İmparator Mezarlığı, Joseph Roth
Çeviri: Firuzan
Gürbüz Gerhold
“ Metternich rejimi, kendisini çevreleyen saray,
ordu ve bağlı bürokrasisi ile halkta anarşi yılgınlığı yaratarak Ulusal Muhafız
ve Halk Komitelerini dağıttı. İzleyen bir kararname ile Anayasa ve Seçim yasası
askıya alındı. Etrafına iyi eğitilmiş, yeniden örgütlenmiş Avusturya ordusu ile
Radetzky gibi karşı devrimciler, başları üzerinde dam yanarken, teorik
safsataları tartışan ilerici güçleri ezip geçtiler. Almanya’da Devrim Karşı
Devrim, F. Engels, Birlik Yayınları, Şubat 1975 “§
Johann
Strauss I' in Radetzky Marşı, Radetzky'nin Custoza Muharebesi'ndeki zaferlerini
anmak için sipariş edilmiştir. Avusturyalı
subayların önünde ilk çalındığında, subaylar alkışlamaya ve ayaklarını yere vurmaya
başladılar.
***
İmparator Mezarlığı,
Viyana’da Fransisken tarikatı bağımsız kolu Kapuçinlerin, Kapuçin Kilisesindeki
Kapuçin Mezarlığıdır. Kitaba konu olan Avusturya Kralı I. Franz Joseph burada
defnedilmiştir.
Bu kitap, yazarın Radetzky
Marşı, adlı diğer romanının ardılıdır. Her iki romanın da yazarın içinde doğup
büyüdüğü Habsburg monarşisinde değişen sosyo-ekonomik koşullar altında kaybolan
insanlara, unutulan alışkanlıklara, savsaklanan törelere, yorgun yüzlere,
kaçışlara birer ağıt gibi yazıldığını söylemeliyim.
Roman 24 Haziran 1859’da III.
Napolyon komutasındaki müttefik Fransız ordusunun ile II. Victor Emmanuel
komutasındaki Fransız-Sardunya ittifakının, İmparator I. Franz Joseph komutasındaki
Avusturya ordusuna karşı zaferiyle sonuçlanan Solferino Muharebesi’nin
Avusturya tarafındaki etkileriyle yazılan bir kaybediş romanıdır. Kaybedilen,
ruhun kendisi, gündelik hayat ve gelecek duygusu ile gün be gün ayağının
altından kayan vatandır. Hepimizin hayatı türlü duygusal destekler üzerine
kurulu. Aile, arkadaş, sevgili, ilgi, tutku, vazife, iş, maaş, almayı umduğumuz
ve vermekle yükümlü olduğumuz bir sürü şey... Bunlar, birer birer altımızdan çekilirse ne hale
düşeriz? Hayata nasıl devam ederiz? Bütün bunları sorgulayan roman günümüz
Türkiye’sine baktığımda açıkçası beni oldukça ürpertti.
***
Romanının kurgusuna neden
olan olaylar, yani Avusturya’nın yukarıda anılan günlere gelişi Almanya’da 1848
Devrimi ve Karşı Devrimle başlar. 1800’li yılların başında Avusturya’da Prens
Metternich Hükümeti, egemenliği altındaki Lehler, Macarlar, İtalyanların, Fransız
İhtilali ile etkinlikleri artan milliyetçilik, hürriyetçilik ve özellikle de
cumhuriyetçilik akımlarına tamamen karşıydı ve mevcut durumun korunmasından
yanaydı. Rejim, feodallerin ve kapitalistlerin desteğine güveniyordu. Karşı
çıkarlarsa feodallerin üzerine serfleri salıyor, kapitalistleri de kamu
fonlarıyla zincirliyordu.§ Çeşitli uluslardan oluşan
ordu ve bürokrasinin rejime boyun eğimi mutlaktı. Köylü ve işçilere üzerlerine
salınan vergilerle minimum yaşam koşulları sağlanıyor, verilenler yeterli
bulunuyordu. Rejime bağlı Macar Krallığı dışında hiçbir yerde gazete
yayınlanmıyordu. Avusturya karanlık bir ülkeydi.
Ne var ki; makine ve buhar
gücünün Avusturya’ya girişi dengeleri değiştirdi. Demiryolları sanayi
gelişimine ve bilgi birikimine de yol verdi. Muhalifler, özellikle Macarlar,
Hırvat ve Slovenler, aydınlar hükümete karşı örgütlenmeye başladılar. Bu arada
Polonya sınırı boyunca ve Çekya’da kentlerdeki Alman Yahudilerinin sanayi
üretimini ellerine aldıklarını, Polonyalılara verilen siyasi birlik olma
sözlerinin tutulmadığını da not olarak ekleyelim.§ Ve 13 Mart 1848’de küçük
burjuvalar ve işçiler, kafaları ve yürekleriyle tek bir bayrak altında
Metternich iktidarını yıktılar.§
Bu arada Bohemya ve
Hırvatistan’da birbirinin dilinden anlamayan Slavlar, Panslavist bir akımın peşindeydiler.
Buna karşılık birbirleriyle ancak Almanca konuşarak anlaşan bir kısım Slavlar da
her koşulda Alman birliğini desteklerken “ Radetzky,[1] ‘
Şimdi benim kampım dışında bayrağı dalgalanan bir Avusturya kalmadı; biz, yani
ben ve ordum Avusturya’yız; İtalyanları patakladıktan sonra, İmparator için
İmparatorluğu yeniden zapt edeceğiz!’” diyordu.
Bu arada Metternich
rejimi, kendisini çevreleyen Saray, ordu ve bağlı bürokrasisi ile halkta
anarşi yılgınlığı yaratarak Ulusal Muhafız ve halk komitelerini dağıttılar.
İzleyen bir kararname ile Anayasa ile Seçim yasası askıya alındı.
Etrafına iyi eğitilmiş, yeniden örgütlenmiş Avusturya ordusu ile Radetzky gibi
karşı devrimciler, başları üzerinde dam yanarken, teorik safsataları
tartışan ilerici güçleri ezip geçtiler.§
***
Romanın kurgusunda,
romanın kahramanı ben anlatıcı Franz Ferdinand
Trotta’nın soyu Slovenya’daki Sipolje’den gelmektedir. Dedesinin kardeşi, Joseph von Trotta, bizzat İmparator
tarafından kumanda edilen ve Dünya Tarihi'ndeki son savaş olarak kabul edilen
İtalyan Bağımsızlık Savaşı da diyebileceğimiz Solferino Muharebesinde Avusturya
İmparatoru Franz Joseph’in hayatını kurtaran basit bir piyade teğmenidir. [2] Kendisine
savaş sonrasında soyluluk unvanı verilir ve Solferino kahramanı olarak anılır.
İmparatorun gönül borcu 1914 Krasno-Busk Muhaberesinde şehit düşen avcı teğmeni
torununa kadar uzanır.
Baba Trotta’nın hayali
Habsburgların hâkimiyeti altında Avusturya, Macaristan ve Slavlardan oluşan bir
Slav monarşisidir. Genç yaşta Amerika'ya
gider boya fabrikalarında kimyager olarak çalışarak çok para kazanır ve
Amerika’daki boya fabrikası onu zengin eder. Vatan özlemi ile geri döner.
Viyana’ya yerleşir, bir Sloven partisi kurar, Zagrep’te iki gazeteyi satın
alır. Avusturya-Macaristan'da üçlü
monarşiyi, yani Avusturya ve Macaristan'a eşit statüde bir Slav devleti yaratılması
fikrini oğluna miras bırakır.
***
Birinci Paylaşım Savaşının
başlamasından hemen önce, tahtın varisi hayattadır. Kitabın ana kahramanı Franz Ferdinand Trotta, sırf annesini
yatıştırmak için formalite gereği kaydolduğu hukuk öğretimi sırasında amaçsız bir
hayat yaşamakta ve eğlenmektedir. Üniversiteye hiç gitmez. Tek tutkusu, Macar
askerî soylularından Macar Baronu Kovacs'ın kız kardeşi Elisabeth Kovacs'a olan
aşkıdır. O zamanlar “Dekadan” denilen
yarı sahte yarı abartılı bir bezginlik, nedensiz can sıkıntısı moda olduğundan
uzun zaman bu aşka karşı koymaya çalışsa da beceremez. Annesine Elisabeth’den
de bahsedemez.
Bu süreçte Avrupa’da
sınırları haritalarda belirlenmiş ancak halkların hâlâ kabullenemediği en
geçirgen ve belirsiz sınırlarla örülmüş bu coğrafyada… Macarlar en temel ulusal
haklarını ellerinden alırken Slovenler, isyankâr görünüp tuhaf bir şekilde kralın
doğum gününü kutlamaktadır.
Öyle ki, Avusturya-
Macaristan İmparatorluğu’nun ulusal marşı “Got erhalte”’yi söyleyen Slovenler,
Galiçyalı Polonyalılar ile Rutenyalılar, Borislav’daki cüppeli Yahudiler,
Saraybosnalı Müslümanlar, Bačka’daki at tüccarları, Mostarlı kestane
kebapçılarıyken…
Brunn ve Eger’deki Alman
Üniversiteleri, diş hekimleri, eczacılar, berber çırakları; Linz, Graz Ve
Knittelfeld’deki fotoğraf sanatçıları, Alp vadilerindeki guatrlıların hepsi "
Die Wacht am Rhein (Ren Nehri'ndeki Nöbet ) Alman vatanseverlik marşını
söylerler. Şarkının kökenleri tarihi Fransız-Alman düşmanlığına dayanır ve
özellikle Fransa-Prusya Savaşı, I. Dünya Savaşı ve II. Dünya Savaşı sırasında
Almanya'da popülerdir.
Nitekim bunun yansıması
olarak Avusturya’daki rejim, Nibelung Sadakati olarak anılan; - Nibelungentreue,
yani bir davaya veya kişiye karşı mutlak, sorgusuz sualsiz, aşırı ve potansiyel
olarak felaketle sonuçlanabilecek sadakat kavramı- kapsamında batacaktır.
Nibelungentreue daha
sonra, Doğu Almanya'da Nazizmden arındırma sırasında, 1980'lerde Batı
Almanya'da, özellikle Schutzstaffel'in Meine Ehre heißt Treue(=Onurum
Sadakattir) sloganıyla bağlantılı olarak Nazi ideolojisine karşı, aşağılayıcı
bir şekilde, kullanılır. Marksist tanımlamada faşizm ve militarizmle
ilişkilendirilen fanatik bir " Cermen " askeri sadakatini açıklar.
***
Engels’’n Almanya’da
Devrim ve Karşı Devrim kitabındaki alıntılarımızı kitabın kurgusuna yansıtan yukarıdaki
altı paragraf, romanın önemli karakterlerinden Kont Chojnicki’nin öngörüleridir.
Franz’ın arkadaşları arasında en yaşlı ve en bilge kişidir. Hiçbir mesleği
yoktur. Hangi dinden, renkten, ulustan olursa olsun garsonlara, arabacılara,
hizmetçilere ve postacılara dostça davranır ki bunların arasında Franz’ın
kuzeni Joseph Branco’nun arkadaşı
faytoncu Yahudi Menes Reisiger de
vardır. Buna karşılık orduda, idarede veya diplomaside kariyer yapma
tekliflerini, "devleti yöneten ve 'kuş beyinli aptallar' diye adlandırmayı
sevdiği" kişilere duyduğu aşağılamadan dolayı her zaman geri çevirir. Onurlu
duruşu ve karakterinden doğan otoritesi nedeniyle Avusturyalı yetkililerin
direnişini kırabilen bir kişidir.
Bu süreçte Franz’ın neşeli
ve oldukça uyanık Sloven kuzeni Joseph Branco'nun ufak
bir miras paylaşımı nedeniyle Franz’ı ziyareti,
izleyen yıllarda Franz’ın hayatında önemli değişikliklere neden
olacak olayların başlangıcıdır. Nitekim kendisinin Joseph ile
Menes’in yaşadığı şehre yaptığı ziyaret sırasında Birinci Paylaşım Savaşı
başladığında… korkuyla, sıkıntıyla ve acının o boğucu önsezisine karşın
duyduğu gurur verici bir kıvançla Franz, Joseph ile Menes’e olan güçlü duygularla aynı askeri birlikte kaderini
bağlar. Ölüm, o günlerde onlara bir
sıçrayışta ulaşmaya çabaladığı, ama başaramadığı karşı kıyı gibi görünmektedir.
Franz Trotta, Doğu
cephesine gitmeden önce Elisabeth ile evlenir. Annesiyle vedası, ister uzak ya
da yakın, ister ölüme gitmiş olsun tekrar görmeyi ummasa da daima bekliyormuş
gibi davranan anaların tavrıdır. Ancak, Trotta annesinin onu değil, kocasının
oğlunu sevdiğini hiç aklından çıkarmamıştır ve bunu şu tümce ile açıklar. “Ben, annemin sevgilisinden kalan mirasla,
sevgilisinin kasıklarından çıkan kaderle ana rahmine düşmüşüm.”
Trotta’nın izleyen hayatında,
artık her şey bambaşka, her şey tuhaf, tanınmayacak kadar değişmiştir. Bir
sabah alayının üçte ikisinin esir alındığı Krasne-Brusk savaşında Ruslara esir düşer
altı ay sonra Tataristan’ın kuzeyinde Vyatka’dadır. Trotta’nın dürüstlüğü
yanında uyumlu bir esir olarak davranan üçlü, gürültülü, cömert, geniş yürekli Kazak
Teğmen Andrei Maksimoviç Krassin’in onları kaçak gösterip sözde infaz ederek
kayıtlardan yok etmesi ve üçünü de kızağa bindirip… Kimseye "kim olduğunu
veya nereden geldiğini" asla sormayan… Bir köpek ve iki av tüfeğiyle tek
başına yaşayan… Kürk taciri, sessiz ve dindar, Polonyalı dostu Jan Baranoviç’e göndermesiyle kurgu
yeni bir anlam, Trotta da yeni bir yaşam felsefesi ile deneyimi kazanır. Trotta
için Barankoviç bir baba, evi memleketi, ekmeği memleketinin ekmeğidir. Huzuru
koruyabildikleri süre burada kalırlar. Ancak Joseph ile Manes’in huzuru bozmasıyla
kovulurlar ve kampa dönmeleriyle verdikleri bir tutam çay ve tütünle
yaşamlarına yeni bir yön verirler.
Dört yıl sonra geri
döndüklerinde Trotta ve savaş öncesi yoldaşları artık bu yenidünyada yollarını
bulamamaktadırlar. Geçmiş ile bağlantıları kopmuş, güne yabancı, geleceği de
öngörememektedirler. Trotta ve eski dostları için, geçimini sağlama zorunluluğu
anlaşılır gibi değildir. Trotta’nın babasından miras üçlü monarşi hayali bitmiş
hatta vatanın sürdürülebilirliğine olan inancını yitirmiştir.
Elisabeth, evden ayrılmış,
unvanını aldığını belirttiği Viyana ve
Budapeşte akademilerinde geçmişi ve diploması bulunamamış, sözde sanat
profesörü, erkek görünümlü, Jolanth
Szatmary tarafından adeta esir alınmış, emeği ve cinselliği
sömürülmektedir. Trotta,
Elisabeth’in kâğıttan kocasıdır. Jolanth ile Elisabeth’ın kurdukları tasarım
şirketinin üçüncü ortağı: Alnında Almanya’nın birleşmesinin kaçınılmaz olduğunu
simgeleyen Borissia dövmesiyle Reich kökenli Alman, Kurt von Sttentenheim, hem şirketi, hem de kendisine âşık olan
Trotta’nın annesi üzerinden Trotta Ailesini dolandırmaktadır. Neyse ki, Trotta’nın
tarifiyle “Avukatımız, İbrahim peygamberin torunu, bir hayır duanın ve lanetin
mirasçısı…Avusturyalı olarak düşüncesiz, Yahudi olarak hüzünlü,…duygulu ama tam
da bir duygunun tehlikeli olmaya başlayacağı sınıra kadar duygulu, yamuk oynak
kıskaçlı gözlüğüne rağmen her şeyi net gören kardeş gibi sevdiğim Kiniower, Tattersaal’de binicilik
merkezi ortağı olduğunu söyleyen Kurt von Sttentenheim’ın yalancı olduğunu
belgelendirmiş ve ondan uzak durulmasını söylemiştir. Savaş tahvillerine
yatırılan ailenin parası kaybolmuş, ev ipoteklidir ve Trotta bir hizmetçi, bir
telefon, sekiz yatak ve zillerle, evi pansiyon olarak kiralamaya başlar.
Bu arada Mart 1933'te
Avusturya parlamentosunda oylama izleğindeki usulsüzlükler nedeniyle çıkan anayasal
çıkmazdan yararlanan Engelbert Dolfuss ploreteryayı
ezip Avusturya Cumhuriyetini yıkarak Katolik ve faşist bir rejim kurma
hazırlığındadır. Duyumları ile Trotta da
oğlu Franz Joseph Eugen’i güvence
altına almak için Paris’e dostu Laveraville’in
yanına gönderir.
Beklenen olur, 3
Mart 1938’de Avusturya’da hükümet düşer, Yeni Alman Halk Hükümeti kurulur. Monarşiyi
oluşturan her şey artık, İmparator Mezarlığı'na toplanmış eski düzenin
sembolleri ile birlikte eski yaşam biçimi sonsuza dek mezarlığa gömülmüş
durumdadır. İmparator Franz Joseph İmparator Mezarlığı’nda sadık asker kaçağı
baba Trotta Hietzinger Mezarlığında yatmaktadır.
Anlaşılır Çevirisi nedeniyle Firuzan
Gürbüz Gerhold’a teşekkür ederim. Kalın sağlıkla ve
kitapla…
08 Haziran 2025 mehmetealtin,
441/ CCXXII
Alfa Yayınları, 2019
https://iskenderiyekutuphanesi.blogspot.com.tr/
§ Almanya’da Devrim
Karşı Devrim, F. Engels, Birlik Yayınları, Şubat 1975
§ Almanya’da Devrim
Karşı Devrim, F. Engels, Birlik Yayınları, Şubat 1975 s.49
§ age, s. 59
§ age, s. 78
[1]
Johann Josef Wenzel Anton Franz Karl, Graf Radetzky von Radetz (2 Kasım 1766 -
5 Ocak 1858) Çek bir asilzade ve Avusturyalı mareşaldi. Napolyon Savaşları'nın
son dönemlerinde Habsburg monarşisinde genelkurmay başkanı olarak görev yaptı
ve Trachenberg Planı ve Leipzig Seferi'nin başlıca mimarlarından biri olarak
müttefiklerin zaferinde etkili oldu. Disiplin ve adaletle ünlendi; askerleri
arasında Vater ('Baba') Radetzky olarak tanınıyordu. En çok, Birinci İtalyan
Bağımsızlık Savaşı sırasında Custoza (24-25 Temmuz 1848) ve Novara (23 Mart
1849) Muharebeleri'ndeki zaferleriyle tanınır.
Johann Strauss I'in Radetzky Marşı, Radetzky'nin Custoza
Muharebesi'ndeki zaferlerini anmak için sipariş edilmiştir. İlk kez Avusturyalı subayların önünde
çalındığında, koroyu duyduklarında kendiliğinden alkışladılar ve ayaklarını
yere vurmaya başladılar. Leopold Weninger (1879–1940) tarafından hazırlanan bir
orkestra versiyonunda melodinin ilk tekrarında sessiz ritmik alkışlama,
ardından ikinci tekrarında gürleyen alkışlama ile gelen bu gelenek marş klasik
müzik mekânlarında çalındığında sıklıkla gözlemlenir.
§ age, 97-119
[2] Bkz. Radetzky
Marşı, Joseph Roth, Can Yayınları, 1.Baskı,