30 Aralık 2018 Pazar




Bildiğimiz Dünyanın Sonu, Erlend Loe 172 / CLXXIX

Çeviri: Dilek Başak Carelius

05 Nisan 2016 tarihinde, Doppler romanı ile tanıştırdığım Norveç edebiyatının en çok okunan yazarlarından biri, Erlend Loe’nin Bildiğimiz Dünyanın Sonu adlı yeni romanı, öncülü Doppler’in devamı… yani roman kaldığı yerden devam etmekte…

Aslında ultrason görüntüleme tekniğinin bir türü olan DOPPLER yüksek frekanslı ses dalgalarını kullanan tıbbi bir görüntüleme yöntemi… DOPPLER etkisi ise adını ünlü bilim insanı ve matematikçi Christian Andreas Doppler'den alan, kısaca dalga özelliği gösteren herhangi bir fiziksel varlığın frekans ve dalga boyunun hareketli bir gözlemci tarafından farklı zaman veya konumlarda farklı algılanması olayıdır.

Romanın ana teması, Marx’ın “İnsanın Kendine Yabancılaşması” kavramında gizlenen DOPPLER etkisi altındaki insanın, çözümlenmesidir ki;

 İnsan, doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında, doğaya yabancılaşır. Bu insan oluşu açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır, zorunlu bir süreç olarak anlaşılır. İkinci yabancılaşma ise, bizzat kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır. Bunun sonucu olarak insan kendi doğasına yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir.

·         “Sistem… ‘tüketmek için para kazanmayı bekleme, kredi verelim’ derken... İnsanlar da kredi gereği ekstra ödediklerinden memnun… çünkü başka türlüsü dışlanmak anlamına gelir ki, bu istenmez, tatsız ve hatta tehlikeli.” S.71 “ Üzerine sıvı dökülürse bozulan yemek masasının önünden geçti. Birileri böyle bir mobilya yapıyor, birileri de bunun iyi bir fikir olduğunu düşünüp alıyor! “ s.81 “

Yıllarca arkasında duramayacağı gerekçelerle hareket etmişti… Sazan gibi. Boşluk ve eşya biriktirmişti. Oysa…

·         “ Kızılderililerin ‘potlaç’ adını verdikleri bir ritüeli vardı. İnsanlar eşyalara bağlanmamalıydı. Eşyalarını veriyor, kalanını yakıyorlardı… Misyonerler bundan hazzetmiyordu. Bunun ‘ insanın canla başla çalışıp, olduğunca biriktirip, sonra da bunları canla başla savunulması gereğini söyleyen Hristiyan tasarruf anlayışı ile alay etmek olduğunu savunuyorlardı.’” S.139

İşte böyle ve böylece bir önceki romanda, kendi doğasına dönmeye çalışan Doppler’i nasıl bir anda ormanda, orman dediği yer Fatih Ormanları gibi şehrin hem içinde hem dışında bir yerde, kararlı ne istediğini bilen biri olarak bıraktıysak…  bu romanda ise ani bir kararla evine dönmeye karar veren, şaşkın ne istediğini bilmeyen bir Doppler var karşımızda.

Ancak süreç aleyhine işlemiş… kendisinden haber alınamayan üç yılın ardından, eşi hayatına bir başkasını almıştır.  Doppler romanında, aynasının arkasındaki sırda kendini arayan Doppler, Bildiğimiz Dünya’nın Sonunda kendini yine bildiğimiz dünyanın aynasında görmek, sistemin zincirinin bir halkası olmaya devam etmek mi istemektedir? Kısmen yabancılaştığı kapitalist düzene ve kaybettiği aidiyete geri mi dönmek istemektedir?

·         "Doppler bunu anlayamıyordu. O yabancı değildi ki. Kendi evine bu rahatsız edici, yabancılaştırıcı duyguyu hissetmeden yaklaşabilmeliydi." s. 10 “ Ailelerdeki sinyal miktarı acayip fazla Bongo, çok fazla. Milyonlarca bilgi parçasını saniyede işlemden geçirmen gerek genel durumu değerlendirmek için. ” S.27 “ Ayrıntılar gözden geçirildiğinde yalan söylemek hiç zor değil.” S.86

Doppler, iki arada bir derededir. Ne yardan ne serden vazgeçmektedir. Ormanda geçirdiği günlerini avarelik olarak tanımlayan kahramanımız, eski günlere geri dönmek istemektedir ama…
·         “… bir yanda sessizlik, diğer yanda hiçlik, ortada ise yaşam. Buna olağanüstü durum demeyeceksek neye diyeceğiz? Normalde, ormanda birkaç yıl geçirdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi eve dönemezdi ama karısı Solveig’in dengesinin bozulması onun radara takılmasını engelledi.” S.55 “ Evde, aile içinde ne yapılır, ailenin sistemine ve sinyallere nasıl uyum sağlanır unutmuştu…” s.57  “ Doppler, bir yengeç gibi yeni kabuğuna yerleşene kadar herkese yem olabilirdi.” S.63

Bildiğimiz Dünyanın Sonu’nun sonunda… Doppler, yeniden kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir. Öyle ki, toplumu terk eden Doppler, bir porno yıldızı olarak toplum tarafından terk edilir.
·         “ Porno hayatı Doppler’in daha önce hiç bilmediği yalnız bir boşluğu da beraberinde getirdi… ‘Bu sanayinin tamamı için sorun’ dedi,  Александар. Gerçek duyguları işin içine katmadan büyük paraların kazanıldığı başka meslek guruplarında da aynı eğilimler görülüyor’ dedi. Emlakçılar ve reklamcılar asırlardır yalnızlık, boşluk ve sinir bozukluğundan muzdaripler (Not: mustaripler.)” S.199

Norveç’te yaşayan Dilek Başak Carelius tarafından doğrudan Norveççe’den çevrilen romanda, izleyen cümledeki gibi, cümle yapılarında sorun olsa da çevirmenin her iki dili kullanma donanım ve becerisiyle başarılı bir iş çıkarılmış.
“ Ailelerdeki sinyal miktarı acayip fazla Bongo, çok fazla. Milyonlarca bilgi parçasını saniyede işlemden geçirmen gerek genel durumu değerlendirmek için. ” S.27

Kalın kitapla, tasasız ve sağlıkla… yeni yılda da…

-----------------------------------------------
Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, Haziran 2018  

4 Aralık 2018 Salı




Ucuz Ölüm, Rıza Kıraç, 918-77 / CLXXVIII

Rıza Kuraç’ın Ucuz Ölüm adlı oldukça sürükleyici ve gözü kara kitabının, tipik bir Mike Hammer profili çizen kahramanı, kumpas ile yargılanıp, işten el çektirilmiş, özel hayatı yaralı, eski bir emniyet müdürü. Konusu, aşağıda, kitaptan alınan alıntılarda saklı. Başka söze gerek var mı?

  • “Asıl mesele katillerle beraber iş tutan, eski arkadaşının eşi, maktul avukatla ilgili cinayet değil, saadet zinciri.” S.181

  •  “… hâlâ izleniyorsun… iş yapmana izin veriyorlar… senin durumunda olanların kimse yüzüne bakmıyor. “ s.61 “ siz oğlunuzu suçsuz hapse atan hükümetim milletvekiliydiniz. Partiniz iktidarını devam ettirmek için bombalar patlarken de, o bombalar ikiz kız kardeşimi, kızınızı öldürdüğünde de mecliste el kaldırıp indirmeye devam ettiniz.” S.62 “… kızını öldüren… İlim Yayma Cemiyeti üyeleri olan adamları, milletvekili olduğun partinin hükümeti ve yerel kamu güçleri neden koruyor?” s.63
  • “ Birikmiş param vardı. Enar Kardeşler ile tanıştım, yatırım yaptık. Paranın bir kısmını kâr payı diye geri verdiler ve getirdiğim her müşteriden yüzde alacağımı söylediler. Sözleşme yaptık, hisse senedi gibi evraklar koydular önüme… “ s.106 “ Telefon çaldı. Arayan Yakup’tu. Maksut Efendi ile görüşme ayarladığını söyledi. O da kim? Eski şeyhim. Enar’a para kaptıranlardan mı? Bir nevi öyle. Payına düşeni yeterince alamamış.” S.107
  • “’Anlamıyorsun ki beni dedi.’ Emniyet Müdürü, eski arkadaşı Azmi. Muhsin sıradan bir savcı, başkentin talimatlarını uygulamazsa paralelci ilan edilir.” S.180

Kalın kitapla, tasasız ve sağlıkla…


-----------------------------------------------
Doğan Kitap, 1. Baskı, Nisan 2018