4 Haziran 2016 Cumartesi

Beş Parasız, George Orwell, 2/CXI
---------------------------------------------------------------------------------
Viktorya dönemi sonrasında kapitalizmin sanayi devrimi ile henüz şekillendiği, giderek zenginleşen azınlığın yanında, giderek yoksullaşan işsizler ve ölümüne sömürülen işçiler… yanında onlara sunulan cennet kapılarının ardındaki ahlaksız ahlak kuralları… Orwell’in yazdığı bu ilk romanda, açığa çıkarmak istediği her türlü ikiyüzlülük mü, toplumun değer yargılarındaki her türlü çarpıklık mı, doğrusu anlayamadım?
Çünkü daha önce tanıtımını yaptığım “Katalonya’ya Selam” adlı yapıtında tanıdığımız Orwell ile bu kitaptaki Orwell arasında ahlakî değer ve normlar arasında oldukça büyük farklar olduğu gibi aşağıdaki satırlarda okuyabileceğiniz şovenist yaklaşımlar ile zamanının egemen sınıflarının ahlakî değerlerini satır aralarından haklı çıkaran güzellemeler şaşkınlık katsayımın değerini daha da arttırdı.
 “Orwell’a göre “ Jack London’ın kitaplarında Amerikan berduşluğuna dair okuduklarımız gibi kasti, alaycı asalaklık İngiltere’de geçerli değil. İngilizler vicdanlarıyla hareket eden bir ırktır, yoksulluğun bir günah olduğunu derinden hissederler.” S.232 
“Bir Yahudi mon ami, gerçek bir Yahudi! Yahudiliğinden utanmayacak kadar da edepsiz… Eski Rus ordusunda bir Yahudi’ye tükürmenin çok kötü bir şey olduğunu… ‘çünkü’ bir Rus subayın tükürüğünün bir Yahudi’nin üstünde harcanmayacak kadar değerli olduğunu düşünürdük…” s. 46-47
 “ kapıcı, bana her akşam on altı frank veriyordu ve Pazar günleri ödeme yapmayarak dört frangı cebe atmıştı. Dolandırıldığımı son haftamda fark edebildim. Kapıcı kandırılabilecek kadar budala olan tüm çalışanlara benzer oyunlar oynuyordu. Yunan olduğu söyleniyordu ama Ermeni’ydi. Onu tanıdıktan sonra şu sözü daha iyi anladım: ‘ Yahudi’ye güveneceğine yılana güven, Yunan’a güveneceğine Yahudi’ye güven ama Ermeni’ye asla güvenme.” S. 88
-o-
 “Yoksullukla ilk temas çok ilginç… korkunç olduğunu zannediyorsunuz ama sadece sefil ve sıkıcı… Bütün gün yalan söylüyorsunuz”  s.24-25
Aç kalmanın nasıl bir şey olduğunu keşfediyorsunuz. Yoksulluğun ayrılmaz bir parçası olan can sıkıntısını keşfediyorsunuz ” s.26…
“ insanlığını yok eden, doğuştan gelen bir karakter bozukluğu değil, yetersiz beslenmeydi.” s.178 
“’Giderek’ kindarlaştırılmış bir ateistti ( Tanrı’ya inanmamaktan ziyade Tanrı’dan şahsen hiç hazzetmeyen türden bir ateist)” s.194
“Dilencilerin çalışmadıkları söyleniyor; peki o zaman iş nedir?... onlar da bir işadamı… ve ellerinin altındaki imkanlarla geçimlerini sağlıyorlar.” S.200-201
“’ … oysa sadaka alan biri, velinimetinden hemen her zaman nefret eder… ve arkasına destek aldığında… bu nefreti gösterir. S.212
“Tüm bu kaosun içindeki düzeni ancak sonraları, otelin işleyişini anlayınca görebildim.” S.79 “O pis, küçük bulaşıkhaneye bakıp aramızda yalnızca çift kanatlı bir kapının bulunduğunu düşünmek çok komikti. Yan tarafta tüm ihtişamı içinde müşteriler… burada, tüm pisliğimiz içinde biz.” S.82 “Otelde temiz hazırlanan tek yemek personelin ve patronun yemeğiydi… ‘Patronu kolla, müşteri kimin umurunda!’” s.98
-------------------------------------- 

Can Yayınları, 4. Baskı, Ekim 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder