Baba Evinde Bana Yer Yok, Asiye Cebbar, “Assia
Djebar” 57 – XXII
-------------------------------------------------
Kütüphanemde
Cezayir Dörtlemesinin ilk kitabı [Diğerleri henüz Türkiye’de
yayınlanmadı.] Aşk ve Fantazya ile daha önce yer alan Asiye
Cebbar, bu kitabında kendi hayatını anlatıyor.
- Kendi
toplumunda bir kadın,
- kendi
toplumunda sömürgen tarafından sömürülen Müslüman bir kadın,
- Avrupa’da
eğitilmiş ama Müslüman olan bir kadın
profilleri altında savaşımı, ne kadar göz
kamaştırıcı ise romanında bütün bunları anlattığı doğal dil de bir o kadar göz
kamaştırıcı.
Bu
otobiyografik romanda, Fransız sömürgesi olduğu yıllarda Cezayir'de kadın
olmanın zorluklarını enine boyuna sorgulayan yazar, kadın olarak Avrupalı bir
kadınla Afrikalı bir kadının mücadelesinin benzemezliğini yaşadığı sömürge
ülkesinin etnik ve sınıfsal farklılıkları çerçevesinde irdelemeyi ve toplumsal
portresini çizmeyi de ihmal etmiyor. Her coğrafyanın kendine özgü sorunlarının,
kadınların yaşadığı sıkıntıları da çeşitlendirdiği bilinen bir gerçek ama
ataerkil düşüncenin her coğrafyada ortak acılar yarattığı düşünülürse,
Cezayirli yazar Asiye Cebbar'ın "Baba Evinde Bana Yer Yok" isimli
kitabı, kendi anılarından da yola çıkarak özellikle kadınların yaşadığı
sıkıntılara değinirken, gittikçe
muhafazakârlığa doğru evrilen Türkiye’de kadınların yaşadıkları, böyle giderse
yaşayacakları da göz önüne alındığında yayınlanması ve okunması daha da anlam
kazanıyor.
Yazarın
çocukluk yıllarından kadınlığına uzanan yolculukta ilk anımsadığı babaannesini
kaybettiğinde akıttığı gözyaşları… O yaşların ardından kendi kendine, bir daha
asla ağlamayacağına dair verdiği sözde 'ilk aşkta dahi' şartını eklemesi,
küçüklükten itibaren kadınlara neredeyse öğretilen aşk acısını doğrular gibi…
Kitaptaki kırılma noktası "Bisiklet" adlı bölüm. Beş yaşındaki kız
çocuğunu bisiklet kullanırken görünce derhal eve çağıran “Her zamanki siyah
iş önlüğü ile öbür öğretmenlerden uzak duran… Türk fesini kafasından
çıkartmamakta inat eden, kusursuz Fransızcasıyla, Arap öğretmen…” baba, kızının bacaklarının
görünmesinden rahatsız olunca anneyi uyarıyor. Babasının tepkisine anlam
veremeyen çocuk kahramanımızın, o yaşında yaptığı tespit aslında çok sağlam bir
eleştiri olarak önümüze konuyor.
“ Bu vücudumun diğer
kısımlarından ayrılmış ve bir avluda pedal çeviren bir çift küçük kız bacağının
görüntüsü karşısında her oğlan çocuğunun, her yetişkin erkeğin, her ihtiyarın
mutlaka azgın birer röntgenci olduğunu ilan etmek demekti!”
Eşleri
karşısında sessiz kalan kadınların çaresizliğini ise şu sözlerle resmediyor: "Annemin sanki olanları anlamış
gibi sessiz durduğunu fark ettim. Aralarında gerçek anlamda bir birlik hali
yoktu ama hiç itiraz etmiyordu."
Yazar, mahallede yürürken elini tutmayan babasına bakarak içinden, "Ya oğlan olsaydım," diye geçirirken, 'evin reisi olarak baba' tanımını düşünmekten de kendini alıkoyamıyor " Koca ya da babasından bağımsız var olamayan kadın, eşini kaybedip de dul kalınca patileri olmayan bir kediye dönüşüyor.”
Yazar, mahallede yürürken elini tutmayan babasına bakarak içinden, "Ya oğlan olsaydım," diye geçirirken, 'evin reisi olarak baba' tanımını düşünmekten de kendini alıkoyamıyor " Koca ya da babasından bağımsız var olamayan kadın, eşini kaybedip de dul kalınca patileri olmayan bir kediye dönüşüyor.”
Ancak
yıllar geçse de yazar, tüm donanımına rağmen, batıda yaşayan, babasının kızı
bir doğulu gibi davranmaya devam ettiğini fark
ediyor.
Kırmızı Kedi, Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder