Sıfır
Sayı, Umberto Eco, 637 / XCV
-------------------------------------------------------------------
“Yazarla röportaj yapmak huzurlu
bir sonuç yaratır, çünkü o zaman kimse onun kitabı hakkında kötü şeyler
söyleyemez… Ayrıca sorulacak sorular çok önemlidir, kitaptan fazla söz etmemek
gerekir, önemli olan yazarı… tanıtmaktır…” “ Zaten gazetelerin tanıttığı
kitapları kim okuyor ki …”
Eco’nun Sıfır Sayı adlı kitabının tanıtımına, kitabın 61. sayfasında çok
hoşuma giden yukarıdaki alıntıyla başlarken kitabın adının ne kadar ironik olduğunu da şu sözlerle anlatayım size… Sıfır
Sayı, basit bir tanımla, gazete ve
dergilerin yayınlanmadan önce baskıya verilen deneme sayısıyken, yaşananları
çıkarına göre yansıtan, toplumda istediği algıları yaratan, etik değerleri
olmayan ve şantajı hedef seçmiş bir gazetenin kendisidir Eco’nun kitabındaki
Sıfır Sayı.
İşte bu yüzdendir ki toplam 0/12, on iki sıfır sayı, çıkacak bu
gazetenin arkasındaki adam Commandatore’nin
"finansman dünyasının, bankaların ve hatta büyük
gazetelerin o güzel salonuna adım atma” s.28, amacıyla bütünleşip kaynaklarını bu dünyanın “ Her konuda ama her
konudaki gerçeği dile getirecek yeni bir günlük gazetenin vaadi ile…” ile seferber ederek,
On iki adet sıfır sayı çıkarılarak çok sınırlı sayıda basılacak ve Commendatore’nin bunları değerlendirmesiyle, sonra
kendi bildiği, ‘Yani hedefindeki’ bazı
kişilerin incelemesine sunacak… ve Commendatore ‘bu sayılarla’ finansman ve
politika dünyasının güzel salonunu rahatsız edebileceğini ‘hedefindeki kişlere’
kanıtladıktan sonra, olasılık bu güzel salon bu düşünceden vazgeçmesini rica
edecek, o da gazete tasarısını bir kenara kaldırıp güzel salona giriş yapma
iznini koparmış olacak. Örneğin büyük bir günlük gazetenin, bir bankanın,
önemli bir televizyon zincirinin yüzde iki hissesi bile denebilir buna."s.28
Ne kadar da tanıdık geliyor insana… sadece şimdiki durum
gelmesin aklınıza, örneğin benim çok yakından bildiğim, yakın geçmiş zamanın
çok ünlü bir gazetecisi de bugün yayın hayatını hala sürdüren bir gazeteye
sahip oldu bu yolla, sözüm ona şu anda demokrasiyi savunan… Sağdan veya
soldan “ Gazeteyi yapan haber değil de haberi yapan gazete… ” s.53 olursa,
hepsi girer aynı tanıma…
Yukarıdaki açıklamaların ışığında 18 Aralık 2015 tarihli
Cumhuriyet Gazetesi, Güray Öz imzalı yazıyla ([1]) bu kitaba gelen
eleştiriyi de doğrusu ben anlamış değilim. Bu yazıyı bu kitapla beraber
değerlendirdiğinizde, fikriniz Güray Öz gibiyse, o zaman beni de
aydınlatırsanız doğrusu sevinirim. Bir de bu karşı çıkış, aynı kitapta
Mussolini’nin yakalanması ile öldürülmesi arasında geçen süre içinde P.C.İ,
İtalyan Komünist Partisi ile Komintern’in aldığı pozisyonda mı saklı, doğrusu
onu da merak ederim?
Nitekim Eco, kitabın günlük paralel boyutu içinde, 87.
sayfadan başlayarak… İtalya'da Gladio davalarının görüldüğü ve tüm dünyayı
sarsan ilişkiler ağı temelinde Mussolini’nin hayatta olabileceği tezi
çerçevesinde kitabının kahramanları ile Milano’nun merkezindeki cadde ve
sokakları arşınlayıp, café, bistro ve restaurantlarında buluşurken "Benito
Mussolini hâlâ yaşıyor olabilir mi?" ‘nin satır satır izlerini sürüyor.
İşte size her sayfası dolu “… ‘paralel boyutta’ kurgulanmış gerçeğin de gerçek
olabileceğini” ustalıkla
anlatan…“ gerçek bir
novella… bugünlerde ortalık novella tartışmalarından geçilmiyor da…
---------------------------------------
Doğan
Kitap, 1.Baskı, Ekim 2015
[1] ) Kimi romanlar kurguya dayalı bir “gerçek” yaratır; o
gerçek olmayan gerçek büyük olasılıkla da kötü bir şekilde sonuçlanır. Kimi
romanlarda ise yaşanan gerçeğin yeniden kurgulanması söz konusudur. Anlatılan
hikâye sizi gerçekten koparmayacak, tam tersine onu çok boyutlu olarak
resmedecektir. Birincisinde postmodernizmin gerçeği dağıtma, silme, parçalama
çabasını, her şeyin her şeyle sistemsiz ilişkisini görecek, gerçeğin
önemsizleştiğine, giderek ortadan kaybolduğuna tanıklık edeceksiniz. İkincisi
ise sizi kendini sürekli kanıtlayan gerçekler dünyasının acımasızlığı ile baş
başa bırakacaktır.
Birincisine Umberto Eco’nun Sıfır Sayı romanını, ikincisine sevgili Ahmet Ümit’in Elveda Güzel Vatanım adlı eserini örnek gösterebilirim. Umberto Eco’nun
kimilerinin pek beğendiği, bir şekilde medya dünyamızla özdeşleştirdiği, “gerçek diye bir şeyin olmadığını,
kurgulanmış gerçeğin gerçek olabileceğini” ustalıkla anlatan romanını değil, Ahmet Ümit’in İttihat
Terakki’yi, sonraki yılların hesaplaşmasını gerçeği kurgulayarak anlatan
romanını yeğlerim ben. Ahmet Ümit’in romanı günümüzün acı gerçekleriyle
yüzleşmeye çağırıyor. Umberto Eco ise“Boşver diyor; gerçek kurgulanmış bir şeydir.” Üstelik bunu medya dünyasında benim dünyamda kurguluyor; “bırak gerçeğin peşini, o zaten uydurma, boşuna başını belaya sokma” diyor bana.
Tamamı için Bkz. http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/449951/Bu_Filmin_Sonu_Kotu.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder