Zan, Hasan Gören, 269/ CLIV
------------------------------------------------------------------------------------
Bildiğiniz gibi daha önce başka bir kitabın
tanıtımında “konusu bakımından Hasan Gören
’in ilk romanı, ZAN’ı hatırlatan” diyerek bu kitaba bir dokundurma yapmış
diğer kitap daha sonra basıldığı ve ana konusu da buna benzediği için
garipsemiştim. Olabilir? Ne var bunda diyebilirsiniz ama diğer yazarın
tekrarlanan sayfalar yazı biçimi nedeniyle, kes yapıştır şeytanı, beni dürtmüştü
işte!
Hasan Gören, kitabında dinamik ve
çok tutarlı bir kurgu kullanmış. 68 kuşağından roman kahramanları eşliğinde yapılan
bir banka soygunu üzerinden oluşan siyasi bir polisiye romanının sayfaları
arasında dokuduğu örümcek ağının önünde ve arkasında, gide dolana kurduğu macera,
dedektiflik ve araştırma, ögeleri kurguya çok güzel tempo vermiş.
-0-
Kitap, hukuk fakültesinde okuyan
İrfan’ın, uzun zamandır gizliden gizliye âşık olduğu tıp fakültesi öğrencisi
Serap ile onun militan solcu sevgilisi Fuat’ı, ailesinin Akçakoca’daki yazlık
evine kaçırmasıyla başlıyor ve Serap’ın bir anda ortadan kaybolmasıyla kahramanların
öngörmedikleri başka bir boyuta doğru savruluyor.
“…Karadeniz, …kıyısına gelip ufka bakan
herkesin endişesini sıradanlaştıracak kadar büyük bir sırrı biliyor gibi. “
s.25 “ Birisi Fuat’ı tuzağa düşürmüştü.”
S.29
-0-
Kitapta, anlatıcı belirsiz, bu da bazı
bölümlerde, okuyucuyu yoruyor. Özellikle özgür irade ve toplumsal algıyı öne
çıkartan aşağıdaki bölümlerde bunu oldukça hissediyor ve bazı paragrafları
yeniden okumak zorunda kalıyorsunuz.
“ Kurbanın, beyninin ön bölgesi kesilerek
alanından izole edilip, itaatkâr kılınıyor, huzurla yaşaması sağlanıyordu…
günümüzde ise beynin içine girmek yerine içeriye gerçeklerin girmesi engelleniyor…”
s.68 “ öze dönük bu yöntemler, devrimci nüveyi yok edebilir…” s.70 “ “ herkes
kendini özgür zanneder ama…” s.72 “ Sanki kendi hedeflerine gidiyormuş gibi
olurlar, ama asıl senin planladığın şekilde davranırlar.” S.108 “ Bir kediye
hardal otu yalatamazsınız. Ama poposuna sürerseniz acıdan kurtulmak için yalar.
Üstelik hiç zorlamadan, kendi tercihi ile…” s.79 “ … suçun tanımını kim yapar?
Düzen. Peki kim cezalandırılır? Düzülen… “s.88
“Sen sanatı ve estetiği
kendi düşüncelerini zengin bir dille anlatmak için mi kullanırsın, yoksa
karşındakini aynı senin gibi düşündürmek için mi?” S.126 “ Otuz yıl önce
Almanya’da günün koşulları öyle diye Yahudi komşunu ihbar etmeyi içine
sindirebilir miydin? O kadar da değil ama bütün Marksist teori, maddi koşulların
belirleyiciliği üzerine kurulu değil midir? ama denge…“Denge: Herkes ketumken
senin açıklığın boşboğazlık, herkes sahtekârken senin dürüstlüğün dayanaksız,
herkes yanardönerken senin kararlılığın yapayalnız, herkes korkakken senin
cesaretin güçsüz, olmaz mı?... ama denge.” S.128
Özetle okunası, bu
kitap der ki;
“…
insanlar kendilerini ustalıkla gizleyebildikleri gibi… işledikleri suçun da hiç
farkında olmayabilirler.” S.184 “ ‘…yanılıyorum, öyleyse varım’… ben bu tümceyi
senden ödünç alıp ‘yanılıyorum, bu yüzden varım ve buradayım’ diyerek yeniden
düzenliyorum… “ s.191
satırlarıyla, burada bitirirken iki tane hoş alıntıyı da eklemeden geçemeyeceğim. Hele
birinde Burgazada’nın adı geçince bayağı keyiflendim.
1)
“Marx
sözünü işitince kendileri Engels derken, çocuklar Spencer diyorlardı” s.192
2)
“Keyfi
için gittiği en uzak yer de Burgazada’daki ilkokul arkadaşının meyhanesiydi. .”
S.117
27.01. 2018
mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
--------------------------------------
Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, Ağustos 2017