17 Mart 2017 Cuma



Kuşlar Yasına Gider, Hasan Ali Toptaş, 257 / CXXXVII
-----------------------------------------------------------------

Yaşlanmış ve yaşamının sonbaharlarını yaşayan babasıyla, doğduğunda ölüm gerçeği ile karşı karşıya olan insanoğlunun her zaman canını yakan süreci, sütkırı yelesinin içinde yıldızları süpüre süpüre koşan bir ecel atının rahvan ve rahim yürüyüşünde tekrar tekrar anlatan… ve bu tekrarlardan bıkmak ne kelime, aksine bundan haz duyan okuyucuyu “hadi yine, yeniden, yinele” diye, tekrarları heyecanla bekleten bir yazarla karşı karşıyasınız bu kitapta.
Son zamanlarda bir solukta okuduğum en güzellerin en güzeli olan bu kitabı, ben de süt kırı atın rahvan ve rahim adımlı sırtında okudum. Beyaz gömlekli çocuğun bindiği beyaz yeleli at, dörtnala koşmaya devam eder,  olağanüstü hayal gücünün üretimi benzetmeler dağarcığımı doldurup taşırırken Hasan Ali Toptaş ile ilk defa bu romanla tanıştım ve kendimden geçtim. Yazarı tanımakta neden bu kadar geciktiğimi düşünüp de eseflendim. Bakar mısınız, kitaptan aldığım şu iğne oyası satırlara?

“ …taşkınlığını ölçüsünde, ölçüsünü taşkınlığında bulan o güzel ses, çalınırken kulağıma …” s.177  “… sağrısında altunî parıltılar yandı söndü, bacakları hızla inceldi, topukları rüzgar topladı ve yelesi kızıl su misali bir gürültüyle köpürüp gürül gürül aktı.” S.62 “… o süt kırı at çıktı çıktı hışırtıların içinden.” S.91 “ Göğe doğru yükselen cevizin karaltısından gözlerimi çevirir çevirmez… yine o beyaz gömlekli çocukla karşılaştım.” S.98

-o-

Bu arada edebiyat dünyasında Kuşlar Yasına Gider ‘in otobiyografik bir roman olup olmadığı konusunda aşağıdaki alıntıya dayanarak laf olsun torba dolsun türünden bir tartışma yapılıyor ki, bunun beni hiç ilgilendirmediği, öyle olsa bile benim gözümde kitabın edebî değerini de olumsuz etkilemediğini söylemeliyim.  Romanın ana çatısını yazarın kendi yaşamı şekillendirmiş olabilir, bu romanın kurgusunun ana teması olabilir ama bu romanı otobiyografik kılmaz. Nitekim yazar da bunun böyle olacağının farkında ki;  

“ Okudukça… öfkeleniyordum. Kitabı yazan akademisyen, yazarla anlatıcıyı aynı kişi sanıyordu… bu kitaba göre, benim yaşadığım hayat, asla benim yaşadığım gibi değildi… kitabı yazan zat, kitaba ‘… yazarın suça ve şiddete olan eğilimini bir yana bırakırsak… ‘ diye giriyor ‘ …iç kanamalı bir şilep gibi yüreğini rakıya demirleyen figür’ … olarak babamı görüyordu.” S.139, 140, 141, 142
Bu tartışmayı sonlandıran, aşağıdaki satırlar, edebî kayıtlara sıradan bir nefer gibi düşse de benim belleğime bir oğulun bir babaya verebileceği en büyük armağan, bir babanın da oğluna verebileceği en büyük onur belgesi olarak kayıtlarıma geçiyor.

“ … kayalıkların uğultusuna, üzüm tanelerinin ışıltısına tutunarak büyümüş” s.31 “
kulağımızda çınlayan uzak bir motor sesi olan… s.32

“…babam,
‘sana aldatılmak yakışırdı zaten, öteki türlüsü yakışmazdı’ dedi… ve uykuya daldı.” S.225-226
-o-

Vakit geçirmeden alın bu kitabı mutlaka… okuyup, okuyup koyun yastığınızın altına… binin sütkırı atın sırtına… dalın rüyaya… kitapla kalın uykuda da… ve bin şükran bu kitabı öneren, kardeşim Cahit Oklap’a …

17.03.2017 mehmetealtin
-------------------------------------- 
Everest Yayınları, 13. Baskı, Ocak 2017


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder