3 Mart 2014 Pazartesi



Baba Evinde Bana Yer Yok, Asiye Cebbar, “Assia Djebar” 57 – XXII
-------------------------------------------------
Kütüphanemde Cezayir Dörtlemesinin ilk kitabı [Diğerleri henüz Türkiye’de yayınlanmadı.] Aşk ve Fantazya  ile daha önce yer alan Asiye Cebbar, bu kitabında kendi hayatını anlatıyor. 
  • Kendi toplumunda bir kadın, 
  • kendi toplumunda sömürgen tarafından sömürülen Müslüman bir kadın, 
  • Avrupa’da eğitilmiş ama Müslüman olan bir kadın 
profilleri altında savaşımı, ne kadar göz kamaştırıcı ise romanında bütün bunları anlattığı doğal dil de bir o kadar göz kamaştırıcı.
Bu otobiyografik romanda, Fransız sömürgesi olduğu yıllarda Cezayir'de kadın olmanın zorluklarını enine boyuna sorgulayan yazar, kadın olarak Avrupalı bir kadınla Afrikalı bir kadının mücadelesinin benzemezliğini yaşadığı sömürge ülkesinin etnik ve sınıfsal farklılıkları çerçevesinde irdelemeyi ve toplumsal portresini çizmeyi de ihmal etmiyor. Her coğrafyanın kendine özgü sorunlarının, kadınların yaşadığı sıkıntıları da çeşitlendirdiği bilinen bir gerçek ama ataerkil düşüncenin  her coğrafyada ortak acılar yarattığı düşünülürse, Cezayirli yazar Asiye Cebbar'ın "Baba Evinde Bana Yer Yok" isimli kitabı, kendi anılarından da yola çıkarak özellikle kadınların yaşadığı sıkıntılara değinirken,  gittikçe muhafazakârlığa doğru evrilen Türkiye’de kadınların yaşadıkları, böyle giderse yaşayacakları da göz önüne alındığında yayınlanması ve okunması daha da anlam kazanıyor.

Yazarın çocukluk yıllarından kadınlığına uzanan yolculukta ilk anımsadığı babaannesini kaybettiğinde akıttığı gözyaşları… O yaşların ardından kendi kendine, bir daha asla ağlamayacağına dair verdiği sözde 'ilk aşkta dahi' şartını eklemesi, küçüklükten itibaren kadınlara neredeyse öğretilen aşk acısını doğrular gibi… Kitaptaki kırılma noktası "Bisiklet" adlı bölüm. Beş yaşındaki kız çocuğunu bisiklet kullanırken görünce derhal eve çağıran “Her zamanki siyah iş önlüğü ile öbür öğretmenlerden uzak duran… Türk fesini kafasından çıkartmamakta inat eden, kusursuz Fransızcasıyla, Arap öğretmen…” baba, kızının bacaklarının görünmesinden rahatsız olunca anneyi uyarıyor. Babasının tepkisine anlam veremeyen çocuk kahramanımızın, o yaşında yaptığı tespit aslında çok sağlam bir eleştiri olarak önümüze konuyor.
 Bu vücudumun diğer kısımlarından ayrılmış ve bir avluda pedal çeviren bir çift küçük kız bacağının görüntüsü karşısında her oğlan çocuğunun, her yetişkin erkeğin, her ihtiyarın mutlaka azgın birer röntgenci olduğunu ilan etmek demekti!”
Eşleri karşısında sessiz kalan kadınların çaresizliğini ise şu sözlerle resmediyor: "Annemin sanki olanları anlamış gibi sessiz durduğunu fark ettim. Aralarında gerçek anlamda bir birlik hali yoktu ama hiç itiraz etmiyordu."

Yazar, mahallede yürürken elini tutmayan babasına bakarak içinden, "Ya oğlan olsaydım," diye geçirirken, 'evin reisi olarak baba' tanımını düşünmekten de kendini alıkoyamıyor " Koca ya da babasından bağımsız var olamayan kadın, eşini kaybedip de dul kalınca patileri olmayan bir kediye dönüşüyor.”
 Ancak yıllar geçse de yazar, tüm donanımına rağmen, batıda yaşayan, babasının kızı bir doğulu gibi davranmaya devam ettiğini fark ediyor.

Kırmızı Kedi, Ocak 2013

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder