Uçucu Kül,
Monika Maron, 442 / CXXXII
----------------------------------------------------------------------------------
Kitap konusu 1970’li yılların sonunda
geçiyor. Kahramanı, Josefa Nadler, diğerleri gibi devlet desteği ile
yayımlanan, bu nedenle devletin kontrolündeki bir dergi “Illustrierte Woche”
‘de çalışıyor ve bir gün bu derginin muhabiri olarak B. Şehrine yollanıyor.
Görevi şehir hakkında bir röportaj yapmaktır.
İlgiler, nasıl olsa gördüklerini
yazamayacağını düşünerek, en kötü yerleri, en ağır iş koşullarında çalışılan
fabrikaları, kirliliğin kaynağı, kömürle çalışan eski santrali gösterip, yerine
yapılan ama çalışmayacak doğalgazlı, çevreyi kirletmeyen yeni santralden söz
ediyorlar. J. Nadler. gördüklerinden sonra “Bir
şey değiştiremeyeceksem burada ne işin var benim?” diye kendine soruyor.
Gördüklerini ve düşündüğünü, arkadaşı Christian’a
anlatıyor. O da ona iki versiyon yazmasını öneriyor. “İki versiyon yazsana. Birinde gerçeği, diğerinde basılabilecek
gibi olanı…” dediğinde
Josefa’nın kafasına gerçekleri yazması
fikri giderek yerleşiyor.
“… ‘Termik santralin’, top
namluları gibi göğe nişan alan bacalar şehri gece gündüz kirlilik
bombardımanına tutuyorlar; hayır, gümbürtüyle değil, yavaş yağan, yağmur
oluklarını tıkayan, çatıları kaplayan, rüzgârın estirdiği kar gibi usul usul…
toz halinde havada savruluyor bu kar… Gözlerini ovuşturanlar sadece yabancılar.
B. Halkı gözlerini kısarak dolaşıyor, sanırsın ki gülümsüyorlar.” S.20 “ Burada
bizim mavi gökyüzümüz yok ya, onlar da bize gök mavisi bir santral yapıyorlar”
s.23 “ … Elektrolizde çalışanların eklemlerinde yumrular oluşuyor… Buna flüoruz,
‘fluorisis’ diyorlar.” S.153
“Avrupa’nın en kirli şehri B… hem de
sosyalist bir ülkede…” s.37 “ … güvenlik sözcüğünün ağıza bile alınamayacağı
bir santral var orada…” s.67
“İki versiyon yazsana. Birinde gerçeği,
diğerinde basılabilecek gibi olanı.” S.29 “ … ve gerçeği böyle ölçüye vurmaya
başlarsanız… ikisinin ortasında dile getirilemeyen vardır.” S.38 “ … hayatını
bir inanç belirlemişti… oysa şimdi, biyografisinin düşünsel konsepti ile somut
tecellisi artık örtüşmüyordu.” S.111 “… ve eylemlerinin ölçüsüne, inancını içi
boş, buruşuk bir deri olmaya mahkum eden birisi karar veriyordu.” S.112
-0-
Uçucu Kül, Doğu Alman Demokratik Cumhuriyetini ortadan
kaldıran toplumsal çelişkilerin seçkin bir tasviri… Özellikle devlet baskısı ve
sansür gerçeği ile kapitalist bir sömürü var gibi erozyona uğratılan sosyalist
düzenin halini, bir diğer deyiş ile
sosyalist bir ülkede kapitalist düzen lehine olan tutarsızlığı açıkça
göstermekte. Ancak roman, bu sistemi eleştirme adımını atarken bence yanlış
yönde gelişiyor ve roman kahramanının yaşamının bütününe gereğinden fazla
yayılıyor… ve rejimin halkını mahrum bıraktığı
varsayılan bireysel özgürlüklere odaklanarak rejimin baskısı altındaki bir işçi
sınıfının toplu eylemiyle değil de bireysel doğrudan kendi eylemiyle sonunda günü
kurtarıyor.
Sosyalizmin hayata geçme sürecinde proletarya ile burjuvazi arasındaki
sınıf mücadelesinin nasıl devam ettiğini düşünmeyen… iktidardaki komünist parti
içinde kapitalist yola başvuran partizanları göz ardı eden… solda sağa
savrulan, üstelik de geçmişinde parti içinde kalmak için çabaları olan bir roman
kahramanın bu bakışı ve davranışları kitabı okurken beni oldukça rahatsız ediyor.
22.01.2017 mehmetealtin
--------------------------------------
Alef Yayınevi, Haziran 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder