Gökkuşağı
Günleri, Antonio Skarmeta, 57 - LXXIII
-----------------------------------------------------------------------
Özgürlüklerin boğazını sıkmak için yasaların altını bile tarayan
bir iktidar, yasa tanımayan bir iktidar, faili meçhullerden faili belli
meçhuller, herkesin göz önünde işlenen suçlar, iktidar baskısıyla işten
atılanlar, kara listeye alınanlar, fişlenenler, yönetimi eleştirenlerin
gözaltına alındığı, tehdit edilip yargılandığı, iki bin yıl öncesinde yazılan
oyunların dine hakaret diye yasaklandığı günler…. Hırsızlığın, yolsuzluğun daha
büyük suçlarla örtüldüğü, parayla adaletin satın alındığı, kayıpların insanca
anılmasına bile tahammül edilmeyen, oğlu polis tarafından vurulan annelere
sokak ortasında şiddet uygulanan, derin devletin terörü kışkırtmak için
işbaşında bulunduğu karanlık bir dönem… Kiralık katilleri, inşaat
mafyaları, devlet hesabına insan öldüren casusları, sürülen savcıları,
yasaklanan haberleri, sansürlenen yazarları, sokakta öldürülen çocuklarıyla
çürümüş bir sistem. O düzenin içindeki yozlaşan değerler çukurunda, gözlerini
televizyon denilen aygıta dikerek dünyayı ‘dışarıdan’ izleyen, ait olmadıkları
bir hayatı yaşayan, pasif, kederli, umutsuz gençler, insanlar…
Bunlar kitabı kanlı canlı kılan tüm unsurlar. Kitabın konusu
nerede geçiyor diye sormuyor, her gün
okumaktan, dinlemekten bunaldığımız şeyleri bize tekrarlama diye
mırıldandığınızı duyar gibi oluyorum. Yanıldınız, yanıldınız ki ne yanıldınız… Hikâye
05 Ekim 1988 yılında Şili’de yapılacak plebisiti ana tema olarak alırken;
·
Diktatör kazanacağından emindir. Ona göre halk
sistemden memnundur, ‘ekonomi tıkırındadır.’ Kulağımıza tanıdık sesler gelmektedir.
- Çünkü, “… denilebilir ki, Pinochet diktatörlüğünde
yaşayan biz Şilililer Platon’un mağarasındaki köleler gibiyiz. Sadece
gerçeğin gölgelerine bakıyoruz, taraflı bir televizyon tarafından
kandırılıyoruz, aydınlarsa karanlık zindanlarda çürüyorlar.” s.41 diyen…
- “ O Şilililer, diktatörün kampanyasının
hedef kitlesinin bir kısmıydı. Yüzleri daima ifadesizdi, düşünceleri ne
bilinebilir ne de tahmin edilebilirdi. İnsanların umutlarını tüketen korku
değil, basit gündelik yaşamdı… Uzaktaydılar. Artık kendi yaşamlarıyla
ilgileri kalmamıştı.” s.44…
- devam edelim
ve gençleri dinleyelim “ …
muhalefetteki politikacılar… kazanacak olurlarsa ülkeyi nasıl
yönetecekleri hakkında en küçük bir fikirleri bile olmayan salaklar
ordusu… artık bu ülkenin iflah olmayacağına kanaat getirmiş durumdayım. “
s.45… “ … bir burs bulacağım ve bu ülkeden mümkün olan en uzak yere
gideceğim. Burası da Pinochet ve kıç yalayıcılarına kalsın!” s.46
·
Ama, ortada büyük bir ama var ki, “…tehlike anındaki davranışımız, cesareti ya
da korkuyu hissetme alışkanlığımız bazılarımızı korkak, bazılarımızı da cesur
yapar.”s.33
Ben de sinema diliyle anlatılmış bu kitabı tam da bu günlerde
okumaları için öneriyorum, cesur arkadaşlarıma…
----------------------------------------------
Kırmızı
Kedi Yayınevi, I.Baskı, Ocak 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder