8 Haziran 2025 Pazar

 


İmparator Mezarlığı, Joseph Roth 

Çeviri: Firuzan Gürbüz Gerhold

“ Metternich rejimi, kendisini çevreleyen saray, ordu ve bağlı bürokrasisi ile halkta anarşi yılgınlığı yaratarak Ulusal Muhafız ve Halk Komitelerini dağıttı. İzleyen bir kararname ile Anayasa ve Seçim yasası askıya alındı. Etrafına iyi eğitilmiş, yeniden örgütlenmiş Avusturya ordusu ile Radetzky gibi karşı devrimciler, başları üzerinde dam yanarken, teorik safsataları tartışan ilerici güçleri ezip geçtiler. Almanya’da Devrim Karşı Devrim, F. Engels, Birlik Yayınları, Şubat 1975 “§

 

Johann Strauss I' in Radetzky Marşı, Radetzky'nin Custoza Muharebesi'ndeki zaferlerini anmak için sipariş edilmiştir. Avusturyalı subayların önünde ilk çalındığında, subaylar alkışlamaya ve ayaklarını yere vurmaya başladılar.

***

İmparator Mezarlığı, Viyana’da Fransisken tarikatı bağımsız kolu Kapuçinlerin, Kapuçin Kilisesindeki Kapuçin Mezarlığıdır. Kitaba konu olan Avusturya Kralı I. Franz Joseph burada defnedilmiştir.

Bu kitap, yazarın Radetzky Marşı, adlı diğer romanının ardılıdır. Her iki romanın da yazarın içinde doğup büyüdüğü Habsburg monarşisinde değişen sosyo-ekonomik koşullar altında kaybolan insanlara, unutulan alışkanlıklara, savsaklanan törelere, yorgun yüzlere, kaçışlara birer ağıt gibi yazıldığını söylemeliyim.

Roman 24 Haziran 1859’da III. Napolyon komutasındaki müttefik Fransız ordusunun ile II. Victor Emmanuel komutasındaki Fransız-Sardunya ittifakının, İmparator I. Franz Joseph komutasındaki Avusturya ordusuna karşı zaferiyle sonuçlanan Solferino Muharebesi’nin Avusturya tarafındaki etkileriyle yazılan bir kaybediş romanıdır. Kaybedilen, ruhun kendisi, gündelik hayat ve gelecek duygusu ile gün be gün ayağının altından kayan vatandır. Hepimizin hayatı türlü duygusal destekler üzerine kurulu. Aile, arkadaş, sevgili, ilgi, tutku, vazife, iş, maaş, almayı umduğumuz ve vermekle yükümlü olduğumuz bir sürü şey... Bunlar,  birer birer altımızdan çekilirse ne hale düşeriz? Hayata nasıl devam ederiz? Bütün bunları sorgulayan roman günümüz Türkiye’sine baktığımda açıkçası beni oldukça ürpertti.

***

Romanının kurgusuna neden olan olaylar, yani Avusturya’nın yukarıda anılan günlere gelişi Almanya’da 1848 Devrimi ve Karşı Devrimle başlar. 1800’li yılların başında Avusturya’da Prens Metternich Hükümeti, egemenliği altındaki Lehler, Macarlar, İtalyanların, Fransız İhtilali ile etkinlikleri artan milliyetçilik, hürriyetçilik ve özellikle de cumhuriyetçilik akımlarına tamamen karşıydı ve mevcut durumun korunmasından yanaydı. Rejim, feodallerin ve kapitalistlerin desteğine güveniyordu. Karşı çıkarlarsa feodallerin üzerine serfleri salıyor, kapitalistleri de kamu fonlarıyla zincirliyordu.§ Çeşitli uluslardan oluşan ordu ve bürokrasinin rejime boyun eğimi mutlaktı. Köylü ve işçilere üzerlerine salınan vergilerle minimum yaşam koşulları sağlanıyor, verilenler yeterli bulunuyordu. Rejime bağlı Macar Krallığı dışında hiçbir yerde gazete yayınlanmıyordu. Avusturya karanlık bir ülkeydi.

Ne var ki; makine ve buhar gücünün Avusturya’ya girişi dengeleri değiştirdi. Demiryolları sanayi gelişimine ve bilgi birikimine de yol verdi. Muhalifler, özellikle Macarlar, Hırvat ve Slovenler, aydınlar hükümete karşı örgütlenmeye başladılar. Bu arada Polonya sınırı boyunca ve Çekya’da kentlerdeki Alman Yahudilerinin sanayi üretimini ellerine aldıklarını, Polonyalılara verilen siyasi birlik olma sözlerinin tutulmadığını da not olarak ekleyelim.§ Ve 13 Mart 1848’de küçük burjuvalar ve işçiler, kafaları ve yürekleriyle tek bir bayrak altında Metternich iktidarını yıktılar.§

Bu arada Bohemya ve Hırvatistan’da birbirinin dilinden anlamayan Slavlar, Panslavist bir akımın peşindeydiler. Buna karşılık birbirleriyle ancak Almanca konuşarak anlaşan bir kısım Slavlar da her koşulda Alman birliğini desteklerken “ Radetzky,[1] ‘ Şimdi benim kampım dışında bayrağı dalgalanan bir Avusturya kalmadı; biz, yani ben ve ordum Avusturya’yız; İtalyanları patakladıktan sonra, İmparator için İmparatorluğu yeniden zapt edeceğiz!’” diyordu.

Bu arada Metternich rejimi, kendisini çevreleyen Saray, ordu ve bağlı bürokrasisi ile halkta anarşi yılgınlığı yaratarak Ulusal Muhafız ve halk komitelerini dağıttılar. İzleyen bir kararname ile Anayasa ile Seçim yasası askıya alındı. Etrafına iyi eğitilmiş, yeniden örgütlenmiş Avusturya ordusu ile Radetzky gibi karşı devrimciler, başları üzerinde dam yanarken, teorik safsataları tartışan ilerici güçleri ezip geçtiler.§

***

Romanın kurgusunda, romanın kahramanı ben anlatıcı Franz Ferdinand Trotta’nın soyu Slovenya’daki Sipolje’den gelmektedir. Dedesinin kardeşi, Joseph von Trotta, bizzat İmparator tarafından kumanda edilen ve Dünya Tarihi'ndeki son savaş olarak kabul edilen İtalyan Bağımsızlık Savaşı da diyebileceğimiz Solferino Muharebesinde Avusturya İmparatoru Franz Joseph’in hayatını kurtaran basit bir piyade teğmenidir. [2] Kendisine savaş sonrasında soyluluk unvanı verilir ve Solferino kahramanı olarak anılır. İmparatorun gönül borcu 1914 Krasno-Busk Muhaberesinde şehit düşen avcı teğmeni torununa kadar uzanır.

Baba Trotta’nın hayali Habsburgların hâkimiyeti altında Avusturya, Macaristan ve Slavlardan oluşan bir Slav monarşisidir.  Genç yaşta Amerika'ya gider boya fabrikalarında kimyager olarak çalışarak çok para kazanır ve Amerika’daki boya fabrikası onu zengin eder. Vatan özlemi ile geri döner. Viyana’ya yerleşir, bir Sloven partisi kurar, Zagrep’te iki gazeteyi satın alır.  Avusturya-Macaristan'da üçlü monarşiyi, yani Avusturya ve Macaristan'a eşit statüde bir Slav devleti yaratılması fikrini oğluna miras bırakır.

***

Birinci Paylaşım Savaşının başlamasından hemen önce, tahtın varisi hayattadır. Kitabın ana kahramanı Franz Ferdinand Trotta, sırf annesini yatıştırmak için formalite gereği kaydolduğu hukuk öğretimi sırasında amaçsız bir hayat yaşamakta ve eğlenmektedir. Üniversiteye hiç gitmez. Tek tutkusu, Macar askerî soylularından Macar Baronu Kovacs'ın kız kardeşi Elisabeth Kovacs'a olan aşkıdır. O zamanlar “Dekadan”  denilen yarı sahte yarı abartılı bir bezginlik, nedensiz can sıkıntısı moda olduğundan uzun zaman bu aşka karşı koymaya çalışsa da beceremez. Annesine Elisabeth’den de bahsedemez.

Bu süreçte Avrupa’da sınırları haritalarda belirlenmiş ancak halkların hâlâ kabullenemediği en geçirgen ve belirsiz sınırlarla örülmüş bu coğrafyada… Macarlar en temel ulusal haklarını ellerinden alırken Slovenler,  isyankâr görünüp tuhaf bir şekilde kralın doğum gününü kutlamaktadır.

Öyle ki, Avusturya- Macaristan İmparatorluğu’nun ulusal marşı “Got erhalte”’yi söyleyen Slovenler, Galiçyalı Polonyalılar ile Rutenyalılar, Borislav’daki cüppeli Yahudiler, Saraybosnalı Müslümanlar, Bačka’daki at tüccarları, Mostarlı kestane kebapçılarıyken…  

Brunn ve Eger’deki Alman Üniversiteleri, diş hekimleri, eczacılar, berber çırakları; Linz, Graz Ve Knittelfeld’deki fotoğraf sanatçıları, Alp vadilerindeki guatrlıların hepsi " Die Wacht am Rhein (Ren Nehri'ndeki Nöbet ) Alman vatanseverlik marşını söylerler. Şarkının kökenleri tarihi Fransız-Alman düşmanlığına dayanır ve özellikle Fransa-Prusya Savaşı, I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasında Almanya'da popülerdir.

Nitekim bunun yansıması olarak Avusturya’daki rejim, Nibelung Sadakati olarak anılan; - Nibelungentreue, yani bir davaya veya kişiye karşı mutlak, sorgusuz sualsiz, aşırı ve potansiyel olarak felaketle sonuçlanabilecek sadakat kavramı- kapsamında batacaktır.

Nibelungentreue daha sonra, Doğu Almanya'da Nazizmden arındırma sırasında, 1980'lerde Batı Almanya'da, özellikle Schutzstaffel'in Meine Ehre heißt Treue(=Onurum Sadakattir) sloganıyla bağlantılı olarak Nazi ideolojisine karşı, aşağılayıcı bir şekilde, kullanılır. Marksist tanımlamada faşizm ve militarizmle ilişkilendirilen fanatik bir " Cermen " askeri sadakatini açıklar.

***

Engels’’n Almanya’da Devrim ve Karşı Devrim kitabındaki alıntılarımızı kitabın kurgusuna yansıtan yukarıdaki altı paragraf, romanın önemli karakterlerinden  Kont Chojnicki’nin öngörüleridir. Franz’ın arkadaşları arasında en yaşlı ve en bilge kişidir. Hiçbir mesleği yoktur. Hangi dinden, renkten, ulustan olursa olsun garsonlara, arabacılara, hizmetçilere ve postacılara dostça davranır ki bunların arasında Franz’ın kuzeni Joseph Branco’nun arkadaşı faytoncu Yahudi Menes Reisiger de vardır. Buna karşılık orduda, idarede veya diplomaside kariyer yapma tekliflerini, "devleti yöneten ve 'kuş beyinli aptallar' diye adlandırmayı sevdiği" kişilere duyduğu aşağılamadan dolayı her zaman geri çevirir. Onurlu duruşu ve karakterinden doğan otoritesi nedeniyle Avusturyalı yetkililerin direnişini kırabilen bir kişidir.

Bu süreçte Franz’ın neşeli ve oldukça uyanık Sloven kuzeni Joseph Branco'nun ufak bir miras paylaşımı nedeniyle Franz’ı ziyareti,  izleyen yıllarda Franz’ın hayatında önemli değişikliklere neden olacak olayların başlangıcıdır. Nitekim kendisinin Joseph ile Menes’in yaşadığı şehre yaptığı ziyaret sırasında Birinci Paylaşım Savaşı başladığında… korkuyla, sıkıntıyla ve acının o boğucu önsezisine karşın duyduğu gurur verici bir kıvançla Franz, Joseph ile Menes’e olan güçlü duygularla aynı askeri birlikte kaderini bağlar.  Ölüm, o günlerde onlara bir sıçrayışta ulaşmaya çabaladığı, ama başaramadığı karşı kıyı gibi görünmektedir.  

Franz Trotta, Doğu cephesine gitmeden önce Elisabeth ile evlenir. Annesiyle vedası, ister uzak ya da yakın, ister ölüme gitmiş olsun tekrar görmeyi ummasa da daima bekliyormuş gibi davranan anaların tavrıdır. Ancak, Trotta annesinin onu değil, kocasının oğlunu sevdiğini hiç aklından çıkarmamıştır ve bunu şu tümce ile açıklar.   “Ben, annemin sevgilisinden kalan mirasla, sevgilisinin kasıklarından çıkan kaderle ana rahmine düşmüşüm.”

Trotta’nın izleyen hayatında, artık her şey bambaşka, her şey tuhaf, tanınmayacak kadar değişmiştir. Bir sabah alayının üçte ikisinin esir alındığı Krasne-Brusk savaşında Ruslara esir düşer altı ay sonra Tataristan’ın kuzeyinde Vyatka’dadır. Trotta’nın dürüstlüğü yanında uyumlu bir esir olarak davranan üçlü, gürültülü, cömert, geniş yürekli Kazak Teğmen Andrei Maksimoviç Krassin’in onları kaçak gösterip sözde infaz ederek kayıtlardan yok etmesi ve üçünü de kızağa bindirip… Kimseye "kim olduğunu veya nereden geldiğini" asla sormayan… Bir köpek ve iki av tüfeğiyle tek başına yaşayan… Kürk taciri, sessiz ve dindar, Polonyalı dostu Jan Baranoviç’e göndermesiyle kurgu yeni bir anlam, Trotta da yeni bir yaşam felsefesi ile deneyimi kazanır. Trotta için Barankoviç bir baba, evi memleketi, ekmeği memleketinin ekmeğidir. Huzuru koruyabildikleri süre burada kalırlar. Ancak Joseph ile Manes’in huzuru bozmasıyla kovulurlar ve kampa dönmeleriyle verdikleri bir tutam çay ve tütünle yaşamlarına yeni bir yön verirler.

Dört yıl sonra geri döndüklerinde Trotta ve savaş öncesi yoldaşları artık bu yenidünyada yollarını bulamamaktadırlar. Geçmiş ile bağlantıları kopmuş, güne yabancı, geleceği de öngörememektedirler. Trotta ve eski dostları için, geçimini sağlama zorunluluğu anlaşılır gibi değildir. Trotta’nın babasından miras üçlü monarşi hayali bitmiş hatta vatanın sürdürülebilirliğine olan inancını yitirmiştir.

Elisabeth, evden ayrılmış,  unvanını aldığını belirttiği Viyana ve Budapeşte akademilerinde geçmişi ve diploması bulunamamış, sözde sanat profesörü, erkek görünümlü, Jolanth Szatmary tarafından adeta esir alınmış, emeği ve cinselliği sömürülmektedir. Trotta, Elisabeth’in kâğıttan kocasıdır. Jolanth ile Elisabeth’ın kurdukları tasarım şirketinin üçüncü ortağı: Alnında Almanya’nın birleşmesinin kaçınılmaz olduğunu simgeleyen Borissia dövmesiyle Reich kökenli Alman, Kurt von Sttentenheim, hem şirketi, hem de kendisine âşık olan Trotta’nın annesi üzerinden Trotta Ailesini dolandırmaktadır. Neyse ki, Trotta’nın tarifiyle “Avukatımız, İbrahim peygamberin torunu, bir hayır duanın ve lanetin mirasçısı…Avusturyalı olarak düşüncesiz, Yahudi olarak hüzünlü,…duygulu ama tam da bir duygunun tehlikeli olmaya başlayacağı sınıra kadar duygulu, yamuk oynak kıskaçlı gözlüğüne rağmen her şeyi net gören kardeş gibi sevdiğim Kiniower, Tattersaal’de binicilik merkezi ortağı olduğunu söyleyen Kurt von Sttentenheim’ın yalancı olduğunu belgelendirmiş ve ondan uzak durulmasını söylemiştir. Savaş tahvillerine yatırılan ailenin parası kaybolmuş, ev ipoteklidir ve Trotta bir hizmetçi, bir telefon, sekiz yatak ve zillerle, evi pansiyon olarak kiralamaya başlar.

Bu arada Mart 1933'te Avusturya parlamentosunda oylama izleğindeki usulsüzlükler nedeniyle çıkan anayasal çıkmazdan yararlanan Engelbert Dolfuss ploreteryayı ezip Avusturya Cumhuriyetini yıkarak Katolik ve faşist bir rejim kurma hazırlığındadır. Duyumları ile  Trotta da oğlu Franz Joseph Eugen’i güvence altına almak için Paris’e dostu Laveraville’in yanına gönderir.


Beklenen olur, 3 Mart 1938’de Avusturya’da hükümet düşer, Yeni Alman Halk Hükümeti kurulur. Monarşiyi oluşturan her şey artık, İmparator Mezarlığı'na toplanmış eski düzenin sembolleri ile birlikte eski yaşam biçimi sonsuza dek mezarlığa gömülmüş durumdadır. İmparator Franz Joseph İmparator Mezarlığı’nda sadık asker kaçağı baba Trotta  Hietzinger Mezarlığında yatmaktadır. Anlaşılır Çevirisi nedeniyle Firuzan Gürbüz Gerhold’a teşekkür ederim. Kalın sağlıkla ve kitapla…

08 Haziran 2025  mehmetealtin, 441/ CCXXII
Alfa Yayınları, 2019

https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/



§ Almanya’da Devrim Karşı Devrim, F. Engels, Birlik Yayınları, Şubat 1975

 

§ Almanya’da Devrim Karşı Devrim, F. Engels, Birlik Yayınları, Şubat 1975 s.49

§ age, s. 59

§ age, s. 78

[1] Johann Josef Wenzel Anton Franz Karl, Graf Radetzky von Radetz (2 Kasım 1766 - 5 Ocak 1858) Çek bir asilzade ve Avusturyalı mareşaldi. Napolyon Savaşları'nın son dönemlerinde Habsburg monarşisinde genelkurmay başkanı olarak görev yaptı ve Trachenberg Planı ve Leipzig Seferi'nin başlıca mimarlarından biri olarak müttefiklerin zaferinde etkili oldu. Disiplin ve adaletle ünlendi; askerleri arasında Vater ('Baba') Radetzky olarak tanınıyordu. En çok, Birinci İtalyan Bağımsızlık Savaşı sırasında Custoza (24-25 Temmuz 1848) ve Novara (23 Mart 1849) Muharebeleri'ndeki zaferleriyle tanınır.

 

Johann Strauss I'in Radetzky Marşı, Radetzky'nin Custoza Muharebesi'ndeki zaferlerini anmak için sipariş edilmiştir. İlk kez Avusturyalı subayların önünde çalındığında, koroyu duyduklarında kendiliğinden alkışladılar ve ayaklarını yere vurmaya başladılar. Leopold Weninger (1879–1940) tarafından hazırlanan bir orkestra versiyonunda melodinin ilk tekrarında sessiz ritmik alkışlama, ardından ikinci tekrarında gürleyen alkışlama ile gelen bu gelenek marş klasik müzik mekânlarında çalındığında sıklıkla gözlemlenir.

§ age, 97-119

[2] Bkz. Radetzky Marşı, Joseph Roth, Can Yayınları, 1.Baskı,


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder