26 Mart 2020 Perşembe





Kasiyer, Sayaka Murata 653  / CXCVII,


“ İlkel toplumda birkaç kandaş öbeğin oluşturduğu tribülerde[1]  işbölümü kendiliğindendir.
Erkek dışarıdaki işleri, kadın evdeki işleri yapar.
İkisinin de kullandığı araçlar kendilerine ait mülklerdir.

Giderek gelişen hayvancılık temelinde, çoban tribüler, kendilerini Barbarlardan ayırdılar.
Buna “birinci büyük toplumsal işbirliği” diyoruz.
Üretim artışı yeni iş güçlerini gerektirince, toplumlar, alt öbekler ve elemanları, sömüren ve sömürenler halinde bölündü.
Aile köklü değişikliğe uğradı kazanç ve mülk erkeğe geçti.
Kadının evdeki üstünlüğünü sağlayan olgu şimdi erkeğe üstünlük sağlamaya başladı.”

Friedrich Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni, s.221-224 Sol Yayınları, 2. Baskı 1971

-o-
Japon yazar, Sayaka Murata'nın “Japonca Konbini Ningen” Kasiyer, adlı kısa romanının Türkçe basımının kapağında, kapak tasarımcısı Gülay Tunç’un romanın içeriği ile bire bir örtüşen, yüzü olmayan bir kadın var… 

Kadim çağlardan beri sömürenlerle sömürülenler arasındaki çatışmanın temelinde, buyruk veren efendi, sömüren erkek ile buyruk alan köle, sömürülen kadın var. Romanla ne ilgisi var? Bakın şöyle bir ilgisi var. Anlatayım… Anlatacaklarım yukarıdaki alıntının satırlarda gizli…

Romanın kahramanı Keiko, anaokulundayken bile parkta ölen minik bir kuşun dahi yenebileceğini düşünen… kuşa mezar yapıp minik kuş sevinecek diye üzerine çiçek koyduklarında, çiçeklerin koparılarak öldürülmesinde akıl zorluğu gören, aykırı bir çocuktur.

Çevresinde tutumundan rahatsız olan herkesin “Düzeni bozma, sistemi aksatma!” tempolu uyarları altında… onlara göre aykırı dünya görüşü nedeniyle anne ve babasının üzülmelerini engellemek için insanlarla iletişimini azaltır. Ya başkalarını taklit eder ya da söylenenlere uyar. Bukalemun gibi yaşamaya başlar. Sonunda görür ki; onu da taklit edenler var. Birbirlerine o kadar benzerler ki neredeyse ayırt edilemezler. At izi, it izine karışmış, artık kendi benliğini yitirmiştir.

Yüzü başkalarına, başkalarının yüzü ona benzemişti… başka yüze ne gerek var?

Ama yine de kendine şunları sormaya devam eder…
·         Yaşantında sana doğal gelen bir şey başkalarına tuhaf geliyorsa da insanların yaşam alanına çamurlu ayaklarıyla girip o tuhaflığın nedenini çözme hakkını kendinde nasıl buluyor?

·         Annem, babam, kız kardeşim, okul arkadaşlarım, onların tanıdığım tanımadığım yakınları, çalışma şeklim, bekârlık başta olmak üzere cinsel yaşantımın rengi ve derinliği, evliliğe olan yatkınlığım, rahmimin sağlığı ve durumu konusunda neden sürekli beni sorguluyor?

Durmadan söyledikleri şu; “Düzeni bozma, sistemi aksatma!” Bu beni fazlasıyla rahatsız ediyor, sinir bozucu, küstahlıktan başka bir şey değil.

Ve bütün bu soruları işyerinde tanıştığı bir erkeğe soruyor, yanıtını onda,  Şiraha’da arıyor…

Dünyanın hâlâ barbarlığın yukarı aşamasında yaşadığını söyleyen Şiraha, ona tam gün çalışmamasının, evli olmamasının yaşadığı çevrede biçimlenen kadim düzeni bozduğunu, sistemi aksattığını, evin erkeği dahil sömürenlerin imajını yıprattığını söyleyip… herkesin içinde normal insan adlı ütopik bir canlının rolünü oynamasının tek geçerli yol olduğunu söyleyerek…

Aksi takdirde, tıpkı barbarlık çağının ileri aşamasında ve tribünün işine yaramayan herkese yapıldığı gibi… kulübene çamurlu ayaklarıyla girip her şeyine karışacaklar. Ya da tribünün yasasına uygun, örnek bir eş ve çalışan olarak düzene katılacak, sistemi aksatmayacaksın. Herkesin senden istediği,

Yüzün başkalarına, başkalarının yüzü de sana benzemeli… bunun dışında bir yüze ne gerek var?

herkesi sevindirecek yaşam tarzı bu… diyerek, sözlerini bitiriyor. Keiko’nun yanıtı ise romanda gizli.

Özetle, Kasiyer, kadim çağlardan beri insanla toplum, sömüren ile sömürülen, kadın ile erkek arasındaki “Düzeni bozma, sistemi aksatma, yoksa icabına bakarız! Cümlesinde şekillenen her dilden her dinden değişmeyen mücadelesinin hikâyesi... okursanız ki; okumanızı öneririm, bakalım Kasiyer Keiko,  kendi dilinden, bu mücadele ile size nasıl sesleniyor?

26.03.2020 mehmetealtin,
-----------------------------------------------------------
Turkuaz Yayıncılık, 3. Baskı, Ocak 2020
Çevirmen: H.Can Erkin



[1] Kandaş grupların “genslerin”, oluşturduğu organik topluluk.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder