1666 Işığı Beklerken, Cengiz Günkut 104-X
----------------------------------------------
Facebook’da dolaşırken, benim de okuduğum bir kitap olan, “Beyoğlu’nda Fısıltılar” üzerine
yapılan yorumlar arasında, 1666 Işığı Beklerken romanını okumanın gereği de söz
konusu ediliyordu. Ben de merak edip bu kitabı uzun bir müddet aradıktan sonra
buldum ve uzun bir aradan sonra okudum.
XVII. yüzyılda
İzmir’de yaşayan bir Yahudi ailesinin yaşamı üzerinden, İzmirli Sabetay
Sevi’nin Mesihlik savının başlangıcından, din değiştirerek “Dönme” oluşu
koşutunda, Sabetayistlerin tarihçesini anlatan kurmaca bir romanla karşılaştım.
İki roman
arasında hiçbir bağlantı olmadığı gibi kitap, “Yıllar Geçiyor Fark Etmesen de” ([1]) gibi bölüm başlıkları, kitabın ana karakterlerinden Yizrah’ın, “sonrasında Bahri’nin” ilk sevgilisi
Meri’nin Sakız adasına düğüne giderken korsanlara esir düşerek Kıbrıs’ta
geneleve satılması, Bahri’nin bilmeyerek onu tedavi etmesi, Meri’nin onu
tanıması, Bahri’nin de o olduğunu anlaması, onunla konuşmaya gittiğinde intihar
ettiğini öğrenmesi gibi bir takım alt hikâyelerle “Büyüklere Masallar, Küçüklere Öğütler” dilinde
yazılmış.
Ama bir yandan da
hakkını vermeliyim ki;
·
Sabetay Sevi’nin
doğum tarihinin, 1 Ağustos (Av ayının 9’u) 1626 olduğunu, Midraşa, yani
Tevrat’taki tefsirlere göre Mesih’in de (Av ayının 9’unda dünyaya geleceğini),
·
Çırılçıplak
denize girip, suyun altında yarım saat kalabildiği ama ölmediğini, üç kez
kendinden geçerek havaya yükseldiğini !!!... ([2])
·
Mezmur’dan alınan
bilgilere göre “… 23 gül ağacının bulunduğu bir bahçede nurlar saçan bir yavru
geyiğin, bülbüllerin eşliğinde gözlerini açacağını…” “ bu 23 gül ağacının
Sabetay Sevi’nin doğum yılını müjdelediğini, çünkü Miladi 1626 yılının, Yahudi
Takvimine göre 5387 olduğu ve toplamının 5+3+8+3=23’e denk geldiği aynı zamanda
yavru geyiğin İbranice’de zwı=sevi olarak anıldığını!!!... ([3])
·
“İslam tasavvufuna göre tek varlık Tanrı’dır. Ondan başka hiçbir
şey yoktur. Var olan vücud-u mutlak Tanrı’dır. Diğer her şey yoktur, âdem-i
mutlak’ tır. Tanrı güzelliği de çirkini de, iyiliği de kötülüğü de olgunluğu da
çiğliği de içerir. Onun için aynı zamanda cemal-i mutlak, hüsn-ü mutlak ve
kemal-i mutlaktır…” Yahudi
tasavvufunun da “Tanrı tezahür etmemiş
mevcudiyettir, her şey ve hiç iç
içedir... Var ile yok aynıdır.” diye tanımladığını, ([4])
·
Sabetay Sevi’nin
de “Evren, Tanrının yansıması olduğuna
göre gerçeği bulan, kendinin yansıma, aslının ise Tanrı parçası olduğunu
keşfeder…” ([5]) hükmünde Mevleviliğe yöneldiğini,
·
Arap kültürü
etkileriyle boğulmuş İslam yerine, Şamanizm’den kalan eski Türk inanışları
harmanında, içten ve sarsılmaz bir imanı belleten dinsel kuralları, dostluğu,
sevgiyi, dayanışmayı ve en önemlisi dünyayı Tanrı ve insan sevgisiyle
kucaklamayı öğreten, âlemi ve âlemde olan her şeyi ilahi aşkın eseri olarak
gören ve her şeyi gönülden seven, Ahmet Yesevi’nin de etkisinde kaldığını, ([6])
·
Halep’ten
Kahire’ye kadar geniş çevresi ayrıca maddi gücleri oldukça yüksek olan Nathan
ve babasının dini konularda engin bilgisini de göze alarak “…
mezmurdan Bölüm 118, 16 ve 17. ayetlerini okuyarak; Rabbin sağ eli üstündür.
Rabbin sağ eli güçlü işler yapar… “ parasız Mesih bile olunamayacağı
bilincinde olan Sevi’nin Nathan’ı nasıl peygamberi ilan ettiğini,([7])
·
1665 yılı içinde
İstanbul’dan göç etmeye başlayan zengin Yahudi tüccar ve sarrafların bu
hareketinin, özellikle 1666 yılında ticari hayata sekte vurduğunu, işsizlerin
çoğaldığını, mal ve paranın azaldığını, karaborsanın arttığını, sarrafların göçünün 1645’den beri devam eden
Girit kuşatmasının finansmanını son yıllarda piyasadan karşılayan ve
sarrafların azalması ile kredi maliyetleri artan sarayın maliyesinin de sıkıntıya
soktuğunu,
·
Sarrafların
göçünün nedeninin Mesih olduğunu ve kıyamet kopunca kutsal topraklarda Mesih
Sabetay Sevi tarafından kurulacak Tanrı’nın Krallığında yer almak için Kudüs’e
gittiklerini, bunun üzerine sarayın, o sırada İzmir’de ikamet eden Sevi için
İzmir Kadılığından istediği bilginin, kadının Sevi taraftarlarından kazandığı
bahşişler nedeniyle ve Sevi karşıtı Ortodoks Yahudilerin bütün karşı çabalarına
rağmen nasıl Sevi lehine geldiğini, ([8])
·
Sonunda Sevi’nin
Mesih olma hesapları tutmadığında; “… o
halde, Musa halkını firavunlardan kurtarmadan önce nasıl Mısırlılar gibi
yaşayıp, Mısırlılar gibi ibadet ettiyse…” Sabetay Sevinin de nasıl Müslüman
gibi yaşayıp Müslüman gibi ibadet ettiğini ([9]) onun ve Sabetayislerin
esas ibadetlerini nasıl gizli yaptığını,
([10])
her bir satırının
günahı, yazanın boynuna, bu kitaptan öğrendim.
Öte yandan, “Allah’ı aşksız anlamanın mümkün
olmadığını…” “ her yaratılanı sevmek ve incitmemek…” gereğini söyleyen
Ahmet Yesevi’nin ([11]) etkisinden mi değil mi,
yoksa başka bir nedenle mi, bu kitapla bağlantısını da başka bir biçimde
çözemediğim şekilde yazar, iki sayfada bir, Mordehay ile kuzeni Yosef,
İkaria’lı Nikos ile David, Osmanlı
Ordusunda Tabip Sarkis ile Meyhaneci Hristo arasındaki “sevgiye” sürekli vurgu
yapması da kitabın sayfalarını gökkuşağına buladığını söylemeliyim.
------------------------------------
Şenocak Yayınları, Mart 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder