8 Nisan 2015 Çarşamba

Gökkuşağı Günleri, Antonio Skarmeta,  57 - LXXIII
-----------------------------------------------------------------------
Özgürlüklerin boğazını sıkmak için yasaların altını bile tarayan bir iktidar, yasa tanımayan bir iktidar, faili meçhullerden faili belli meçhuller, herkesin göz önünde işlenen suçlar, iktidar baskısıyla işten atılanlar, kara listeye alınanlar, fişlenenler,  yönetimi eleştirenlerin gözaltına alındığı, tehdit edilip yargılandığı, iki bin yıl öncesinde yazılan oyunların dine hakaret diye yasaklandığı günler…. Hırsızlığın, yolsuzluğun daha büyük suçlarla örtüldüğü, parayla adaletin satın alındığı, kayıpların insanca anılmasına bile tahammül edilmeyen, oğlu polis tarafından vurulan annelere sokak ortasında şiddet uygulanan, derin devletin terörü kışkırtmak için işbaşında bulunduğu karanlık bir dönem…  Kiralık katilleri, inşaat mafyaları, devlet hesabına insan öldüren casusları, sürülen savcıları, yasaklanan haberleri, sansürlenen yazarları, sokakta öldürülen çocuklarıyla çürümüş bir sistem. O düzenin içindeki yozlaşan değerler çukurunda, gözlerini televizyon denilen aygıta dikerek dünyayı ‘dışarıdan’ izleyen, ait olmadıkları bir hayatı yaşayan, pasif, kederli, umutsuz gençler, insanlar…
Bunlar kitabı kanlı canlı kılan tüm unsurlar. Kitabın konusu nerede geçiyor diye sormuyor, her gün okumaktan, dinlemekten bunaldığımız şeyleri bize tekrarlama diye mırıldandığınızı duyar gibi oluyorum. Yanıldınız, yanıldınız ki ne yanıldınız… Hikâye 05 Ekim 1988 yılında Şili’de yapılacak plebisiti ana tema olarak alırken;
·         Diktatör kazanacağından emindir. Ona göre halk sistemden memnundur, ‘ekonomi tıkırındadır.’ Kulağımıza tanıdık sesler gelmektedir.
  • Çünkü, “… denilebilir ki, Pinochet diktatörlüğünde yaşayan biz Şilililer Platon’un mağarasındaki köleler gibiyiz. Sadece gerçeğin gölgelerine bakıyoruz, taraflı bir televizyon tarafından kandırılıyoruz, aydınlarsa karanlık zindanlarda çürüyorlar.” s.41 diyen… 
  • “ O Şilililer, diktatörün kampanyasının hedef kitlesinin bir kısmıydı. Yüzleri daima ifadesizdi, düşünceleri ne bilinebilir ne de tahmin edilebilirdi. İnsanların umutlarını tüketen korku değil, basit gündelik yaşamdı… Uzaktaydılar. Artık kendi yaşamlarıyla ilgileri kalmamıştı.” s.44…
  • devam edelim ve gençleri dinleyelim “ … muhalefetteki politikacılar… kazanacak olurlarsa ülkeyi nasıl yönetecekleri hakkında en küçük bir fikirleri bile olmayan salaklar ordusu… artık bu ülkenin iflah olmayacağına kanaat getirmiş durumdayım. “ s.45… “ … bir burs bulacağım ve bu ülkeden mümkün olan en uzak yere gideceğim. Burası da Pinochet ve kıç yalayıcılarına kalsın!” s.46
·         Ama, ortada büyük bir ama var ki,  “…tehlike anındaki davranışımız, cesareti ya da korkuyu hissetme alışkanlığımız bazılarımızı korkak, bazılarımızı da cesur yapar.”s.33
Ben de sinema diliyle anlatılmış bu kitabı tam da bu günlerde okumaları için öneriyorum, cesur arkadaşlarıma…
----------------------------------------------

Kırmızı Kedi Yayınevi, I.Baskı, Ocak 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder