27 Ocak 2018 Cumartesi



Zan, Hasan Gören, 269/ CLIV
------------------------------------------------------------------------------------
Bildiğiniz gibi daha önce başka bir kitabın tanıtımında “konusu bakımından Hasan Gören ’in ilk romanı, ZAN’ı hatırlatan” diyerek bu kitaba bir dokundurma yapmış diğer kitap daha sonra basıldığı ve ana konusu da buna benzediği için garipsemiştim. Olabilir? Ne var bunda diyebilirsiniz ama diğer yazarın tekrarlanan sayfalar yazı biçimi nedeniyle, kes yapıştır şeytanı, beni dürtmüştü işte!
Hasan Gören, kitabında dinamik ve çok tutarlı bir kurgu kullanmış. 68 kuşağından roman kahramanları eşliğinde yapılan bir banka soygunu üzerinden oluşan siyasi bir polisiye romanının sayfaları arasında dokuduğu örümcek ağının önünde ve arkasında, gide dolana kurduğu macera, dedektiflik ve araştırma, ögeleri kurguya çok güzel tempo vermiş.
-0-
Kitap, hukuk fakültesinde okuyan İrfan’ın, uzun zamandır gizliden gizliye âşık olduğu tıp fakültesi öğrencisi Serap ile onun militan solcu sevgilisi Fuat’ı, ailesinin Akçakoca’daki yazlık evine kaçırmasıyla başlıyor ve Serap’ın bir anda ortadan kaybolmasıyla kahramanların öngörmedikleri başka bir boyuta doğru savruluyor.
 “…Karadeniz, …kıyısına gelip ufka bakan herkesin endişesini sıradanlaştıracak kadar büyük bir sırrı biliyor gibi. “ s.25  “ Birisi Fuat’ı tuzağa düşürmüştü.” S.29
-0-
Kitapta, anlatıcı belirsiz, bu da bazı bölümlerde, okuyucuyu yoruyor. Özellikle özgür irade ve toplumsal algıyı öne çıkartan aşağıdaki bölümlerde bunu oldukça hissediyor ve bazı paragrafları yeniden okumak zorunda kalıyorsunuz.
 “ Kurbanın, beyninin ön bölgesi kesilerek alanından izole edilip, itaatkâr kılınıyor, huzurla yaşaması sağlanıyordu… günümüzde ise beynin içine girmek yerine içeriye gerçeklerin girmesi engelleniyor…” s.68 “ öze dönük bu yöntemler, devrimci nüveyi yok edebilir…” s.70 “ “ herkes kendini özgür zanneder ama…” s.72 “ Sanki kendi hedeflerine gidiyormuş gibi olurlar, ama asıl senin planladığın şekilde davranırlar.” S.108 “ Bir kediye hardal otu yalatamazsınız. Ama poposuna sürerseniz acıdan kurtulmak için yalar. Üstelik hiç zorlamadan, kendi tercihi ile…” s.79 “ … suçun tanımını kim yapar? Düzen. Peki kim cezalandırılır? Düzülen… “s.88
“Sen sanatı ve estetiği kendi düşüncelerini zengin bir dille anlatmak için mi kullanırsın, yoksa karşındakini aynı senin gibi düşündürmek için mi?” S.126 “ Otuz yıl önce Almanya’da günün koşulları öyle diye Yahudi komşunu ihbar etmeyi içine sindirebilir miydin? O kadar da değil ama bütün Marksist teori, maddi koşulların belirleyiciliği üzerine kurulu değil midir? ama denge…“Denge: Herkes ketumken senin açıklığın boşboğazlık, herkes sahtekârken senin dürüstlüğün dayanaksız, herkes yanardönerken senin kararlılığın yapayalnız, herkes korkakken senin cesaretin güçsüz, olmaz mı?... ama denge.” S.128
Özetle okunası, bu kitap der ki;
“… insanlar kendilerini ustalıkla gizleyebildikleri gibi… işledikleri suçun da hiç farkında olmayabilirler.” S.184 “ ‘…yanılıyorum, öyleyse varım’… ben bu tümceyi senden ödünç alıp ‘yanılıyorum, bu yüzden varım ve buradayım’ diyerek yeniden düzenliyorum… “ s.191
satırlarıyla, burada bitirirken iki tane hoş alıntıyı da eklemeden geçemeyeceğim. Hele birinde Burgazada’nın adı geçince bayağı keyiflendim.
1)    “Marx sözünü işitince kendileri Engels derken, çocuklar Spencer diyorlardı” s.192
2)    “Keyfi için gittiği en uzak yer de Burgazada’daki ilkokul arkadaşının meyhanesiydi. .” S.117
27.01. 2018 mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-------------------------------------- 

Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı, Ağustos 2017

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder