29 Ocak 2017 Pazar


Kraliçe Loana’nın Gizemli Alevi, Umberto Eco, 661 / CXXXIII
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

“Bir kabile reisi ya da ruhanî,
ne zaman bir cevher yumurtlasa,
diğerleri yüzyıllar boyunca
mesajı çözmeye uğraşırlar.
U.Eco”


Milano’nun 100 km. güneybatısında Piemonte bölgesinin başkenti Alessandria’da 1932’de doğan yazar, kitabında çocukluğunu, ergenliğe geçişini ve kendi içindeki evrimini kitaplarında sıklıkla kullandığı sis metaforunda anlatıyor. Sis, kitabın başından sonuna kadar zihinsel sis ve atmosferik sis olarak otantik bir yineleme oluştururken;
“ Sisi çiğniyordum. Hayaletler yanımdan geçiyor, kayboluyorlardı.” S.9 “… sis benim içimdeydi.” S.92 “ Neden bana sisin kötü olduğu öğretiliyordu? Oysa anlaşılmaz bir özlem duyacaktım ona her zaman.” S.183 “… yoğun siste, üç kadın görmüştüm, Lila, Paola, Sibila…” s.289
Kitabın yazarının Umberto Eco olduğu göz önüne alındığında Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi’nin oldukça ilgi çekici bir tür çizgi roman olduğunu bile söyleyebilirim. Hikâye ilerledikçe geçmişte zaten ortaya çıkmış gerçeklerle,  satır aralarındaki labirentlerde bir kere daha yüz yüze gelm gerçeği sizleri şaşkınlığa sürükleyebilir. Ama bu Eco’nun her zaman kullandığı dilin, dolandığı yer ve yörelerde zihni çalıştıran çok yönlü bir deneyim ve hoş bir macera gibidir.
Romanın kahramanı Yambo bir kaza sonrası uyandığında, otobiyografik belleğini kaybetmiş, semantik belleği ise yerindedir. Bunun yerine oturtulması gereği geçmişinin izlerini adeta bir hafıza çipi içinde sürmek için daha önce yaşadığı mekânlarda gördüğü, kokladığı, dokunduğu, duyduğu ve tattığı obje ve kişilerle beraber tekrar yaşamaya başlar. Çocukluğunun geçtiği evin tavan arasına yaptığı ziyaretlerde bulduğu kitlesel faşist ve post-faşist dönemin otantik şarkıları, dergileri, kitapları, eski takvimler, pullar,  teneke kutular ve içlerindeki hayaller giderek belleğindeki yerlerine oturmaya başlar.
Aslında bu, Yambo’nun yaşadığı faşist dönem ile savaş sonrası dönem sürecinde bütün ülke değerlerinin ve değişkenlerinin yanında kendi kişisel gelişim ve değişiminin görsel ve kültürel bir eleştirisidir. Kitabın ikinci dünya savaşı kuşağının yaşantısını yansıttığını da söyleyebiliriz.
“ Dördüncü boyuttan birinin gelip içimize… dokunması gibi bir şey… gizemli bir alev gibi… “ s.70 “… tam anlamıyla kalp çarpıntısıydı, bugüne duyulan özlemle karışık irkilmeydi.” S.104 “ …o görüntü, aşk nesnesi olmuştu.” S.107 “ “…ilk gördüğüm kapak, içimde gizemli alevler uyandırdı.” S.143
Faşizmin ortasında büyüyen Yambo…
“ Kitap, altı yaşındaki çocuklara,  ‘İtalyanca’ gl sesini öğretmek için… gagliardetto, battaglia, mitraglia, ‘ sancak, savaş,  yaylım ateş’ sözcüklerini seçmişti.” S.180 “… biziz umudu yeni neslin… Duçe için…” s.182 “ Beşinci sınıf kitabında ırk farklılıkları üzerine değerlendirmeler vardı ve bir bölüm Musevîlere ayrılmıştı.” S.185“ Ey çocuklar, sizler İtalya’nın yaratmakta olduğu yeni ve kahraman uygarlığın ömür boyu bekçileri olmalısınız. (Mussolini)” s.201 “ “Balillayım[1] ben, İtalya isterse, dünyaya refah getirecek ve Tanrı’nın İtalya’ya nasip ettiği yeni uygarlık için canımı vereceğim.” S.202 “… Amerikalı karakterler ortadan yok olmuştu… Miki Fare öldürülmüş, yerini Toffolino almıştı…”s.229
anti-faşist dedesiyle gerçeği aramaya başlar. Bu bakımdan kitabın 16. Bölümü çok etkileyicidir.
“… ben, Tanrı’ya saygı duymasam da İsa’ya duyarım.” S.328 “ İsa’nın Tanr’nın oğlu olduğundan emin değilim, çünkü bu kadar kötü bir babadan böyle iyi huylu birinin çıkacağını pek düşünemiyorum.” S.342 “Kötülük, dediler, isyankâr melekler tarafından dünyaya sokuldu. Nasıl olur? Her şeyi bilen ve gören Tanrı isyankâr meleklerin isyan edeceklerini bilmiyor muydu?” s.339
“ Siste tırmanmayı öğrenelim.” S.346 “Gragnola ölmüştü. Kazakları kurtarmış, beni emniyete almış, sonra da ölmüştü… Bir yüreksizin yürekli ölümü… Herkesi aldatmıştı, faşistleri, Almanları ve bir hareketle de Tanrı’yı. Bense hayattaydım. Bunu bağışlayamıyordum. Sis benim anılarımda da dağılmaya başlıyor.” S.365

30.01.2017 mehmetealtin
-------------------------------------- 
Doğan Kitap, I. Baskı, Ekim 2005 (Uzun bir süredir okumak istediğim ve bulamadığım bu kitabı, Cihangir’de bir sahafta ancak buldum.)



[1] 1926-1937 arası İtalyan Faşist Gençlik Hareketi, 1937’den sonra faşist partinin gençlik koluna evrildi.

22 Ocak 2017 Pazar


Uçucu Kül, Monika Maron, 442 / CXXXII
----------------------------------------------------------------------------------

Kitap konusu 1970’li yılların sonunda geçiyor. Kahramanı, Josefa Nadler, diğerleri gibi devlet desteği ile yayımlanan, bu nedenle devletin kontrolündeki bir dergi “Illustrierte Woche” ‘de çalışıyor ve bir gün bu derginin muhabiri olarak B. Şehrine yollanıyor. Görevi şehir hakkında bir röportaj yapmaktır.

İlgiler, nasıl olsa gördüklerini yazamayacağını düşünerek, en kötü yerleri, en ağır iş koşullarında çalışılan fabrikaları, kirliliğin kaynağı, kömürle çalışan eski santrali gösterip, yerine yapılan ama çalışmayacak doğalgazlı, çevreyi kirletmeyen yeni santralden söz ediyorlar. J. Nadler. gördüklerinden sonra “Bir şey değiştiremeyeceksem burada ne işin var benim?” diye kendine soruyor.

Gördüklerini ve düşündüğünü, arkadaşı Christian’a anlatıyor. O da ona iki versiyon yazmasını öneriyor. “İki versiyon yazsana. Birinde gerçeği, diğerinde basılabilecek gibi olanı… dediğinde Josefa’nın  kafasına gerçekleri yazması fikri giderek  yerleşiyor.
 “… ‘Termik santralin’, top namluları gibi göğe nişan alan bacalar şehri gece gündüz kirlilik bombardımanına tutuyorlar; hayır, gümbürtüyle değil, yavaş yağan, yağmur oluklarını tıkayan, çatıları kaplayan, rüzgârın estirdiği kar gibi usul usul… toz halinde havada savruluyor bu kar… Gözlerini ovuşturanlar sadece yabancılar. B. Halkı gözlerini kısarak dolaşıyor, sanırsın ki gülümsüyorlar.” S.20 “ Burada bizim mavi gökyüzümüz yok ya, onlar da bize gök mavisi bir santral yapıyorlar” s.23 “ … Elektrolizde çalışanların eklemlerinde yumrular oluşuyor… Buna flüoruz, ‘fluorisis’ diyorlar.” S.153
“Avrupa’nın en kirli şehri B… hem de sosyalist bir ülkede…” s.37 “ … güvenlik sözcüğünün ağıza bile alınamayacağı bir santral var orada…” s.67
“İki versiyon yazsana. Birinde gerçeği, diğerinde basılabilecek gibi olanı.” S.29 “ … ve gerçeği böyle ölçüye vurmaya başlarsanız… ikisinin ortasında dile getirilemeyen vardır.” S.38 “ … hayatını bir inanç belirlemişti… oysa şimdi, biyografisinin düşünsel konsepti ile somut tecellisi artık örtüşmüyordu.” S.111 “… ve eylemlerinin ölçüsüne, inancını içi boş, buruşuk bir deri olmaya mahkum eden birisi karar veriyordu.” S.112                                                                                                                             
-0-
Uçucu Kül,  Doğu Alman Demokratik Cumhuriyetini ortadan kaldıran toplumsal çelişkilerin seçkin bir tasviri… Özellikle devlet baskısı ve sansür gerçeği ile kapitalist bir sömürü var gibi erozyona uğratılan sosyalist düzenin halini,  bir diğer deyiş ile sosyalist bir ülkede kapitalist düzen lehine olan tutarsızlığı açıkça göstermekte. Ancak roman, bu sistemi eleştirme adımını atarken bence yanlış yönde gelişiyor ve roman kahramanının yaşamının bütününe gereğinden fazla yayılıyor… ve rejimin halkını mahrum bıraktığı varsayılan bireysel özgürlüklere odaklanarak rejimin baskısı altındaki bir işçi sınıfının toplu eylemiyle değil de bireysel doğrudan kendi eylemiyle sonunda günü kurtarıyor.

Sosyalizmin hayata geçme sürecinde proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf mücadelesinin nasıl devam ettiğini düşünmeyen… iktidardaki komünist parti içinde kapitalist yola başvuran partizanları göz ardı eden… solda sağa savrulan, üstelik de geçmişinde parti içinde kalmak için çabaları olan bir roman kahramanın bu bakışı ve davranışları kitabı okurken beni oldukça rahatsız ediyor.

22.01.2017 mehmetealtin
-------------------------------------- 
Alef Yayınevi, Haziran 2016


3 Ocak 2017 Salı



Kapının Ardında, Giorgio Bassani, 222 / CXXXI
----------------------------------------------------------------------------------
Kitabın yazarı, Giorgio Bassani İtalyan bir romancı, kısa öykü yazarı, şair ve eleştirmen olduğu gibi aynı zamanda 1943’de faşizme karşı gizli siyasal hareketten tutuklandıktan sonra hapisten kıl payı kurtulduğu söylenen bir aktivisttir.
Bu kısa roman, anlatıcımız olan kahramanın kendi gözlem ve hayata bakışı ile  yaşamının belli bir dönemine odaklanırken,  
“… hayatımın en karanlık dönemi deyince, hep o 1929 yılının Ekim ayından 1930’un Haziran’ına kadar süren lise birinci sınıftaki günlerim geliyor aklıma.” S.7
bence de doğru bir kurgu ile altında yatan trajedi duygusu ve ciddi sosyal eleştiri olmadan, bir dizi hatırlatma, yalnızca çocukluk ve ergenlik özleminin geniş literatürünün bir parçası olarak kalabiliyor.
Nitekim eleştirmenlere göre de İtalyan vatandaşı Yahudi olmasına rağmen Bassani'yi başarıya taşıyan ve bugün hâlâ anılmasını sağlayan şeyin de bu tarafsız duruşu, fonda akan olaylara karşı olabildiğine uzak durması ve yaşananaları tüm gerçekliğiyle gözler önüne serebilmesinde yattığı söylenmekte ki… hakikaten benim de bu kitapta gördüğüm ve yazdıklarını farklı kılan şey… ne akışa ne de olaylara hiç müdahele etmemesi…
Olay, anılan dönemde, yeni Faşist ırk yasaları uygulamaları altında ve Yahudilerin yavaş yavaş sosyal etkinliklerden men edildiği zamanların atmosferinde gelişirken, romanın kahramanı, iki arkadaşının arasında kalmasıyla başlayıp gelişiyor. Bu arkadaşlarından biri her konuda başarılı olan Carlo Cattolica, diğeri ise sinsi ve “zavallı bir dalkavuk” olarak nitelenen Luciano Pulga olup, lise çağındaki bu gençler, kendi sorunlarının ve onları da birbirinden izole etmeye çalışan dış dünyadaki sorunlarının farkına dolaylı olarak varmakta ve bu durumdan dolayı zorlanırlarken… her şeye rağmen enerji ve coşku ile konuşmakta ve tartışmaktadırlar. Birbirlerini hareketlendiren şey onların cesareti ve iyimserliğidir.
 “… Meldosa öğretmenin… bizim B sınıfından gelenleri, lisede her türlü haksızlık ve dışlanmaya karşı koruyacağına dair inancım, daha ilk günden acımasızca yıkılmıştı.” S.8
“ … ama Dante’nin… ‘Bana acı çektiren sürgünü onur sayarım’ sözü, benim için bir slogan olabilirdi.” S.12
ancak çocukluk sona ermiştir, masumiyet yalnızca mazide kalan masum bir masumiyettir.
03.01.2017 mehmetealtin
-------------------------------------- 
Yapı Kredi Yayınları, Ağustos 2016, 1. Baskı