Lizbon Kuşatmasının
Tarihi, José Saramago, 339/ CXXVIII
----------------------------------------------------------------------------------
“ Dom
Alfonso Henriques ordugâhını oraya kurmuştu, askerleri bizdendi, ulusumuzun ilk
babalarıydı, zira kendi ataları, dünyaya erken geldikleri için Portekizli
olamamışlardı.” S.130
Ulus olma
yolunda henüz adım atmaya başlayan… bugün dünyada en çok konuşulan yedinci dil
sıralamasındaki, Portekizcenin bile yeni şekillendiği onuncu asrın başında…
Portekizlilerin II. Haçlı seferleri kapsamında Fransız; İngiliz, Almanlardan
oluşan Haçlı orduları ile Endülüs egemenliğindeki Lizbon’un fethini anlatan
José Saramago’nun bu kitabını okumadan önce, kendinizi zorlu bir sürece
hazırlıklı kılın. Çünkü Saramago’nun bu kitabı, zaman zaman okunan sayfalarına geri
dönerek savunmayı pekiştirmeyi, safları sıkılaştırmayı, yeni hendekler kazmayı gerektirecek
kadar engellerle dolu… ve Saramago’nun diline ve deyişine alışık değilseniz, bu
kitabı okumadan önce onun “Kabil” veya “İsa’ya göre İncil” gibi
daha kolay okunan kitaplarını okumanızı öneririm.
Kitabın
içeriğine gelince… Kitabın başkahramanı Raimundo Silva, bir
yayınevinde düzeltmen olarak çalışmaktadır ve bir gün kontrol etmesi için
gönderilen Lizbon Kuşatmasının Tarihi isimli kitapta önemli bir değişiklik
yapar. Kitapta yer alan bir fiile olumsuzluk takısı ekleyerek kuşatma sırasında
Haçlıların Portekizlilere yardım etmediğini, onların kendi çıkarlarının peşinde
olduğunu belirtir.
“Düzeltmen…
tükenmez kalemini kaptığı gibi sayfaya
bir ek iliştiriyor, tarihçinin
yazmadığı bir ek bu, tarihi açıdan doğru olmadığı için yazmak aklına bile
gelmezdi, bir olumsuzluk eki bu…”
s.48
Bu değişiklik daha sonra fark edilir
ama daha önce yaptığı önemli işlerin de etkisiyle hatasına göz yumulur ve yayınevinde
aleyhine esen rüzgârları atlattığı gibi yeni amiri Dr. Maria Sara, bu olumsuzluk
takısından hareketle yeniden kurgulanmış bir kuşatma tarihi yazmasını önerir.
“ Lizbon
Kuşatmasının sahte tarihi…” s.56
Bu öneri paralelinde Raimundo Silva, Lizbon
Kuşatmasını yeniden kurgularken Dr. Maria Sara ile arasında bir aşkın filizlendiğini
gördüğümüzde Matruşka’dan bir roman daha çıkar.
Romana yön veren türlü türlü gözlemin
gizeminin bazıları ise aşağıdaki satırlarda saklı…
“Tarihçiyle
konuşması sırasında tanık olduğumuz mesleki yetkinliğe rağmen, Lizbon Kuşatması
yazarının… metnin son okumasını düzeltmenin ellerine teslim edip tekrar kontrolden
geçirmeyeceğini söyleyerek açık ettiği güvenin yol açabileceği sonuçlara dair
ilk şüpheyi belirtmenin vakti geldi artık. Örneğin; Arapların gözünde köpeğin,
tıpkı domuz gibi, kirli bir hayvan olduğu bilinmesine rağmen el-Uşbuna, -günümüz Portekizcesinde Lizşboa’nın- titiz
mi titiz Mağribîlerinin o devirde köpek sürüleriyle iç içe yaşayabileceğini
düşünmek kara cahillik göstergesidir.” S.23 “… eğri başladıysa, eğri gider…”
s.338
“
Aristoteles’in karasineğin dört bacağı olduğuna dair saptaması bir hata örneğidir…
oysa çocuklar zevkle sineğin bacağını koparırlarken bilinir ki, altı bacağı
vardır… bize öğretilen dersler yüzünden hakikat can çekişir.” s.26
“Lizbon
Kuşatmasının Tarihinin son sayfasına gelince… tarihçinin yazdığına takılıyor…
Surların tepesinde Müslümanların hilalli sancağı inmiş… Dom Alfonso
Henriques’in, Portekiz’in beş kalkanlı sancağı dalgalanıyor… hay sıçayım, bu
çirkin sözü milli simgeye yöneltmeye çekinmiyor düzeltmen… birinci hata, beş
kalkanlı arma Dom Alfanso’nun oğlu Sancho’nun saltanatında bayraktaki yerlerini
almıştı ki, ilk başta nasıl yerleştirildikleri de bilinmez… ikinci hatta bayrağa
hilal koymak Osmanlı İmparatorluğu’nun aklına gelmişti. Yani üç asır sonra… Dom
Alfanso Henriques’in beraberinde Lizbon’u kuşatan Haçlılara yaptığı konuşma,
Haçlıların içinde bulunan (İngiltere’nin
Osborn bölgesinden, Latince uzmanı rahip Raul olması muhtemel… Benim Notum) kaynağı Osberno’nun aktardığı versiyona göre
Latinceden çevrilmiş ki, söylev yeteneği olmayan, Latince bilgisi zayıf
Alfonso’nun bu sözleri ancak altı-yedi asır sonra belagatleri kuvvetli
rahiplerin verebileceği bir söyleve uygundu.”
s.39-40-42 “… falanca bir şey der, Filanca onu duyar, Felanca’ya
aktarır, ve tarih bu üç yetkin (!) ismin aktardığı şekilde yazılır…” s.43
“Sözcükleri
kullanırken çok dikkatli olmak, onları henüz dolaşıma girmemiş oldukları
dönemlerde sarf etmemek gerek, yoksa hemencecik anakronizmle suçlanırız, ki bu
suç, yazarlar dünyasında horgörülen davranışlar arasında intihalin hemen
arkasından gelir.” s. 274
Not: Romanda yazardan mı, çevirmenden mi kaynaklandığını
bilemeyeceğim iki önemli hata var. Birincisi 179. Sayfadaki “ … bir sigaracıkları bile yok… cümlesindedir
ki, sigara Avrupa tarihine bin sekiz yüzlü yılların sonlarında düşmüştür. Daha
vahim olan ikincisi ise 222. sayfadaki “ …
günde üç kez duyulan…” ezan sesidir.
-------------------------------------- .
Kırmızı
Kedi Yayınevi, Ağustos 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder