Beş Parasız, George Orwell, 2/CXI
---------------------------------------------------------------------------------
Viktorya dönemi sonrasında kapitalizmin
sanayi devrimi ile henüz şekillendiği, giderek zenginleşen azınlığın yanında,
giderek yoksullaşan işsizler ve ölümüne sömürülen işçiler… yanında onlara
sunulan cennet kapılarının ardındaki ahlaksız ahlak kuralları… Orwell’in yazdığı
bu ilk romanda, açığa çıkarmak istediği her türlü ikiyüzlülük mü, toplumun
değer yargılarındaki her türlü çarpıklık mı, doğrusu anlayamadım?
Çünkü daha önce tanıtımını yaptığım
“Katalonya’ya Selam” adlı yapıtında tanıdığımız Orwell ile bu kitaptaki Orwell
arasında ahlakî değer ve normlar arasında oldukça büyük farklar olduğu gibi
aşağıdaki satırlarda okuyabileceğiniz şovenist yaklaşımlar ile zamanının egemen
sınıflarının ahlakî değerlerini satır aralarından haklı çıkaran güzellemeler
şaşkınlık katsayımın değerini daha da arttırdı.
“Orwell’a göre “ Jack London’ın kitaplarında
Amerikan berduşluğuna dair okuduklarımız gibi kasti, alaycı asalaklık
İngiltere’de geçerli değil. İngilizler vicdanlarıyla hareket eden bir ırktır,
yoksulluğun bir günah olduğunu derinden hissederler.” S.232
“Bir
Yahudi mon ami, gerçek bir Yahudi! Yahudiliğinden utanmayacak kadar
da edepsiz… Eski Rus ordusunda bir Yahudi’ye tükürmenin çok kötü bir şey
olduğunu… ‘çünkü’ bir Rus subayın tükürüğünün bir Yahudi’nin üstünde
harcanmayacak kadar değerli olduğunu düşünürdük…” s. 46-47
“ kapıcı, bana her akşam on altı frank
veriyordu ve Pazar günleri ödeme yapmayarak dört frangı cebe atmıştı.
Dolandırıldığımı son haftamda fark edebildim. Kapıcı kandırılabilecek kadar
budala olan tüm çalışanlara benzer oyunlar oynuyordu. Yunan olduğu söyleniyordu
ama Ermeni’ydi. Onu tanıdıktan sonra şu sözü daha iyi anladım: ‘ Yahudi’ye
güveneceğine yılana güven, Yunan’a güveneceğine Yahudi’ye güven ama Ermeni’ye
asla güvenme.” S. 88
-o-
“Yoksullukla ilk temas çok ilginç… korkunç
olduğunu zannediyorsunuz ama sadece sefil ve sıkıcı… Bütün gün yalan
söylüyorsunuz” s.24-25
Aç
kalmanın nasıl bir şey olduğunu keşfediyorsunuz. Yoksulluğun ayrılmaz bir
parçası olan can sıkıntısını keşfediyorsunuz ” s.26…
“
insanlığını yok eden, doğuştan gelen bir karakter bozukluğu değil, yetersiz
beslenmeydi.” s.178
“’Giderek’
kindarlaştırılmış bir ateistti ( Tanrı’ya inanmamaktan ziyade Tanrı’dan şahsen
hiç hazzetmeyen türden bir ateist)” s.194
“Dilencilerin
çalışmadıkları söyleniyor; peki o zaman iş nedir?... onlar da bir işadamı… ve
ellerinin altındaki imkanlarla geçimlerini sağlıyorlar.” S.200-201
“’
… oysa sadaka alan biri, velinimetinden hemen her zaman nefret eder… ve
arkasına destek aldığında… bu nefreti gösterir. S.212
“Tüm
bu kaosun içindeki düzeni ancak sonraları, otelin işleyişini anlayınca
görebildim.” S.79 “O pis, küçük bulaşıkhaneye bakıp aramızda yalnızca çift
kanatlı bir kapının bulunduğunu düşünmek çok komikti. Yan tarafta tüm ihtişamı
içinde müşteriler… burada, tüm pisliğimiz içinde biz.” S.82 “Otelde temiz
hazırlanan tek yemek personelin ve patronun yemeğiydi… ‘Patronu kolla, müşteri
kimin umurunda!’” s.98
--------------------------------------
Can Yayınları, 4.
Baskı, Ekim 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder