Hüznengiz Bir Arabesk, İbrahim Yıldırım, 291 / CXLVI
------------------------------------------------------------------------------------
Burgazadamızın komşusu Kınalıadalı İbrahim
Yıldırım’ın kütüphanemde adedi üçüncü olan bu kitabı bir önce tanıttığım “Gülhisarlı
Terziler” romanı ile aynı ana fikre sahip ve özünde diyor ki;
“ … insan önce çevresinden ölür’müş…”
s.60
Doğru söze ne denir? Yakın çevremizi
bırakın, ulaşım ve iletişimde yaşanan gelişmelerle gittikçe küçülen dünyamızda yaşanan
en ufak bir değişim bile, diyalektik süreçte kelebek etkisiyle, kişileri ve
toplumları, yaşadığımız coğrafyayı, giderek sokaklarımızı ve sokak aralarını
etkiliyor… Birbirini yaşam boyu bağlı her dilden her dinden kişiler, eğilip,
bükülüyor, geriliyor, her zaman çevresine pozitif enerji saçanlar içlerine
büzülüyor, en sakin en ruhanîler elleri
belinde çatışmaya hazır bekliyor! Aynı yatakta beraber olanlar bile
birbirlerinden o anlık düşünce boyunda uzaklaşıyor ve bir o kadar yalnızlaşıyor. Sokaklarında
amca, teyze bildiğimiz çehrelerle dolu semtler, ortak paydaları ne olursa olsun
benim olsun diyenler ve yaşamlarını sürdürebilmek için her türlü etik değerden
vazgeçmişlerin melez kültüründe yeniden şekilleniyor.
“ … handiyse
artık açık hava umumhanesine tahavvül etmiş olan Yenikapı cihetine inmiş… orayı
rahminde ölü çocuklar büyüten bir fahişeye benzetmiştim.” S.77
“ … kimi
kaynaklara göre, Arap sözcüğü, Babil yıkılmadan önce konuşulan ilk dil olduğu
İbranicede ‘kara ülkesi’ anlamına gelen arabh’dan gelmektedir. ‘Arabesk’ ise bu
sözcüğe Latince sıfat türeten –iscus ekinin birleşmesinden ortaya çıkan
–bakınız yukarıya melez bir terimdir.” S.130
“… sokakdaşlar da
irtibatı kopardıklarından birbirimize mal mal bakıyoruz… Ayrıca güzel olmasalar
da gönülleri keselerinden zengin o idrak sahibi insanlar sokaklardan birer
birer çekildiler. “ s.141
-0-
Hüznengiz Bir Arabesk, Laleli ve Aksaray
semtlerini mesken tutmuş, birbirlerine öfkeli, iki ayrı dünyada yaşayan,
yalnızlıklarını kendilerinde yaşayan, ama bir o kadar da birbirlerine muhtaç,
aralarında sembiyotik ilişki bulunan,
“ … kelimeler:
uçan, sokan, ısıran, aşılayıp, döl taşıyan, hatta kendini dölleyen ses
kümeleri…” s.46
ile helak olmuş , ama asla
“Sözcük
de yazabilir kelime de; kimi zaman hikaye, kimi zaman öykü… olanak da en az
imkan kadar fasilite sunacaktır ona… deyip … lisan faşosu olmayan:” s.29
musahhih, düzeltmen Refik
Çelebizade ile İşportadan Romancı Hüseyin’in iki ayrı öfkede iki ayrı yaşamda,
iki aynı yalnızlığı anlatırken, size de okuma kolaylığı diler, sözlerimi konuya
uygun bulduğum aşağıdaki dizelerimle bitiririm.
İSTANBULA
AĞIT
İstanbul
konuşuyor,
gerçeğinin
perdesi, plastik kart ve hamili kart kesesi,
göstermelik
tüketim, hayatının tek endişesi,
alkollü
nefesi, sohbetinin içi boş sesi…
İstanbul
konuşuyor,
züğürdün
çenesi, magazin serisi,
Fatmagül’ün
sevgilisi, pijamalı eniştesi,
taksitler,
gelecek ayın endişesi,
İstanbul
konuşuyor,
yenmiş
feleğin sillesi,
hala
ödenmemiş ücret,
ne
de eğiticiymiş cuma hutbesi,
ne
kadar da gür çıkıyor başkakanın sesi,
İstanbul
kaynıyor, delikanlı kızlar, kendileriyle barışık,
İstanbul
kaynıyor, delikanlı, onurlu, sevecen gözleri yayıyor ışık,
İstanbul
kaynıyor, makaron kızlar, içleri boş, kendilerine âşık,
İstanbul
kaynıyor, sarsak delikanlı, salya sümük sırnaşık,
İstanbul
kaynıyor, işçi kızlar, işçi delikanlılar,
ekmekleri,
iki dudağın insafında,
arzuları,
cüzdanlarının dar dikiş aralarında,
günleri
solgun, gözleri kararmakta,
günleri
yorgun, ayakları kara sularda,
gelecek,
ancak pembe rüyalarda…
İstanbul
kaynıyor, orospu, pezevenk, kadınadam,
ekmeğini
kapalı perdelerin arkasında çıkaran,
işini
kapı ardında bırakıp, kimliğini gururla taşıyan…
İstanbul
kaynıyor, orospu, pezevenk, kadınadam,
kişiliğini
saf çocukluğunda bırakıp, halkı dolandıran,
her
bir karış toprağı yağmalayıp,
çirkefini
ortalara bulaştıran,
sonra
da seccadeye alnını dayayıp,
affa
sığınan, sırtlan,
namusu,
apış arasında arayan…
ucube
insan…
İstanbul
ışık kaynıyor,
Cankurtaran,
Yenikapı Bakırköy, Yeşilköy,
İstanbul
ışık kaynıyor,
Pendik,
Dragos, Bostancı, Kadıköy,
her
ışık, bir ses, bir tomurcuk,
her
ışık, hazır hikayesini anlatmaya,
gözüme
yansıyan tonlar ve tınlamalar…
sevgi,
aşk, sükunet,
mutlu
bir yuva,
gerilim,
korku, nefret,
ve
“son”,
namlunun
ucunda.
İstanbul’da
her
ışık saklıyor,
yarına
günaydın, güler yüz, neşe,
veya
hüzün, endişe,
yarına
umut, rahme düşen bebe,
veya
hücre, ellerde kelepçe…
İstanbul
uyuyor, yarınlara kancık,
İstanbul
uyuyor, saflara rüya,
İstanbul
uyuyor, puştlara derya,
İstanbul
uyuyor, akıllara seza,
İstanbul
dilsiz, kötülüğe reva,
İstanbul
dilsiz, haksıza sefa,
İstanbul
dilsiz,
İstanbul,
İstanbul olalı görmedi böyle bir cefa,
Yazıldı
Mehmet Altın tarafından yedi şubat iki bin on birde Burgazada’da
07. 09. 2017 mehmetealtin
--------------------------------------
Doğan Kitap, 1. Baskı, Nisan 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder