Orkestra
Şefi, Sarah Quıgley 558- LXXVII
“Leningrad Radyo Orkestrası
Şefi Karl Eliasberg, Dimitri Şostakoviç’den gelen, ‘Leningrad prömiyeri için en iyi dileklerimle. Orada olamadığım için
çok üzgünüm. Konserin MUHTEŞEM olacağına eminim. Yürekten kutlarım sizi.”
S.369, yazan telgrafını okuyup, katladıktan sonra cebine koyarken…”
Romanı okumaya başlamadan önce CD
çalarıma koyduğum, Dimitri Şostakoviç’in 7. Senfonisi, “Leningrad
Senfonisi”nin, en iyi uyarlaması, Şef Valery Gergıev yönetimindeki Marinsky Tiyatrosu
Orkestrası ile Roterdam Flarmoni Orkestra’sının, 2003 yılı Decca basımı CD’sini
dinlemek için, aynı anda, düğmeye bastım…
İlk nota, kusursuz bir akortla ve
bal gibi tatla sayfaların arasından yavaşça kayarak düşer, sakin başlayıp
giderek ısrarlı bir tekrara dönen boleroyu anımsatan ve gittikçe yükselen
kreşendo kulaklarımı, gözlerimi doldurur, dudaklarımı üflemeliler, kollarımı yaylılar, ellerimi vurmalılarla
bütünleştirip kaynaştırırken, aldım kitabı elime ve okumaya başladım…
Sarah Quigley tarafından
yazılan, documantery novel’a (*) gerçek
bir örnek olan roman "Orkestra
Şefi", akıcı ve sade yazılmış, çok
iyi kurgulanmış ve çok iyi çevrilmiş…
1941 ilkbaharında
başlayıp, ‘Hitler’in Leningrad’ı teslim almayı öngördüğü!...’ 09 Ağustos
1942’de, kuşatma altındaki Leningrad’da, savaşta kaybedilen müzisyenlerin
iskemlelerinin boş bırakıldığı salonda, Karl Eliasberg yönetimindeki Leningrad
Radyo Senfoni Orkestrasının hayatta kalabilen yalnızca 15 üyesi tarafından
seslendirilen Leningrad Senfonisi’nin ilk prömiyeri ile biten roman, yalnızca
Şostakoviç'in hayatını değil şehrin en ünlü keman virtüözü Nikolay Nikolayev
ile Şatokoviç’in sınıf arkadaşı sosyofobik Karl Eliasberg’in de kapsayan üç ana
karakter üzerinden tutkunun, yurtseverliğin, açlığın ve inancın öyküsünde
yoğrulan o günlerin, Leningrad’ını ve Şastakoviç’in 7. senfonisinin doğum
evrelerini anlatıyor.
“Dinlerken yüreğim erimişti. (*) Rakibim, dostum. Yıllar boyu onun her
iisi de olduğunu düşündüm. Bugün bu noktadaysam onun yüzündendir: Hakkında
konuşulan, nefret edilen, kalpsiz olduğu düşünülen biriyim. Eğer gülebilecek
gücüm olsaydı, bu çelişkiye gülerdim. Elbette kalbim yok!... yıllar önce,
Leningrad’daki o merdivende, kalbimi Şostakoviç’e verdim ben. S.8” (**)
(**) “Elias, ilk merdiveni tökezleyerek indi… neredeyse zifiri karanlıktaydı… çantasından bir kağıt çıkardı…
büyük ve iri harflerle MUHTEŞEM yazdı… pusulayı Şostakoviç’in kapısının
altından içeriye itti.” S.225
Öte yandan da roman,
aslında bir senfoninin yazılış ve hazırlanış öyküsünden fazlasını, o günlerin Leningrad'ın
hayatını ve Leningrad'ı asla terk etmeyen yurtseverlerin öyküsünü de bünyesinde
barındırıyor.
Şostakoviç’in deyişi ile “Hayatımın tamamının basso ostinato'su… yani direngen bası" s. 138 Leningrad tam 872 gün boyunca,
bir yandan Hitler'in faşist kuşatmasına karşı direnir, insanlığın barbarlıkla mücadelesinde
partizanlar, blitzkierg savaşçılarına gam sistemlerine uymayan atonal müzikle
birleşen pizzicato darbeler indirirken, bir yandan, “Kopan bacakların etleri kesilip alınır… cesetlerin sırtları
kemiklerinden sıyrılır… Leningradlılardan bazıları yaşayabilmek için dehşet
verici uçlara kadar gidebilirken...” s.312 Öte yandan da “ağaçlarını kesmektense soğuktan donmayı
yeğleyen...” S.337, s.343 ve 09 Ağustos 1942 günü o koşullarda bile senfoninin
çalınacağı salonu dolduran Leningradlıların, Şastakoviç ile yoldaşlarının hikâyesi
anlatılır. Bu kitabı okuyun…
Kalın tasasız ve sağlıkla, umarım
aydınlık yarınlara…
----------------------------------------------
Kırmızı
Kedi Yayınevi, I.Baskı, Şubat 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder