Doğu’dan Uzakta, Amin Maalouf, 34 - XV.
----------------------------------------------
Bütün
kitapları ile kütüphanemde çok özel yeri olan Amin Maalouf'un bu kitabını, her
ne kadar bazıları beğenmese de yazarın “ Çivisi Çıkmış Dünya” adlı deneme türü
kitabından sonra okumanızı salık veririm.
Artık bir
klasik olan ilk romanı “Afrikalı Leo”
okuduğum tarihi romanlardan çok farklı, bambaşka bir dünyaydı. Ardından gelen
Hayyam'ın hikâyesini anlattığı “ Semerkant” ve Mehmet Ali Paşa’nın hüküm
sürdüğü “Tanios Kayası” gözlerimde,
müthiş tatlar bıraktı.
İlk yayınlanmış kitabı “Arapların Gözüyle Haçlı
Seferleri” ise Maalouf'un araştırmacı yönünün ne kadar kuvvetli olduğunu ortaya
koyan bir eserdi. Bildiğimi sandığım bazı tarihi olayları farklı bir açıdan
okumamı sağladı.
Başlıkta
anılan romanında ise romanın kahramanı, iç savaş nedeniyle genç yaşta ülkesini ve
arkadaşlarını terk edip Fransa'ya yerleşmiş, Adam adlı bir tarihçi üzerinden
Amin Maalouf, kendi geçmişini sorguluyor ama
romanda bir kere bile Beyrut ya da Lübnan’ın adını kullanmıyor. Eski sevgilinin
adının geçmesi bile insanı dağıtır ya, Maalouf da vatanının adını anmak
istemiyor gibi geldi bana…
Kitabın kahramanı ve Batıda yaşayan Adam, üniversitede kendilerine 'Bizanslı' dedikleri bir gurupları olan ve 25 yıl içinde ülkenin ve dünyanın farklı yerlerine savrulan gurubun bir üyesi kimliğinde ve kendisinin en yakın arkadaşı olan Murad'ın ölüm döşeğinde olması haberi üzerine ülkesi Doğu'ya onu görmeye gelir. Ölmeden önce onu görmeye yetişemez ama hemen geri de dönmez ve ülkesiyle, gençliğiyle 16 günlük bir yüzleşme yaşar. 16 günlük süre içinde de kimi Brezilya'da, kimi Amerika'da kimi de Doğu'da bir manastırda bulunan ‘Bizanslı’ gurup arkadaşlarıyla iletişime geçer ve hepsini Murad'ın anısına bir araya getirmeye çalışır.
'Doğu'dan Uzakta' benzerlerini okuduğumuz bir geri
dönüş ve geçmişle yüzleşme kitabı. Fakat sorduğu sorular, tespitleri ve
özellikle üslubu o kadar güzel ki insan elinden bırakamıyor. Burada yazar
dışında çevirmen Ali Berktay'a da ayrıca teşekkür etmek lazım.
Sembollerle
dolu bu kitaptan bazı notlarımı da sizinle paylaşmak istedim.
- “Atilla, göçmenin ilk örneğidir. Ona, 'Artık bir Roma
yurttaşısın' deselerdi, bir togaya sarınır, Latince konuşmaya başlar ve
imparatorluğun silahlı kuvveti olurdu. Ama ona :' Sen bir barbar ve
dinsizden başka bir şey değilsin' dediler ve o da ülkeyi yakıp, yıkmaktan
başka bir şey düşünemez oldu…”
- “Laikliğe
varıncaya kadar inançlı… ateizme varıncaya kadar da dindar olan Batı’dır.
…Doğu’da… İnançlarla değil aidiyetle ilgilenilir. Dinlerimiz ve
mezheplerimiz birer kabile, dinsel gayretimiz de bir milliyetçilik
biçimidir.”
- “XXI.
yüzyılın iki büyük musibeti de radikal İslamcılık ve… karşıtlığı olacak.”
- ...”Ben nasıl iki vatan arasındaysam, aynı şekilde
inançla inançsızlık arasındaydım, kâh birine kâh diğerine yaklaşıyorum,
ama hiçbirine ait değilim. En çok, bir din adamının vaazını dinlediğimde
kendimi inançsız hissediyorum; ne zaman kutsal bir kitaptan alıntı yapılsa
zihnim isyan ediyor, dikkatim dağılıyor, dudaklarımdan beddualar dökülmeye
başlıyor. Ama dinsel olmayan bir cenaze törenine katıldığımda da, ruhum
üşüyor ve içimde Süryani ya da Bizans ilahileri, hatta Aquino'lu Thomas
tarafından söylenen eski 'Tantum ergo'yu söyleme isteği doğuruyor…”…
- “Bizim gibi toplumlarda
utanç, zorbalığın bir aracıdır. Dinler boynumuza yuları geçirmek ve
yaşamamıza engel olmak için suçluluk ve utancı icat etmişlerdir. Eğer
kadınlar ve erkekler ilişkileri, duyguları, bedenleri hakkında serbestçe
konuşabilselerdi, tüm insanlık daha gelişkin ve yaratıcı olurdu.”
- “Din
elbette önemli, ama aileden, arkadaşlıktan, sadakatten daha önemli değil.
Ahlakın yerine dini geçiren insanların sayısı artıyor. Caiz olandan,
olmayandan, mubahtan ve mekruhtan söz edip alıntılarla sözlerini
destekliyorlar. Bence neyin dürüstlüğe adap ve ahlaka uygun olduğu ile
uğraşsalar daha iyi ederler. Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları
yokmuş gibi davranıyorlar.”
- “Çarmıha
Gerilmiş Oğul, … Tanrı’ya Niye beni terk ettin? İsa’nın sözleri bana hep
şaşırtıcı gelmiştir. İnciller, benim için… gerçek dışı uzlaşımlara uygun
unsurlar içerir. Zamanın ruhuna göre havarilerin sayısı, yılın 12 ayı,
İsrail’in 12 kabilesi, Olympos’un 12 tanrısı gibi... İskender gibi 33
yaşında ölmesi gerekiyordu…kardeşleri , karısı, çocuğu olmamalı bakireden
doğmalıydı…onun düzeltilmiş, hatta güzelleştirilmiş olmadığını görmek için
iyi niyetli olmak gerekiyordu.Bana göre …Hıristiyanlığın büyüklüğü zayıf,
hakarete uğramış, zulüm ve işkence görmüş, zina yapan bir kadını taşlamayı
reddetmiş….ve Tanrı’nın merhametinden tam da emin olunmayan bir adama
tapınmasında yatar.”
- …”Gitmek mi zor kalmak mı? 'Kanlı bir
savaşta temiz kalmak mümkün mü? ' Farklı dil ve kültürler bir
arada yaşayabilir mi?' 'Ortadoğu'da barış mümkün mü?...”Önce ülken sana taahhütlerini yerine
getirecek. Orada tüm haklarına sahip bir yurttaş olarak görüleceksin.
Ülken ve yöneticileri sana bunları sağlamak zorunda, yoksa sen de ülkene
hiçbir şey borçlu olamazsın. Ne toprağa bağlılık ne de bayrağa saygı…
Özgür varlıkların anayasası böyledir ve ben de başka bir anayasa tanımıyorum.”
- “Yoksa
beni yargılıyor musunuz? Diyen insanlara çok kızarım. Tabii ki
yargılıyorum… Vicdani olan her varlık yargılama (hakkına) ve yükümlülüğüne
sahiptir.”… “Arkadaşım olması gözümde hafifletici bir sebep değil, tam
tersine ağırlaştırıcı bir sebep oluyor. Bir arkadaşın suçları seni de
kirletir ve aşağılar, onları acımasızca yargılamak senin görevindir. “
- “Sakallarımız
seni niye ilgilendiriyor?... Kalbindeki beni ilgilendirmez. Dışındaki ise
üçüncü şahıslara yönelik kamusal bir beyandır, dolayısıyla beni
ilgilendirir. …onaylamama hakkına sahibim… rahatsızlık duymak benim
hakkım.
- “Ne mülk,
ne de talep sahiplerine dâhilim. Benim sosyal vatanım ikisinin arasında
yer alıyor. Ben ne zenginlerin miyopluğundan, ne açların körlüğünden
mustarip olduğu için dünyaya bilinçli bakabilen orta tabakadanım.”
- “Yerçekimi
yasaları toplum yasaları içinde işlemez. İnsan genellikle aşağıya değil de
yukarıya doğru düşer.”
- “Avrupa’da…
onların gözünde zengin olmuş bir barbardan başka bir şey değilim… çünkü
yenilmiş bir halka, mağlup bir medeniyete aidim…” “…Biz onlardan ne kadar
nefret ediyorsak, onlar da bizden o
kadar nefret ediyor.”
- “Bolşeviklerden
önce ağaçlar çiçeğe durmuştu. …Çehov, Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev…
Sonra … kış gecesi çöktü ve tomurcukların hepsi öldü.”
- “… XX.yüzyılda
bir sürgün anlatısını, Soljenitsin’in İvan Denisoviç’in Bir Günü’nü önce,
XIX.yüzyılda bir sürgün anlatısını, Dosteoyevski’nin Ölüler Evinden
Anıları sonra okuyun ve iki dönemi bir karşılaştırın...”
---------------------------------
YKY
Yayınları, Kasım 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder