4 Mart 2014 Salı



Dört Ev Hep Hasret, Eşkol Nevo, 158 -XXXXVIII
--------------------------------------------------------------------------------
Türkiye’de yayınlanan, Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara, Aşk ve Karanlık, Bir Kadını Tanımak Fima ve Kara Kutu adlı kitaplarıyla tanınan Amos Oz’dan sonra Eşkol Nevo, ilk defa tanıştığım başka bir İsrailli yazar … Romanını ise okuyalı neredeyse altı ay olmuş.

Yazar,  kendisini, bir söyleşisinde Holocaust’a sonra Tanrı’ya inanmayan, sorgulayan ve yaşayan yeni bir Yahudi neslinin bir bireyi olarak tanımlarken ki;  romanında Amir’i, bakın nasıl tanımlıyor;

“Dün İnayama’nın tepesindeki güzellikler yüzünden hayatımda ilk defa Bir Tanrı’nın var olabileceğini düşündüm. Dur, hemen telefona koşup aileme oğullarının tamamen aklını yitirdiğini söyleme… bekle biraz. Hold your horses… … Seni karşımda görürü gibiyim, o ufak dairende oturmuş, üzerinde radyolu üzgün adamaın resmi asılı bir halde ( yoksa Neo onu artık asmaman gerektiği konusunda ikna etmeyi başardı mı?...) elinde buharı tüten bir fincan çayla , … bu mektubun satırlarını okuyan benim tanıdığım arkadaşıma ne olmuş? … futbol hastası o insan nerede? … sakin ol, Tanrı’nın var olduğunu söylemedim.  Sadece dün üç günlük zorlu bir yürüyüş sonrasında, dünyanın çatısında teneke kutu gibi bir kulübede uyandığımı söyledim” s.73

Nitekim yazar, romanın kahramanı öğrenci Amir ile İsrail’de yaşayan her yaştan, mesela şehit Gidi’nin kardeşi Yotam,  her dinden, mesela sıkı muhafazakâr komşusu Moşhe, her türden kişi mesela, Moşhe’nin karısı ama bir o kadar sıkı liberal Sima, mesela, kendisinin düzenli, titizliğine karşı karakteri de zıt, delicesine aşık olduğu Noa ile empati kurabildiği gibi romanda Filistinli inşaat işçisi Sadık’la da dert ortağı olabiliyor. Daha doğrusu roman, kahramanın ekseninde dönse bile, Amir’in dış sesi, günün sözüyle “paralel” Amir diyebileceğim, Modo dâhil, tüm karakterler ana eksene, eşit derecede oturmuş. Kişiler açısından romanda demokratik bir paylaşım var.

Barış yanlısı İzak Rabin’in öldürüldüğü günleri yansıtan romanın geçtiği coğrafya da romanın dengeli çeşitliliğine benzercesine iki tepede: birincisi Aşkenaz olanı ve haberci anlamına gelen ve adının da ima ettiği üzere iyimser, bakımlı “Mevasseret” tepesinde… ikincisi ise Kürt topraklarından göçenler Sefaradlar için uğrak yeri olmuş “Maos Zion diye anılan tepesinde geçiyor ki, yazarın söylediğine göre yazarın çocukluğu birincisinde öğrenciliği ise ikincisinde geçiyor.

Yukarıda değindiğim yeni Yahudi neslinin bireyi olan yazarın bu kitabında bizim de ıska geçtiğimiz, İsrail’in başka bir bahçesinde geçenler, dile gelirken beni bu kanaate iten satırları da şöyle özetleyeyim:

“Arap’ı tutup kapı dışarı itmeye çalıştığım anda ve Dynia da … elinde tavayla geldiğinde… ikimiz birden ‘saldır’ diye bağırdığımızda … Avram ayağa kalkıyor… bize ve ona bakıyor ve bize dönüp ‘Uskutu! Sessizlik!’ diye bağırıp Arap’ın yanına yaklaşıyor… ona dalgın gözlerle bakıyor ve konuşmaya başlıyor. ‘ Nissan, ya ibni, hoş gelmişsin. Arap’a sarılıyor…” s.228 “… Sadık işine geridönmüştü. Keskisiyle çalışırken onu izledim… “ s.244 “ onların evi, şimdi bizim olan evimizde, ‘ Bu benim kurmacam.M.A’ … Taşların arasında… bir boşluk vardı… Elimi içeri soktum…” s.245 “ Elim keseden ince bir altın zincir çıkardı… Bu Şadiye Nine’nin kolyesiydi. Kolye anneden en büyük kıza geçerdi…” s.246

Sonuç olarak her yaştan, her dilden, her dinden herkese hitap eden çok katmanlı bu güzel romanı sizlere tavsiye ederken, bir nohut oda bir bakla sofada, ailesinden ayrı yaşayan romanın kahramanın da öğrenci olmasından ve türdeş davranışlar göstermesinden hareketle, yılbaşı tatilinde Türkiye’ye gelen küçük oğlum Berk’e de bu mükemmel romanı okuması için bir tane alıp hediye ederek, romanı bir kere de ben ödüllendirdim.
-------------------------

Can Yayınları, 1.Basım, Ekim 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder