16 Ocak 2018 Salı


Kayıp Hayaller Kitabı, Hasan Ali Toptaş, 270/ CLIII
------------------------------------------------------------------------------------

Kitabın konusu adının içinde, kimlik, kimlik içinde, gölge, gölge içinde, kiminin gölgesi sekip geçmiş diğerinin gölgesine, aynaya bakan görür kendini, diğerinin kendinde... lirik, metaforlarla, söylencelerle dolu, okur üretmeyen, okumayı öğreten, kendisiyle barışık, dünyası hâlâ yaşadığı kasabasında saklı, söyleminde Yaşar Kemal’den el alıp, kendini, kendine saklamış, her bir satırından göz teri damlayan büyülü diliyle, Hasan Ali Toptaş’ın bu kitabının daha ilk sayfasında soluğum, soluğuma yakalanan gaz lambasının sağa, sola savrulan alevinde kesildi. Hayaller ve hayallerim aldığım tık nefesle yeniden can buldu, hareketlendi. Hayallerim, hayallere, evrildi. Satırlar arasında kayboldum. Her bir paragraf ayrı bir öykü, her bir öykü, öykü içinde, öykü, öykülerin içinde… Kayıp Hayaller Kitabı’nın okunması kolay ama hayalleri bir araya getirip, her birini tatlarından ayırıp, tanıyıp sindirilmesi zor bir kitap.
Roman, kavga ve çekişmenin hiç dinmediği çürük ve yaşlı birkaç tahta parçasından bir evde, dayaktan kırılan annesi, işini gücünü terk edip eve kapanarak hayattan ve alacaklılarından saklanan babası ile yoksulluklarını bir arada yaşayan bir aile ile çocuğun hayalleri üzerine kurulu.
--o—
“…soluğuna yakalanan gaz lambasının alevi hızla küçüldü şişenin içinde, büyüyeceğim derken bir daha küçüldü, can havliyle çırpındı… o sırada kilimin üzerinde tembel tembel uyuyan gölgeler de hareketlendi, silkinip doğruldular önce, belki sessiz sedasız yer değiştirdiler, kıyasıya çarpıştılar, sonra hızlarını alamadılar ve tavana doğru sıçrayıp orada, henüz hangi şekle girecekleri kestirilemeyen tuhaf yaratıklara dönüştüler.” S.8
“…orada gülüşlere, seslere uzun uzadıya dokunuyor ya da kahvenin havasında nice kıpırtı varsa insana ve yaşamaya dair, ince ince ayıklayıp belleğinin bir köşesine dolduruyordu;“  s.61
 “…etek uçlarını koklayıp duran o ala köpeğin ben, onun yıllar önce öldürülen kocası olduğuna inanıyordum.” S.78
Ancak Hasan Ali Toptaş’ın bu romanında da, kahramanların hayalleri kayıplara karışmış, bilinçaltlarındaki rahatsızlıkların nedenleri sorgulanmamış, kısacası neden, sonuç ilişkilerinden kaçınılarak, çevreleri gibi geleneği sürdürmeleri gerçeklere yaşayıp zorluklara göğüs germektense çaresizliğin mutluluğunda çare aramaları, yeğlenmiştir. Gerçek dünyadan hayaller âlemine sıçrayan roman kahramanları ne bilinçlerinin, ne o bilinçlerindeki parçalanmışlıkların, ne de bilinçaltlarında kanayan yaraların farkına varabilmektedir. Umut, umuttan kesilmiştir ki; değerli yazarın şahsında bu beni rahatsız etmekte, yazarı da Yaşar Kemal gibi bir ustadan bir adım geride konumlandırmaktadır.

 “…ulaşılan her şeyde ulaşılamayan bir başka şeyin yokluğu vardır ve o, onun kadar noksandır da demezsin.” S.43
“…içimdeki delikanlı… benim feri sönen gözlerimi kullanarak uyanır hâlâ her sabah, yüzünü benim buruşuk ellerimle yıkar, sonra benim giysilerimi giyip benim ayaklarımla çarşıya iner ve orası senin burası benim demeden deli taylar gibi dolaşmaya başlar.” S.46
 “ Sonra elimi hiç gürültü çıkarmadan yorganın altından uzatıp aklım sıra birazını alıyordum o yalnızlığın, çaresizliğin ne kadarını yüklenebileceksem yükleniyor ve kalkıp hızla oradan uzaklaşmak istiyordum ama ne yazık ki bu çabalarım sonuçta hiçbir işe yaramıyordu.”s.129
“Hayatın acemisi oldu yani, gözlerinin, ellerinin ve soluk alıp verişlerinin yabancısı oldu.” S.263
16.01. 2018 mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
-------------------------------------- 
 Everest Yayınları, 1. Baskı, Şubat 2017




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder