16 Mart 2016 Çarşamba

Dünyanın Leşleri, Suat Duman  / XCIX
---------------------------------------------------------------------------------
Yeni tanıştığım Suat Duman’ın bu kitabı; 
“Beş duyunuzun aynı gün aynı saate, ceketlerini sırtlarına vurup tatile çıktığını, sizi de enikonu budanmış, örselenmiş bir kütük gibi teslim ettiğini düşünün. Teslim alansa zalim doktordur. Bünyenize girmiş illegaliteyi söküp atmak, toplum dışılığınızı sağaltmak için kıçınıza elektrik veren, Nazi subaylarından hallice bir piç kurusu.” S.9
Satırlarının devamında kendisini dövüp de cezaevine düşmesine neden olan polislerden hesap sormayı takıntı haline getirmesi ana fikri temelinde bir “kaybeden”in hikâyesi anlatıyor.

Son zamanlarda okuduğum en iyi kara roman, ya da siyasi polisiyelerden biri olmakla beraber kaybedenlerle kazananlar, yoksullarla varsıllar arasındaki çatışmaları romanda kullanırken…

“Hepsi, hep beraber işte şimdi yürüyüp basmalı bu harami mağarasını, havuza kanlarını boşaltıp kellelerini yerinden etmeli!” s.36

deyip adı ve soyadı bu satırlardan uzak ola birisi gibi kendisi de önceden hüküm verip kan akıtmaya gönüllü ki, yazarın bu ayrımcı tavrını hiç sevmedim.

Öte yandan romanın arka planına aceleye getirilmiş mahcup bir Gezi İsyanı da yerleştirilmiş. Ancak Gezi'den ilham alarak yapılan, bu konuda güzel de yapılan sosyal-ekonomik-politik eleştirileri sadece romanın son çeyreğine sığdırdığı için temposu oraya kadar aksamayan roman bu noktadan sonra sanki aceleye getirilmiş gibi…

Bir eleştirim de romanın aşağıdaki alıntılarda da izleyebileceğiniz gibi öznesi, fiili, noktalama işaretleri sağa sola savrulması… buna karşılık da anadilinde biraz özensiz romanın ana dili ise sokağın arkasında dibinde var olan ve asılı bütün kirleri ve kareleri ise birebir ve ustalıkla belirlemiş.
“Usta. Harika çikolatalı pastalar yapıyormuş. Bir otelde çalışıyormuş, beş yıldızlı. Karısını, üstünde otel müdürüyle yakaladığında, adamın dili kadının memelerinden, kendi yaptığı kremayı yalıyormuş.” S.14
“Gerçek, evrensel bir adalet için göz temasından sakınmanız gerekir, gözlerine baktığınız birini cezalandırmak cinayettir zira.” S.113
Ek olarak, Türkiye’de her polisiye romanın neredeyse olmazsa olmazı haline gelen sabah acı kahve ile ayılma sahnesi bu kitaba da adeta alameti farika gibi işlenmiş ki doğrusu bu iki satır da romanın içinde eğreti…
“… sabah ezanı yeni okunuyordu… Üç tatlı kaşığı neskafeyi… kupanın içine boca ettim. Kaynar suyu boşalttım, şekersiz filan bir yudum aldım.” S.66
Kitaptan belki sizin bildiğiniz ama benim yeni öğrendiğim iki kelimeyi de sizlerle paylaşmak istedim. Birisi “Kenafir” [1] s.16, diğeri ise “Zekaret” [2] s.120
--------------------------------------- 
Alakarga Yayınları, I. Baskı, Aralık 2015



[1]) Doğrusu "kinaver gözlü" olmalıdır. farsça'dan dilimize geçip bizceleşmiş bir deyimdir. kin sözcüğüne getirmek anlamına gelen farsça "averden" fiilinin şimdiki zaman kökü olan "aver" eklenerek türetilmiştir. "kin getiren, kin besleyen" gözlü demektir.
[2] Sekr kişi ile aklı arasına giren aklı gideren bir hal demektir ki aklı gideren sarhoş edici maddelere genel olarak "müskir" ya da "musekkir" adı verilmektedir. Bu kelime gazapaşk elem dalgınlık veya bir acıdan ötürü gelen baygınlık için de kullanılmakta ve bu hale de "sekr" denilmektedir ki buradaki kastımız budur. Yani burada "sekr" in çoğulu olan "sekerat" ile ölüm anındaki ızdırap ve baygınlıklar kastedilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder