22 Ocak 2017 Pazar


Uçucu Kül, Monika Maron, 442 / CXXXII
----------------------------------------------------------------------------------

Kitap konusu 1970’li yılların sonunda geçiyor. Kahramanı, Josefa Nadler, diğerleri gibi devlet desteği ile yayımlanan, bu nedenle devletin kontrolündeki bir dergi “Illustrierte Woche” ‘de çalışıyor ve bir gün bu derginin muhabiri olarak B. Şehrine yollanıyor. Görevi şehir hakkında bir röportaj yapmaktır.

İlgiler, nasıl olsa gördüklerini yazamayacağını düşünerek, en kötü yerleri, en ağır iş koşullarında çalışılan fabrikaları, kirliliğin kaynağı, kömürle çalışan eski santrali gösterip, yerine yapılan ama çalışmayacak doğalgazlı, çevreyi kirletmeyen yeni santralden söz ediyorlar. J. Nadler. gördüklerinden sonra “Bir şey değiştiremeyeceksem burada ne işin var benim?” diye kendine soruyor.

Gördüklerini ve düşündüğünü, arkadaşı Christian’a anlatıyor. O da ona iki versiyon yazmasını öneriyor. “İki versiyon yazsana. Birinde gerçeği, diğerinde basılabilecek gibi olanı… dediğinde Josefa’nın  kafasına gerçekleri yazması fikri giderek  yerleşiyor.
 “… ‘Termik santralin’, top namluları gibi göğe nişan alan bacalar şehri gece gündüz kirlilik bombardımanına tutuyorlar; hayır, gümbürtüyle değil, yavaş yağan, yağmur oluklarını tıkayan, çatıları kaplayan, rüzgârın estirdiği kar gibi usul usul… toz halinde havada savruluyor bu kar… Gözlerini ovuşturanlar sadece yabancılar. B. Halkı gözlerini kısarak dolaşıyor, sanırsın ki gülümsüyorlar.” S.20 “ Burada bizim mavi gökyüzümüz yok ya, onlar da bize gök mavisi bir santral yapıyorlar” s.23 “ … Elektrolizde çalışanların eklemlerinde yumrular oluşuyor… Buna flüoruz, ‘fluorisis’ diyorlar.” S.153
“Avrupa’nın en kirli şehri B… hem de sosyalist bir ülkede…” s.37 “ … güvenlik sözcüğünün ağıza bile alınamayacağı bir santral var orada…” s.67
“İki versiyon yazsana. Birinde gerçeği, diğerinde basılabilecek gibi olanı.” S.29 “ … ve gerçeği böyle ölçüye vurmaya başlarsanız… ikisinin ortasında dile getirilemeyen vardır.” S.38 “ … hayatını bir inanç belirlemişti… oysa şimdi, biyografisinin düşünsel konsepti ile somut tecellisi artık örtüşmüyordu.” S.111 “… ve eylemlerinin ölçüsüne, inancını içi boş, buruşuk bir deri olmaya mahkum eden birisi karar veriyordu.” S.112                                                                                                                             
-0-
Uçucu Kül,  Doğu Alman Demokratik Cumhuriyetini ortadan kaldıran toplumsal çelişkilerin seçkin bir tasviri… Özellikle devlet baskısı ve sansür gerçeği ile kapitalist bir sömürü var gibi erozyona uğratılan sosyalist düzenin halini,  bir diğer deyiş ile sosyalist bir ülkede kapitalist düzen lehine olan tutarsızlığı açıkça göstermekte. Ancak roman, bu sistemi eleştirme adımını atarken bence yanlış yönde gelişiyor ve roman kahramanının yaşamının bütününe gereğinden fazla yayılıyor… ve rejimin halkını mahrum bıraktığı varsayılan bireysel özgürlüklere odaklanarak rejimin baskısı altındaki bir işçi sınıfının toplu eylemiyle değil de bireysel doğrudan kendi eylemiyle sonunda günü kurtarıyor.

Sosyalizmin hayata geçme sürecinde proletarya ile burjuvazi arasındaki sınıf mücadelesinin nasıl devam ettiğini düşünmeyen… iktidardaki komünist parti içinde kapitalist yola başvuran partizanları göz ardı eden… solda sağa savrulan, üstelik de geçmişinde parti içinde kalmak için çabaları olan bir roman kahramanın bu bakışı ve davranışları kitabı okurken beni oldukça rahatsız ediyor.

22.01.2017 mehmetealtin
-------------------------------------- 
Alef Yayınevi, Haziran 2016


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder