29 Kasım 2016 Salı



Lizbon Kuşatmasının Tarihi, José Saramago,  339/ CXXVIII
----------------------------------------------------------------------------------
“ Dom Alfonso Henriques ordugâhını oraya kurmuştu, askerleri bizdendi, ulusumuzun ilk babalarıydı, zira kendi ataları, dünyaya erken geldikleri için Portekizli olamamışlardı.” S.130
Ulus olma yolunda henüz adım atmaya başlayan… bugün dünyada en çok konuşulan yedinci dil sıralamasındaki, Portekizcenin bile yeni şekillendiği onuncu asrın başında… Portekizlilerin II. Haçlı seferleri kapsamında Fransız; İngiliz, Almanlardan oluşan Haçlı orduları ile Endülüs egemenliğindeki Lizbon’un fethini anlatan José Saramago’nun bu kitabını okumadan önce, kendinizi zorlu bir sürece hazırlıklı kılın. Çünkü Saramago’nun bu kitabı, zaman zaman okunan sayfalarına geri dönerek savunmayı pekiştirmeyi, safları sıkılaştırmayı, yeni hendekler kazmayı gerektirecek kadar engellerle dolu… ve Saramago’nun diline ve deyişine alışık değilseniz, bu kitabı okumadan önce onun “Kabil” veya “İsa’ya göre İncil” gibi daha kolay okunan kitaplarını okumanızı öneririm.

Kitabın içeriğine gelince…  Kitabın başkahramanı Raimundo Silva, bir yayınevinde düzeltmen olarak çalışmaktadır ve bir gün kontrol etmesi için gönderilen Lizbon Kuşatmasının Tarihi isimli kitapta önemli bir değişiklik yapar. Kitapta yer alan bir fiile olumsuzluk takısı ekleyerek kuşatma sırasında Haçlıların Portekizlilere yardım etmediğini, onların kendi çıkarlarının peşinde olduğunu belirtir.
“Düzeltmen… tükenmez kalemini kaptığı gibi sayfaya bir ek iliştiriyor, tarihçinin yazmadığı bir ek bu, tarihi açıdan doğru olmadığı için yazmak aklına bile gelmezdi, bir olumsuzluk eki bu…” s.48
Bu değişiklik daha sonra fark edilir ama daha önce yaptığı önemli işlerin de etkisiyle hatasına göz yumulur ve yayınevinde aleyhine esen rüzgârları atlattığı gibi yeni amiri Dr. Maria Sara, bu olumsuzluk takısından hareketle yeniden kurgulanmış bir kuşatma tarihi yazmasını önerir.
“ Lizbon Kuşatmasının sahte tarihi…” s.56

Bu öneri paralelinde Raimundo Silva, Lizbon Kuşatmasını yeniden kurgularken Dr. Maria Sara ile arasında bir aşkın filizlendiğini gördüğümüzde Matruşka’dan bir roman daha çıkar.

Romana yön veren türlü türlü gözlemin gizeminin bazıları ise aşağıdaki satırlarda saklı…
“Tarihçiyle konuşması sırasında tanık olduğumuz mesleki yetkinliğe rağmen, Lizbon Kuşatması yazarının… metnin son okumasını düzeltmenin ellerine teslim edip tekrar kontrolden geçirmeyeceğini söyleyerek açık ettiği güvenin yol açabileceği sonuçlara dair ilk şüpheyi belirtmenin vakti geldi artık. Örneğin; Arapların gözünde köpeğin, tıpkı domuz gibi, kirli bir hayvan olduğu bilinmesine rağmen el-Uşbuna, -günümüz Portekizcesinde Lizşboa’nın-  titiz mi titiz Mağribîlerinin o devirde köpek sürüleriyle iç içe yaşayabileceğini düşünmek kara cahillik göstergesidir.” S.23 “… eğri başladıysa, eğri gider…” s.338
“ Aristoteles’in karasineğin dört bacağı olduğuna dair saptaması bir hata örneğidir… oysa çocuklar zevkle sineğin bacağını koparırlarken bilinir ki, altı bacağı vardır… bize öğretilen dersler yüzünden hakikat can çekişir.” s.26
“Lizbon Kuşatmasının Tarihinin son sayfasına gelince… tarihçinin yazdığına takılıyor… Surların tepesinde Müslümanların hilalli sancağı inmiş… Dom Alfonso Henriques’in, Portekiz’in beş kalkanlı sancağı dalgalanıyor… hay sıçayım, bu çirkin sözü milli simgeye yöneltmeye çekinmiyor düzeltmen… birinci hata, beş kalkanlı arma Dom Alfanso’nun oğlu Sancho’nun saltanatında bayraktaki yerlerini almıştı ki, ilk başta nasıl yerleştirildikleri de bilinmez… ikinci hatta bayrağa hilal koymak Osmanlı İmparatorluğu’nun aklına gelmişti. Yani üç asır sonra… Dom Alfanso Henriques’in beraberinde Lizbon’u kuşatan Haçlılara yaptığı konuşma, Haçlıların içinde bulunan (İngiltere’nin Osborn bölgesinden, Latince uzmanı rahip Raul olması muhtemel… Benim Notum)  kaynağı Osberno’nun aktardığı versiyona göre Latinceden çevrilmiş ki, söylev yeteneği olmayan, Latince bilgisi zayıf Alfonso’nun bu sözleri ancak altı-yedi asır sonra belagatleri kuvvetli rahiplerin verebileceği bir söyleve uygundu.”   s.39-40-42 “… falanca bir şey der, Filanca onu duyar, Felanca’ya aktarır, ve tarih bu üç yetkin (!) ismin aktardığı şekilde yazılır…” s.43
“Sözcükleri kullanırken çok dikkatli olmak, onları henüz dolaşıma girmemiş oldukları dönemlerde sarf etmemek gerek, yoksa hemencecik anakronizmle suçlanırız, ki bu suç, yazarlar dünyasında horgörülen davranışlar arasında intihalin hemen arkasından gelir.” s. 274
Not: Romanda yazardan mı, çevirmenden mi kaynaklandığını bilemeyeceğim iki önemli hata var. Birincisi 179. Sayfadaki “ … bir sigaracıkları bile yok… cümlesindedir ki, sigara Avrupa tarihine bin sekiz yüzlü yılların sonlarında düşmüştür. Daha vahim olan ikincisi ise 222. sayfadaki “ … günde üç kez duyulan…” ezan sesidir.
--------------------------------------  .

Kırmızı Kedi Yayınevi, Ağustos 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder