Kuşlar Yasına
Gider, Hasan Ali Toptaş, 257 / CXXXVII
-----------------------------------------------------------------
Yaşlanmış
ve yaşamının sonbaharlarını yaşayan babasıyla, doğduğunda ölüm gerçeği ile
karşı karşıya olan insanoğlunun her zaman canını yakan süreci, sütkırı
yelesinin içinde yıldızları süpüre süpüre koşan bir ecel atının rahvan ve rahim
yürüyüşünde tekrar tekrar anlatan… ve bu tekrarlardan bıkmak ne kelime, aksine
bundan haz duyan okuyucuyu “hadi yine, yeniden, yinele” diye, tekrarları
heyecanla bekleten bir yazarla karşı karşıyasınız bu kitapta.
Son zamanlarda
bir solukta okuduğum en güzellerin en güzeli olan bu kitabı, ben de süt kırı
atın rahvan ve rahim adımlı sırtında okudum. Beyaz gömlekli çocuğun bindiği
beyaz yeleli at, dörtnala koşmaya devam eder, olağanüstü hayal gücünün üretimi benzetmeler
dağarcığımı doldurup taşırırken Hasan Ali Toptaş ile ilk defa bu romanla
tanıştım ve kendimden geçtim. Yazarı tanımakta neden bu kadar geciktiğimi
düşünüp de eseflendim. Bakar mısınız, kitaptan aldığım şu iğne oyası satırlara?
“ …taşkınlığını ölçüsünde,
ölçüsünü taşkınlığında bulan o güzel ses, çalınırken kulağıma …” s.177 “… sağrısında altunî parıltılar yandı söndü,
bacakları hızla inceldi, topukları rüzgar topladı ve yelesi kızıl su misali bir
gürültüyle köpürüp gürül gürül aktı.” S.62 “… o süt kırı at çıktı çıktı
hışırtıların içinden.” S.91 “ Göğe doğru yükselen cevizin karaltısından
gözlerimi çevirir çevirmez… yine o beyaz gömlekli çocukla karşılaştım.” S.98
-o-
Bu arada edebiyat
dünyasında Kuşlar Yasına Gider
‘in otobiyografik bir roman olup olmadığı konusunda aşağıdaki alıntıya
dayanarak laf olsun torba dolsun türünden bir tartışma yapılıyor ki, bunun beni
hiç ilgilendirmediği, öyle olsa bile benim gözümde kitabın edebî değerini de
olumsuz etkilemediğini söylemeliyim. Romanın
ana çatısını yazarın kendi yaşamı şekillendirmiş olabilir, bu romanın
kurgusunun ana teması olabilir ama bu romanı otobiyografik kılmaz. Nitekim
yazar da bunun böyle olacağının farkında ki;
“ Okudukça… öfkeleniyordum.
Kitabı yazan akademisyen, yazarla anlatıcıyı aynı kişi sanıyordu… bu kitaba
göre, benim yaşadığım hayat, asla benim yaşadığım gibi değildi… kitabı yazan zat, kitaba ‘… yazarın suça ve
şiddete olan eğilimini bir yana bırakırsak… ‘ diye giriyor ‘ …iç kanamalı bir
şilep gibi yüreğini rakıya demirleyen figür’ … olarak babamı görüyordu.” S.139,
140, 141, 142
Bu
tartışmayı sonlandıran, aşağıdaki satırlar, edebî kayıtlara sıradan bir nefer gibi
düşse de benim belleğime bir oğulun bir babaya verebileceği en büyük armağan, bir
babanın da oğluna verebileceği en büyük onur belgesi olarak kayıtlarıma
geçiyor.
“ … kayalıkların uğultusuna,
üzüm tanelerinin ışıltısına tutunarak büyümüş” s.31 “
kulağımızda çınlayan uzak bir
motor sesi olan… s.32
“…babam,
‘sana aldatılmak yakışırdı zaten,
öteki türlüsü yakışmazdı’ dedi… ve uykuya daldı.” S.225-226
-o-
Vakit
geçirmeden alın bu kitabı mutlaka… okuyup, okuyup koyun yastığınızın altına… binin
sütkırı atın sırtına… dalın rüyaya… kitapla kalın uykuda da… ve bin şükran bu
kitabı öneren, kardeşim Cahit Oklap’a …
17.03.2017 mehmetealtin
--------------------------------------
Everest
Yayınları, 13. Baskı, Ocak 2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder