Dünyanın Leşleri, Suat Duman / XCIX
---------------------------------------------------------------------------------
Yeni tanıştığım
Suat Duman’ın bu kitabı;
“Beş duyunuzun aynı gün aynı saate,
ceketlerini sırtlarına vurup tatile çıktığını, sizi de enikonu budanmış,
örselenmiş bir kütük gibi teslim ettiğini düşünün. Teslim alansa zalim
doktordur. Bünyenize girmiş illegaliteyi söküp atmak, toplum dışılığınızı
sağaltmak için kıçınıza elektrik veren, Nazi subaylarından hallice bir piç kurusu.”
S.9
Satırlarının
devamında kendisini dövüp de cezaevine düşmesine
neden olan polislerden hesap sormayı takıntı haline getirmesi ana fikri
temelinde bir “kaybeden”in hikâyesi anlatıyor.
Son zamanlarda okuduğum en iyi kara
roman, ya da siyasi polisiyelerden biri olmakla beraber kaybedenlerle
kazananlar, yoksullarla varsıllar arasındaki çatışmaları romanda kullanırken…
“Hepsi, hep beraber işte şimdi yürüyüp basmalı bu
harami mağarasını, havuza kanlarını boşaltıp kellelerini yerinden etmeli!” s.36
deyip adı ve soyadı bu satırlardan uzak
ola birisi gibi kendisi de önceden hüküm verip kan akıtmaya gönüllü ki, yazarın
bu ayrımcı tavrını hiç sevmedim.
Öte yandan romanın arka planına
aceleye getirilmiş mahcup bir Gezi İsyanı da yerleştirilmiş. Ancak Gezi'den
ilham alarak yapılan, bu konuda güzel de yapılan sosyal-ekonomik-politik
eleştirileri sadece romanın son çeyreğine sığdırdığı için temposu oraya kadar aksamayan roman bu noktadan sonra sanki aceleye
getirilmiş gibi…
Bir eleştirim de romanın aşağıdaki
alıntılarda da izleyebileceğiniz gibi öznesi, fiili, noktalama işaretleri sağa
sola savrulması… buna karşılık da anadilinde biraz özensiz romanın ana dili ise
sokağın arkasında dibinde var olan ve asılı bütün kirleri ve kareleri ise birebir
ve ustalıkla belirlemiş.
“Usta. Harika çikolatalı pastalar
yapıyormuş. Bir otelde çalışıyormuş, beş yıldızlı. Karısını, üstünde otel
müdürüyle yakaladığında, adamın dili kadının memelerinden, kendi yaptığı
kremayı yalıyormuş.” S.14
“Gerçek, evrensel bir adalet için göz
temasından sakınmanız gerekir, gözlerine baktığınız birini cezalandırmak
cinayettir zira.” S.113
Ek olarak, Türkiye’de her polisiye romanın neredeyse olmazsa olmazı
haline gelen sabah acı kahve ile ayılma sahnesi bu kitaba da adeta alameti
farika gibi işlenmiş ki doğrusu bu iki satır da romanın içinde eğreti…
“… sabah ezanı yeni okunuyordu… Üç
tatlı kaşığı neskafeyi… kupanın içine boca ettim. Kaynar suyu boşalttım,
şekersiz filan bir yudum aldım.” S.66
Kitaptan belki sizin bildiğiniz ama benim yeni öğrendiğim iki kelimeyi de
sizlerle paylaşmak istedim. Birisi “Kenafir”
[1]
s.16, diğeri ise “Zekaret” [2]
s.120
---------------------------------------
Alakarga Yayınları, I. Baskı, Aralık 2015
[2] Sekr
kişi ile aklı arasına giren
aklı gideren bir hal demektir ki
aklı gideren sarhoş edici maddelere genel
olarak "müskir" ya da "musekkir" adı verilmektedir. Bu
kelime gazap
aşk
elem
dalgınlık veya bir acıdan ötürü gelen
baygınlık için de kullanılmakta ve bu hale de "sekr" denilmektedir ki
buradaki kastımız budur. Yani burada
"sekr" in çoğulu olan "sekerat" ile
ölüm anındaki ızdırap ve baygınlıklar
kastedilmektedir.







Hiç yorum yok:
Yorum Gönder