16 Mart 2016 Çarşamba

Sıfır Sayı, Umberto Eco, 637 / XCV
-------------------------------------------------------------------
Yazarla röportaj yapmak huzurlu bir sonuç yaratır, çünkü o zaman kimse onun kitabı hakkında kötü şeyler söyleyemez… Ayrıca sorulacak sorular çok önemlidir, kitaptan fazla söz etmemek gerekir, önemli olan yazarı… tanıtmaktır…” “ Zaten gazetelerin tanıttığı kitapları kim okuyor ki …”
Eco’nun Sıfır Sayı adlı kitabının tanıtımına, kitabın 61. sayfasında çok hoşuma giden yukarıdaki alıntıyla başlarken kitabın adının ne kadar ironik  olduğunu da şu sözlerle anlatayım size…  Sıfır Sayı, basit bir tanımla,  gazete ve dergilerin yayınlanmadan önce baskıya verilen deneme sayısıyken, yaşananları çıkarına göre yansıtan, toplumda istediği algıları yaratan, etik değerleri olmayan ve şantajı hedef seçmiş bir gazetenin kendisidir Eco’nun kitabındaki Sıfır Sayı. 
İşte bu yüzdendir ki toplam 0/12, on iki sıfır sayı, çıkacak bu gazetenin arkasındaki adam Commandatore’nin "finansman dünyasının, bankaların ve hatta büyük gazetelerin o güzel salonuna adım atma” s.28,   amacıyla bütünleşip  kaynaklarını bu dünyanın “ Her konuda ama her konudaki gerçeği dile getirecek yeni bir günlük gazetenin vaadi ile…” ile seferber ederek, On iki adet sıfır sayı çıkarılarak çok sınırlı sayıda basılacak ve  Commendatore’nin bunları değerlendirmesiyle, sonra kendi bildiği, ‘Yani hedefindeki’  bazı kişilerin incelemesine sunacak… ve Commendatore ‘bu sayılarla’ finansman ve politika dünyasının güzel salonunu rahatsız edebileceğini ‘hedefindeki kişlere’ kanıtladıktan sonra, olasılık bu güzel salon bu düşünceden vazgeçmesini rica edecek, o da gazete tasarısını bir kenara kaldırıp güzel salona giriş yapma iznini koparmış olacak. Örneğin büyük bir günlük gazetenin, bir bankanın, önemli bir televizyon zincirinin yüzde iki hissesi bile denebilir buna."s.28
Ne kadar da tanıdık geliyor insana… sadece şimdiki durum gelmesin aklınıza, örneğin benim çok yakından bildiğim, yakın geçmiş zamanın çok ünlü bir gazetecisi de bugün yayın hayatını hala sürdüren bir gazeteye sahip oldu bu yolla, sözüm ona şu anda demokrasiyi savunan… Sağdan veya soldan  “ Gazeteyi yapan haber değil de haberi yapan gazete… ” s.53 olursa, hepsi girer aynı tanıma…
Yukarıdaki açıklamaların ışığında 18 Aralık 2015 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, Güray Öz imzalı yazıyla ([1]) bu kitaba gelen eleştiriyi de doğrusu ben anlamış değilim. Bu yazıyı bu kitapla beraber değerlendirdiğinizde, fikriniz Güray Öz gibiyse, o zaman beni de aydınlatırsanız doğrusu sevinirim. Bir de bu karşı çıkış, aynı kitapta Mussolini’nin yakalanması ile öldürülmesi arasında geçen süre içinde P.C.İ, İtalyan Komünist Partisi ile Komintern’in aldığı pozisyonda mı saklı, doğrusu onu da merak ederim?
Nitekim Eco, kitabın günlük paralel boyutu içinde, 87. sayfadan başlayarak… İtalya'da Gladio davalarının görüldüğü ve tüm dünyayı sarsan ilişkiler ağı temelinde Mussolini’nin hayatta olabileceği tezi çerçevesinde kitabının kahramanları ile Milano’nun merkezindeki cadde ve sokakları arşınlayıp, café, bistro ve restaurantlarında buluşurken "Benito Mussolini hâlâ yaşıyor olabilir mi?" ‘nin satır satır izlerini sürüyor.
İşte size her sayfası dolu “… ‘paralel boyutta’ kurgulanmış gerçeğin de gerçek olabileceğini” ustalıkla anlatan…“ gerçek bir novella… bugünlerde ortalık novella tartışmalarından geçilmiyor da…
--------------------------------------- 
Doğan Kitap, 1.Baskı, Ekim 2015



[1] ) Kimi romanlar kurguya dayalı bir “gerçek” yaratır; o gerçek olmayan gerçek büyük olasılıkla da kötü bir şekilde sonuçlanır. Kimi romanlarda ise yaşanan gerçeğin yeniden kurgulanması söz konusudur. Anlatılan hikâye sizi gerçekten koparmayacak, tam tersine onu çok boyutlu olarak resmedecektir. Birincisinde postmodernizmin gerçeği dağıtma, silme, parçalama çabasını, her şeyin her şeyle sistemsiz ilişkisini görecek, gerçeğin önemsizleştiğine, giderek ortadan kaybolduğuna tanıklık edeceksiniz. İkincisi ise sizi kendini sürekli kanıtlayan gerçekler dünyasının acımasızlığı ile baş başa bırakacaktır.
Birincisine Umberto Eco’nun Sıfır Sayı romanını, ikincisine sevgili Ahmet Ümit’in Elveda Güzel Vatanım adlı eserini örnek gösterebilirim. Umberto Eco’nun kimilerinin pek beğendiği, bir şekilde medya dünyamızla özdeşleştirdiği, “gerçek diye bir şeyin olmadığını, kurgulanmış gerçeğin gerçek olabileceğini” ustalıkla anlatan romanını değil, Ahmet Ümit’in İttihat Terakki’yi, sonraki yılların hesaplaşmasını gerçeği kurgulayarak anlatan romanını yeğlerim ben. Ahmet Ümit’in romanı günümüzün acı gerçekleriyle yüzleşmeye çağırıyor. Umberto Eco ise“Boşver diyor; gerçek kurgulanmış bir şeydir.” Üstelik bunu medya dünyasında benim dünyamda kurguluyor; “bırak gerçeğin peşini, o zaten uydurma, boşuna başını belaya sokma” diyor bana.
Tamamı için Bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/449951/Bu_Filmin_Sonu_Kotu.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder