Baudolino, Umberto Eco, 687/ CLVII
------------------------------------------------------------------------------------
Aynı zamanda dünyanın sayılı
bibliyofillerinden biri olan, ünlü yazar Umberto Eco, elinin altındaki kaynak zenginliğinden
yararlanarak, mitoloji, söylence ve yalanlara keskin zekâsı ile entelektüel
birikimini de katarak, artık klasikler sınıfına giren Gülün Adı’ından sonra
yine kurmaca ile gerçek ilişkisinin… bürüm, bürüm iç içe geçtiği yalan ve
algıların nasıl gerçeğe dönüşebileceğini satır satır irdeleyen çok güzel
kurmaca bir romana daha imza atmış.
Kitap, on ikinci yüzyılın başı
1204 yılında Doğu Roma İmparatorluğu başkenti Konstantinopolis’in, Haçlılar
tarafından işgali ve yağmalanması birinci düzleminde başlarken… romana adını
veren kuzeybatı İtalya’nın Piomonte’nin bölgesinin güneyinde Alessandria’da kentinde
doğan, kurnaz, tescilli bir yalancı, bukalemun gibi kılık değiştiren, kıvrak
bir zekaya sahip Baudolino’nun Avrupa’da ve uzak doğunun bilinmeyen gizemli
yerlerinde geçen altmış yıllık hayatı ise ikinci düzleminde gelişiyor. Bu
düzlemde Baudolino’ya eşlik eden ikinci kahraman Doğu Roma İmparatorluğu yüksek yargıcı,
meraklı ve iyi bir dinleyici olan, sakin karakterli, gurme ve estet Yunanlı
Niketas.
2003 ilk baskısı ile sahaflardan
elime geçen ancak okuma fırsatı bulduğum bu kitapta, on ikinci yüzyılın
başlarındaki bilinmeyen tarihi olaylar, dönemin düşünce yapısı, sosyo kültürel
hayatı, o dönemde yaşayanların felsefi ve tarihi bakışı, yazar tarafından hayal
gücü ve mizahî renklerle ilmek ilmek örülürken, kitabın çevirmeni Şemsa
Gezgin’in de akıcı ve temiz Türkçe ’si ile Hristiyan dininin inceliklerine
hakim olan yazarın, konusu Hristiyan dini,
dinsel kavram ve inanışları sorgulayıcı eda ve tavırları okuyucuyu
merakta tutup, sorgulama ve yorum yapmasına da olanak vererek eleştirisini
sonuna kadar sürdürüyor.
Özellikle
dinler tarihine meraklı olan, arkadaşlarıma önereceğim bu kitapta altını
çizdiğim satırlar aşağıdaki gibiyken, 100. Sayfadaki
birinci paragrafta anılan Alâeddin, bana Haşhaşileri hatırlattı.
- “ O kentlerden sana
vermek istemediklerini almakta direnirsen, ömrünü onları kuşatmakla… bir
kaç ay içinde eskisinden daha kibirli bir biçimde ortaya çıktıklarını
görmekle geçirirsin…” s.54 “Siste doğan kendini siste rahat hisseder.” S.163 “ Nitekim bir imparator, aklına
doğru fikirler geldiği için imparator değildir, ama fikirler onun aklına
geldiği için doğrudur, çünkü onun aklına gelir o kadar…” s.66
- “ İsa bir marangozun
oğluydu… tüm hayatı boyunca aynı ve dikişsiz bir giysi giyen bir insan, altından
lapis-lazulli, laciverttaşı ile süslü bir kupadan nasıl şarap içer?”
s.287 “ Tek tanrısal töz,
yarattığı için Tanrı’dır, yaratıldığı için Oğul’dur, kutsadığı için Ruh
’tur… Bir töz üç insan yoktur. Aksi takdirde, Tanrı’nın kendisi çarmıha
gerildi!” s.399 “ Oğul etten değilse, ‘bu ekmek benim etim’ nasıl diyor?”
s.383 “ Hiç kundakta bir Tanrı, iki aylık bir Tanrı, çarmıha gerilmiş bir
Tanrı düşünülebilir mi? Yalnızca paganlar tanrılarına bir anne bulur! “
s.349 “ Başka dünyaların olması seni neden ilgilendiriyor ki? Çünkü varsa
İsa Efendimiz her biriyle ayrı ayrı ilgilenmek zorunda kalırdı. Ya da her
birinde ayrı bir İsa…” S.104
- “Tanrı kötülüğü
yanında buldu, istemeden, kendisinin karanlık bir tarafı gibi.”s.441
·
“ Asla
görülmemiş kutsal emanetler yapacağız, herkesin bildiklerinden de… çünkü
çevrede onlar konuşuluyor ve fiyatları günden güne artıyor.” S.490 “ Her prens,
marki, veya vasal dindarların görmek için evlerine koşacağı ve bağışların
yapılacağı kutsal bir şey almak isteyecektir.” S.281 “ Kutsal emanetler
yapıyorum… hem Asya’dan, hem de Avrupa’dan çok istek var… bunları
birbirlerinden uzak yerlere yollamak yeterli…” s.312
25.03.2018
mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
--------------------------------------
Doğan Kitap, 1. Baskı, Şubat 2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder