Kayıp Hayaller Kitabı, Hasan Ali Toptaş, 270/ CLIII
------------------------------------------------------------------------------------
Kitabın konusu adının
içinde, kimlik, kimlik içinde, gölge, gölge içinde, kiminin gölgesi sekip
geçmiş diğerinin gölgesine, aynaya bakan görür kendini, diğerinin kendinde... lirik,
metaforlarla, söylencelerle dolu, okur üretmeyen, okumayı öğreten, kendisiyle
barışık, dünyası hâlâ yaşadığı kasabasında saklı, söyleminde Yaşar Kemal’den el
alıp, kendini, kendine saklamış, her bir satırından göz teri damlayan büyülü diliyle, Hasan Ali Toptaş’ın bu kitabının daha
ilk sayfasında soluğum, soluğuma yakalanan gaz lambasının sağa, sola savrulan alevinde
kesildi. Hayaller ve hayallerim aldığım tık nefesle yeniden can buldu, hareketlendi.
Hayallerim, hayallere, evrildi. Satırlar arasında kayboldum. Her bir paragraf
ayrı bir öykü, her bir öykü, öykü içinde, öykü, öykülerin içinde… Kayıp Hayaller Kitabı’nın okunması kolay
ama hayalleri bir araya getirip, her birini tatlarından ayırıp, tanıyıp
sindirilmesi zor bir kitap.
Roman, kavga ve çekişmenin hiç dinmediği
çürük ve yaşlı birkaç tahta parçasından bir evde, dayaktan kırılan annesi,
işini gücünü terk edip eve kapanarak hayattan ve alacaklılarından saklanan
babası ile yoksulluklarını bir arada yaşayan bir aile ile çocuğun hayalleri
üzerine kurulu.
--o—
“…soluğuna yakalanan gaz
lambasının alevi hızla küçüldü şişenin içinde, büyüyeceğim derken bir daha
küçüldü, can havliyle çırpındı… o sırada kilimin üzerinde tembel tembel uyuyan
gölgeler de hareketlendi, silkinip doğruldular önce, belki sessiz sedasız yer
değiştirdiler, kıyasıya çarpıştılar, sonra hızlarını alamadılar ve tavana doğru
sıçrayıp orada, henüz hangi şekle girecekleri kestirilemeyen tuhaf yaratıklara
dönüştüler.” S.8
“…orada gülüşlere, seslere
uzun uzadıya dokunuyor ya da kahvenin havasında nice kıpırtı varsa insana ve
yaşamaya dair, ince ince ayıklayıp belleğinin bir köşesine dolduruyordu;“ s.61
“…etek uçlarını koklayıp duran o ala köpeğin
ben, onun yıllar önce öldürülen kocası olduğuna inanıyordum.” S.78
Ancak Hasan Ali Toptaş’ın bu romanında
da, kahramanların hayalleri kayıplara karışmış, bilinçaltlarındaki
rahatsızlıkların nedenleri sorgulanmamış, kısacası neden, sonuç ilişkilerinden
kaçınılarak, çevreleri gibi geleneği sürdürmeleri gerçeklere yaşayıp zorluklara
göğüs germektense çaresizliğin mutluluğunda çare aramaları, yeğlenmiştir. Gerçek
dünyadan hayaller âlemine sıçrayan roman kahramanları ne bilinçlerinin, ne o
bilinçlerindeki parçalanmışlıkların, ne de bilinçaltlarında kanayan yaraların
farkına varabilmektedir. Umut, umuttan kesilmiştir ki; değerli yazarın şahsında
bu beni rahatsız etmekte, yazarı da Yaşar Kemal gibi bir ustadan bir adım
geride konumlandırmaktadır.
“…ulaşılan her şeyde ulaşılamayan bir başka
şeyin yokluğu vardır ve o, onun kadar noksandır da demezsin.” S.43
“…içimdeki delikanlı…
benim feri sönen gözlerimi kullanarak uyanır hâlâ her sabah, yüzünü benim
buruşuk ellerimle yıkar, sonra benim giysilerimi giyip benim ayaklarımla
çarşıya iner ve orası senin burası benim demeden deli taylar gibi dolaşmaya
başlar.” S.46
“ Sonra elimi hiç gürültü çıkarmadan yorganın
altından uzatıp aklım sıra birazını alıyordum o yalnızlığın, çaresizliğin ne
kadarını yüklenebileceksem yükleniyor ve kalkıp hızla oradan uzaklaşmak
istiyordum ama ne yazık ki bu çabalarım sonuçta hiçbir işe yaramıyordu.”s.129
“Hayatın acemisi oldu
yani, gözlerinin, ellerinin ve soluk alıp verişlerinin yabancısı oldu.” S.263
16.01. 2018
mehmetealtin, https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
--------------------------------------
Everest Yayınları, 1. Baskı, Şubat 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder