanrısı gibi... İskender gibi 33 yaşında ölmesi gerekiyordu…kardeşleri , karısı, çocuğu olmamalı bakireden doğmalıydı…onun düzeltilmiş, hatta güzelleştirilmiş olmadığını görmek için iyi niyetli olmak gerekiyordu.Bana göre …Hıristiyanlığın büyüklüğü zayıf, hakarete uğramış, zulüm ve işkence görmüş, zina yapan bir kadını taşlamayı reddetmiş….ve Tanrı’nın merhametinden tam da emin olunmayan bir adama tapınmasında yatar.”
  • …”Gitmek mi zor kalmak mı? 'Kanlı bir savaşta temiz kalmak mümkün mü? ' Farklı dil ve kültürler bir arada yaşayabilir mi?' 'Ortadoğu'da barış mümkün mü?...”Önce ülken sana taahhütlerini yerine getirecek. Orada tüm haklarına sahip bir yurttaş olarak görüleceksin. Ülken ve yöneticileri sana bunları sağlamak zorunda, yoksa sen de ülkene hiçbir şey borçlu olamazsın. Ne toprağa bağlılık ne de bayrağa saygı… Özgür varlıkların anayasası böyledir ve ben de başka bir anayasa tanımıyorum.”
  • “Yoksa beni yargılıyor musunuz? Diyen insanlara çok kızarım. Tabii ki yargılıyorum… Vicdani olan her varlık yargılama (hakkına) ve yükümlülüğüne sahiptir.”… “Arkadaşım olması gözümde hafifletici bir sebep değil, tam tersine ağırlaştırıcı bir sebep oluyor. Bir arkadaşın suçları seni de kirletir ve aşağılar, onları acımasızca yargılamak senin görevindir. “
  • “Sakallarımız seni niye ilgilendiriyor?... Kalbindeki beni ilgilendirmez. Dışındaki ise üçüncü şahıslara yönelik kamusal bir beyandır, dolayısıyla beni ilgilendirir. …onaylamama hakkına sahibim… rahatsızlık duymak benim hakkım.
  • “Ne mülk, ne de talep sahiplerine dâhilim. Benim sosyal vatanım ikisinin arasında yer alıyor. Ben ne zenginlerin miyopluğundan, ne açların körlüğünden mustarip olduğu için dünyaya bilinçli bakabilen orta tabakadanım.”
  • “Yerçekimi yasaları toplum yasaları içinde işlemez. İnsan genellikle aşağıya değil de yukarıya doğru düşer.”
  • “Avrupa’da… onların gözünde zengin olmuş bir barbardan başka bir şey değilim… çünkü yenilmiş bir halka, mağlup bir medeniyete aidim…” “…Biz onlardan ne kadar nefret ediyorsak,  onlar da bizden o kadar nefret ediyor.
  • “Bolşeviklerden önce ağaçlar çiçeğe durmuştu. …Çehov, Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev… Sonra … kış gecesi çöktü ve tomurcukların hepsi öldü.”
  • “… XX.yüzyılda bir sürgün anlatısını, Soljenitsin’in İvan Denisoviç’in Bir Günü’nü önce, XIX.yüzyılda bir sürgün anlatısını, Dosteoyevski’nin Ölüler Evinden Anıları sonra okuyun ve iki dönemi bir karşılaştırın...”
---------------------------------

YKY Yayınları, Kasım 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder